Kasım 2008

Ö T E S İ

 

21.12.2024 



-

 
Ahmet Özdemir

Hey gidinin efesi, bizim Sarı Zeybek...


Efe kelimesi. Cumhuriyet öncesi, Batı Anadolu' da ortaya çıkan çeteciler için kullanılır olmuştu. Zeybekler aralarında cesaret ve kahramanlıkça kendini gösterenlere "efe" derlerdi.Genel olarak bütün Ege dolaylarında özellikle köy¬lerde ve çiftliklerde yaşayan Türklere zeybek adı verilmekteydi. Bu yörede yaşayan Yörükler ve Tahtacılar, Anadolu köylüsünden ayrı inanç ve geleneklere sahip değillerdi.

Anma ve Kutlama günlerine ilişkin bir kitabı karıştırıyorum. Hemen her günümüzün bir adı var. Her haftamızın adı olduğu gibi. Kimi zaman haftalar ve günler yetmemiş, çifte çifte adlar koymuşuz. Örneğin,1 Temmuz hem Denizcilik Bayramı, hem Dünya Mimarlar Günü. 5 Temmuz’un karşısına “Kütahya Zeybekler Günü” olarak yazmışlar. 26 Ağustosu izleyen haftanın Kütahya Festivali olduğunu biliyorum ama, Zeybekler Günü’nden haberim yoktu. Kütahya Valiliği’nin “Rüya Ülkesi dreamland traumland” ibaresi taşıyan CD’sine bakındım. Zeybeklerle ilgili pek bir şey göremedim. Zeybek yalnız Kütahya’nın değil, yurdumuzun batı bölgelerinin bir gerçeği. Hey gidinin efesi de, sarı Zeybek de bizim coşkumuz. Onur kaynağımız...
Gerek ansiklopediler gerekse sözlüklere baktığımızda "efe" sözcüğünün karşısında "ağabey" anlamını bulmamız mümkün. Rumca kökenli "efendi" kelimesinden geldiğini söyleyenler var. Oysa Türklerde amca anlamında olan "ebe" kelimesinden geldiğini söyleyebiliriz.
Efe kelimesi. Cumhuriyet öncesi, Batı Anadolu' da ortaya çıkan çeteciler için kullanılır olmuştu. Zeybekler aralarında cesaret ve kahramanlıkça kendini gösterenlere "efe" derlerdi.
Genel olarak bütün Ege dolaylarında özellikle köylerde ve çiftliklerde yaşayan Türklere zeybek adı verilmekteydi. Bu yörede yaşayan Yörükler ve Tahtacılar, Anadolu köylüsünden ayrı inanç ve geleneklere sahip değillerdi.
Zeybekle eş anlamlı olan "kızan" sözü de erkek çocuk, genç, delikanlı anlamında kullanılmaktaydı. Silahlı ve korkusuz köy delikanlılarına kızan denilmekteydi.
Efe zeybeklerin başıydı. Onun ekibini oluşturan yardımcıları zeybeklere kızan denilmişti. Kızanlar, atak, yiğit, gözünü budaktan esirgemeyen kimselerdi. Kızanların giyim kuşamları daha sadeydi. Köstek ve tabaka gibi gümüş eşya kullanmazlar, efeden izinsiz evlenemezlerdi.
Efenin başı tıraşlı ve perçemli olurdu. Zeybeklerin baş tıraşları nal şeklinde yapılırdı.
Bizim dağlarımızda efelerimiz, "kızanım" dediği zeybeklerini yemez yedirir, giymez giydirir, uyumaz uyuturdu. Onları tehlikelerden korurdu. Savaşlarda en zor ve tehlikeli işleri kendisine seçerdi.
Zeybekler, efenin birlikteliğinden ayrılıp başka bir efenin yanma gitme hakkına sahipti. Yalnız, nöbette uyumak, efesinden gizli haberleşmek, evlenmek, kız kaçırmak gibi durumlar ölüm nedeniydi..
Efe, doğruluk, arkadaşlık, vatana bağlılık, vefakarlık simgesiydi. Kimi zaman eşkıya, haydut, yol kesici tip de olsa, Osmanlı’ya baş kaldırmış soyguncular olsa da, efe; bir ruh, bir kültür olarak gönüllerde yaşamaya devam etmekte. Tarihi bir anı, sembol olarak benliğimizde yer etmekte.
Onları temsil edenleri, kurtuluş günlerimizde, benzeri törenlerde orijinal kıyafetleri içinde erkekçe ve mertçe yürüyüşleri ile görmekte ve gururlanmaktayız. Ömer Bedrettin Uşaklı’nın:
"Eğilmez başın gibi
Dağlar bulutlu efem.
Gökler yoldaşın gibi
Sana ne mutlu efem.."mısraları bu gururun bir anlatımı değil mi?
Bugün zenginden aldığını fakire dağıtan, yoksul gelinlere çeyiz düzen nice efelerin öyküsü halk dilinde anlatılmakta.
Efe ve zeybeklerin, gelenek ve göreneklerinden giyim kuşamlarına, öykülerinden oyunlarına kadar folklorik yönlerini, varlığını inceleyen ve eser verenler arasında Osman Bayatlı, Münir Süleyman Çapanoğlu, Hüseyin Hilmi Bayındır, Sadi Yaver Ataman, Dr. Tahir Kutsi Makal ve Dr. Bedri Noyan gibi isimleri anmak istiyorum. .
Efe ve zeybeklerin giyim kuşamları oldukça zengin ve çeşitli. Deniz ve deniz insanının giyim kuşamının etkilerini taşıyor. Bir genelleme yaparsak şöyle tanımlayabiliriz:
Zeybek giysilerinde, sürekli olarak, işlemeli ve diz kapaklarını açıkta bırakan şalvar, kuşak ve üstte cepken, başta börk ya da fes üzerine sarılı telli ipek çevre bulunuyor. Silahlık, ayakta yemeni yahut çizme kıyafeti ta¬mamlıyor. Bütün bu giyim ve kuşamda hakim renkler; açık ko¬yu mavi siyah, sarı ve kırmızı...
Efe ve zeybekler mavzer taşırlardı. Efenin silahı gümüş kakma işlemeliydi. Tabancalar bazen çifte olurdu. Bunların saplarından bağlı uzun kordonlar boyuna veya uygun bir yere bağlanırdı. Eskiden dolma tüfek taşındığı zamanlar silah kayışına asılı olarak barut kabağı taşınırdı.
Adları akıllara gelen efeler arasında şunları sayabiliyoruz:
Yörük Ali Efe, Mesutlarlı Mestan Efe, Kozalaklı Mehmet Efe, Danişmentli İsmail Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, Sancakların Ali Efe, Demirci Mehmet Efe. Çakırcalı Mehmet Efe, Kamalı Zeybek, Sinanoğ1u Efe, Atçalı Kel Mehmet...
Bütün bu efelerin büyük bir bölümü kurtuluş savaşında büyük hizmetler yapmışlar düşmana ağır kayıplar verdirmişlerdi. .
ZEYBEK OYUNLARI VE MUSİKİSİ
Zeybek oyunlarına geçmeden önce bir zeybek ve efe türküsü aktararak nefes alalım istiyoruz:
On ikidir imanım aman şu Burdur’un dermeni,
Dermencisi efem aman Urum değil Ermeni.
Ya kendisi efeler aman ya kellesi gelmeli.
Ay karanlık efem görünmüyor izimiz,
Üç kardeşiz efem kurban gitsin birimiz.
Bir incecik efeler aman yol gidiyor dermene,
Oturmuşlar efem aman çayır ile çimene.
Hem severim efeler aman, hem döverim kime ne.
A1 karanfil efem mor şişede ıslanır,
Bir gün olur efem deli gönül uslanır,
Zeybek musikisi ve oyunları kendini dini etkilerden kurtarmış, ritim ve ezgiyi birleştirerek gelişmiş ve zamanla çok sesli kurallara uyarak milli bir nitelik kazanmıştı.
Yiğitliği, sevgiyi, doğayı ve yaşadığı çevreyi zeybekler bu musiki ile işlemişlerdi. Tek zuma ve davulla uygun armoni yapmışlardı. Zurnaların sayısı artarsa tek olmaz, çifter çifter artardı. Bu zurnalar genellikle küçük boyda, davulların çapları ise elli santimetre civarındaydı.
Bağlama ile oynanan oyunlarda yine bağlamanın alt teli ezgi içindi. Öteki tellerle melodi çalınırken alttaki onun armonisini yapardı.
Oyunu yalnız başına efenin oynaması şarttı. "Tek kişinin oynaması, davulun küçüklüğü, eski denizcilikten gelme dar alanın etkisinin devamı gibiydi. Dağda oynanırken de efe tek başına oynar, başkası ona eşlik edemezdi. Köy meydanlarında çoklukla davul zuma eşliğinde, bazen gırnata ile bazen da bildiğimiz -kopuz- halk saz ile oynanırdı.
Divan sazı, bağlama, cura ile dümbelek eşliğinde, çoğunlukla kapalı yerlerde oynanırdı.. Zeybek oyunlarının da çeşitleri bölgelerine göre; Ağır Zeybek, Sarı Zeybek, Bengi, Ödemiş Zeybeği, Arpazlı, Bergama, Dağlı, Çakıcı, Edremit, Somalı, Kordon, Yund Dağı, Soma, Harmandalı, Kozakyalı, Yörük Ali Zeybeği, Tavas Zeybeği gibiler sayılabiliriz.
Balıkesir’de oynanan zeybekler: Dörtlü Zeybek, İkili Zeybek, Pamukçu Bengisi, Gövende Zeybeği adlarını taşımakta. Muğla'da Alıdaverin, Harmandalı, Ortaklar, İki Parmak zeybeklerini; Denizli'de Dokuzlu, Buldan düz oyunu, Bulanık, Kınıklı, Seymen Sekmesi, Denizlinin Horozlu, Tek parmak ve Alaylı zeybeklerini biliyoruz.
Yazımızın başında Kütahya’dan yola çıktıktık. Kütahya’nın zeybek oyunları yok mu? Olmaz olur mu? İşte bir kaçı: Kar mı yağdı, Çatalca, Ahmet Bey, Sepetçioğlu, Sinanoğlu, Kayı...
Bu oyunlar, söylenen yerlerde kalmaz, bir yerin zeybek oyunu başka bir yerde de oynanabilirdi. Bu oyunlar müziği genellikle dokuz darplıydı. (aksak usulü) Ağır tempoda çalınır. Yürük usulle yani çabuk çalınan oyunlara kadın zeybeği derlerdi. Çabuk oynanan oyun, erkekçe tavra ve heybete uymazdı.
Sıkça rastladığımız zeybek türkülerinden bir kaçının adını şöyle sıralayabiliriz:
"Sarı zeybek şu dağlara yaslanır / Yağmur yağar silahları ıslanır." .
"Haydi yallah çaktım çaktım, yanmadı / Gavurun kızı sözlerime kanmadı."
"Şu Dalma'nın aman dağını da duman bürüdü.."
"Şu Dalma'dan geçtin mi? / Soğuk sular içtin mi? / Efelerin içinde/ Yörük de Ali'yi seçtin mi?"
Her biri birer yiğitlik, mertlik, doğa sevgisi ve aşk konularının ifadesi olan Zeybek türküleri ve oyunları arasında zaman zaman ağıtlara da rastlanmakta. Cafer Efe’nin vurulması üzerine söylenen ağıtlardan birinden bir kıta söyle:
“Germencik içinde toplar kuruldu.
Cafer Efe öğle sonu vuruldu.
Annesine kara haber duyruldu.
Caferim Caferim yiğit Caferim.”
Bir başka ağıttan da bir kıta aktaralım:
“Mezarımı derin kazın dar olsun,
Etrafında mor sümbüllü bağ olsun.
Cafer öldü vatan millet sağ olsun
Kader kısmet böyleymiş ağalar hey!”


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002