Eğer özelleştirilmek istenen kamu kuruluşları gerçekten kârlı değilse, niye birileri alsın? Zarar etmek için kim alır? Zarar eden ve kâr etmesine imkân olmayan bir fabrikayı kime satabilirsiniz? Yok, eğer iyi yönetilmedikleri için kimi kamu kuruluşları zarar ediyorsa, adama sormazlar mı; “Seçim meydanlarında bol keseden nutuk attınız, bu ülkeyi en iyi biz idare ederiz diye… 3–5 fabrikayı idare etmekten aciz misiniz?”
Türkiye’de maalesef hiçbir şeyi tartışmaz, hiçbir şeyi ayrıntılarıyla konuşmaz olduk. Takım tutar gibi herkes saflarını netleştirmiş. Ya ak diyor ya da kara… Başka renk yok. En önemlisi de niçin ak veya kara dediği konusunda hiçbir fikri yok.
Türban konusundan Avrupa Birliği’ne kadar her konuda böyleyiz. Hele özelleştirme konusundaki tutumumuz anlaşılır gibi değil.
Şöyle bir hava estiriliyor; zarar eden devlet kuruluşlarını elde tutmanın hiçbir mantığı yok. Hemen satalım, üç aşağı beş yukarı değerine bakmadan satalım.
Hiç kimse şu soruyu sormuyor: Bir kuruluş niçin zarar eder?
İki sebepten zarar eder; ya iyi yönetilmiyor ya da kârlı bir iş değildir, ne yaparsanız yapın zarar eder.
Eğer özelleştirilmek istenen kamu kuruluşları gerçekten kârlı değilse, niye birileri alsın? Zarar etmek için kim alır? Zarar eden ve kâr etmesine imkân olmayan bir fabrikayı kime satabilirsiniz?
Yok, eğer iyi yönetilmedikleri için kimi kamu kuruluşları zarar ediyorsa, adama sormazlar mı; “Seçim meydanlarında bol keseden nutuk attınız, bu ülkeyi en iyi biz idare ederiz diye… 3–5 fabrikayı idare etmekten aciz misiniz?”
Bizde sormazlar. Niye satmıyorsunuz diye bir de hesap sormaya kalkarlar. Çünkü niye satmıyorsunuz diyenlerin büyük çoğunluğu o kârlı kuruluşları ele geçirme niyetindeler.
Ama ülkemizde daha da beteri oluyor. Zarar eden kuruluşlar değil, aksine en kârlı kuruluşlar satılıyor. Başbakan’ın ifadesiyle “Devlet tüccarlık yapmayacak” mantığı hâkim.
Devlet tabii ki tüccarlık yapmaz. Halka hizmet için bu kuruluşları çalıştırır, idare eder. Amaç, halkın sırtından para kazanmak değil, halka hizmet götürmektir.
Tüpraş, Petrol Ofisi, Petkim gibi en kârlı kuruluşlar satıldı, satılıyor. Sırada Erdemir, Türk Telekom gibi kârlı kuruluşlar var. Zarar ediyor diye satıyoruz dedikleri Türk Telekom’un yıllık kârı 1,5 milyar dolar. Yanlış okumadınız, tam 1,5 milyar dolar. Bu net kârı… Devlete ödediği gelir vergisi, KDV’si ve diğer vergiler hariç.
Devlete yıllık girdisi en az 3 milyar dolar olan Türk Telekom’u kaça satıyorlar dersiniz? Neredeyse bir yıllık kârına…
Peki Türk Telekom gibi bir kuruluşu yeniden kurmaya kalksak neye mal olur acaba? Hiç düşündünüz mü? 40–50 milyar dolar harcasanız öyle bir kuruluşu oluşturabilir misiniz? Yazık çok yazık…
Tarımın daha ölmediği dönemlerde en değerli şey topraktı. Çünkü toprak gelir demekti. Köyün birinde bir kişi, çocuklarına daha iyi bir miras bırakabilmek için sürekli toprak satın alıyordu. Toprak alırken de haliyle çok borçlanıyor, borçlarını ödemekte de zorluk çekiyordu. Sürekli borç içinde kıvranan babasına üzülen oğlu bir gün:
—Baba, ben büyüyünce sana çok para vereceğim, der.
Baba merak eder ve oğluna sorar:
—Parayı nereden bulacaksın?
Oğlunun cevabı ise çok mânidardır:
—Senin aldığın toprakları satacağım…
Biz de atalarımızın bize miras bıraktığı en kârlı kuruluşları satıyoruz. Baba malı satmakla iyi evlât olmaya çalışıyoruz. Atalarımızın kemikleri sızlıyor.