Yüzyıllardır dünyaya medeniyet timsali olmuş bu asil milletin kendine dönme vakti artık gelmiştir. İMF ve Dünya Bankası ile kanımızı emen sözde medenî ülkelerin bize oynadığı oyunları görmeliyiz. Ülkemiz ne zaman düze çıksa bir kriz yaratıp, gündem değiştirenlere aldanmak yüce Türk Milleti için bir züldür. Atatürk’ün gösterdiği “Türk kültürünü çağdaş uygarlıklar seviyesinin üzerine çıkarma” düsturundan bir an bile ayrılmadan, aldığımız her nefesin hakkını vererek yaşamalıyız.
Unutmamalıyız ki sayılı nefes gelip geçer, bizler elbette ömrümüzü doldurunca toprak oluruz… Ama eserlerimiz yaşar, ideallerimiz yaşar. Çocuklarımızı bu bilinçle dünyaya öncü ve örnek olma azminde yetiştirirsek; insanlık, medeniyet ne imiş öğrenir… Bugün acıyla kıvranan dindaşlarımıza ‘özgürlük getiriyoruz’ diye zulmedenler, asıl özgürlüğün insanın aldığı her nefeste dahi fikri ve vicdanı hür olarak düşünebilmesi olduğunu anlarlar. Bizlere Hollywood filmleri ve sözde Millî Eğitim ile bilinç altımıza ‘aşağılık kompleksi’ aşılayan ve düşünce kalıplarımızı bile ele geçirenler, gerçek özgürlüğü tadarlar. Yeter ki özümüze dönelim!
Bütün insanlık şu an yoğun bir bilgi kirliliği ile karşı karşıya ömür tüketiyor. Şu dünyaya, bu bedende niye geldiğini düşünmek bile artık günümüz insanı için bir lüks halini almış. Babalar çocuklarını yetiştirirken, ‘Evlâdımın hangi konuya daha çok eğilimi var, hangi mesleği icra ettiğinde başarılı ve mutlu olur’ diye düşünmek yerine, ne yazık ki ‘Bu çocuk en kısa yoldan nasıl zengin olur?’ düşüncesini ön plana almış; küçücük beyinleri madde hırsıyla talan ediyorlar.
Anneler, ‘benim çocuğum nasıl örnek bir insan olur? Nasıl vatanına-milletine, kutsal değerlerine sahip çıkar, ömürlük bir amaçla kişiliğini geliştirip, ülkesini kendi branşında dünyada bir numara yapar?’ diye düşünmek yerine, “aman bir an önce şu çocuktan kurtulsam da kendi hayatımı yaşasam” acizliği içinde kedi-köpek kadar bile olamadan ömür tüketiyorlar… Hayvanlar bile yavrularına kendi cinslerinin özelliklerini belletip, dünyaya geliş sebeplerini öğretirken, kâinatın sahibi olan insanın yavrusunun var oluş amacından bihaber yetişmesinden daha büyük bir kötülük olabilir mi?
***
Bir zamanlar bir reklâmda hiciv ile karışık olarak dile getirilen “eğitim şart” sloganı ne yazık ki bugün artık kendini daha çok hissettiriyor… ‘İnsan nesli aileden gelişir’ derler. Artık aile kavramının serçelerden bile aşağıya düşürülmeye çalışıldığı dünyamızda, insanların bilinç altına ‘gününü gün et, nasıl olsa dünyaya bir daha mı geleceksin?’ sorusu pompalanırken, aslında bir gerçeğin de üstü kapatılıyor. ‘Elbette dünyaya bir daha gelmeyeceğiz. Ama dünyadan hiç gitmeyecekmişiz gibi kalıcı eserler bırakabiliriz. Böylece aradan bin yıl da geçse yaşamaya devam edebiliriz!’ Fatih Sultan Mehmet’i yetiştiren ana-baba, ‘Ona sen İstanbul’u fethedeceksin’ diye nakış nakış işlemeseydi. Öğretmenleri bu bilinci vermeselerdi. Bugün İstanbul’da nazlı hilâlimiz dalgalanabilir miydi?’
Peki biz niye kendi çocuklarımıza, öğrencilerimize, yakınlarımıza böylesi idealler vermeyelim? Yavrularımıza kısa yoldan köşe dönmeyi telkin ettiğimiz kadar, kişiliği ile de örnek olmasını, ülkesini ve milletini dünyaya öncü ve örnek yapması gerektiğini vurgulasak bir tarafımız mı eksilir? Niçin sizin çocuğunuz, Merih’e ilk ayak basan Türk astronotu olmasın? Yahut Türkiye’nin ilk uçak gemisinin amirali olmasın? Veya ABD ve Almanya’daki hapishanelerde mahkûmlara nasıl davranıldığını denetlemesin? Unutmayın ki; aileler çocuklarıyla, insanlar idealleriyle ölçülürler!