Zekâ sözcüğü de evrim kuramının silâhı olarak yeni keşfedilen silâhlardan biri. Çoklu zekâ kuramı denilen şey Darwin’in evrim kuramından farklı değil. Çok kaba bir şekilde işlenmiş kavram dizilimiyle çoklu zekâ kuramı denilen şey kuram muram değil. Üzerindeki sis örtüsü yüzünden herkes onu bir şey zannediyor. Belirsiz önkabullerle gizli önyargıları olumlamak, bu kuramın bilimselliğinin delili olmaz ki…
Zekâ sözcüğü üzerinde öyle oyunlar oynanıyor ki. Yere serilen halı gibi herkes üzerine basıp geçme hakkının kendinde olduğunu zannediyor. Zekâ metafiziği yaparak zekâ gerçekliğini sorguladığını iddia eden açıkgözler ceplerini doldurmak istiyor. Duygusal zekâ, cinsel zekâ deyimleriyle gerçek zekânın içeriği allak bullak ediliyor. Duygusal zekâ ve cinsel zekâ konusunda yazılan kitaplar Budizm’in dünya görüşünü propaganda ediyor. Kitaplarda ileri sürülen görüşler, bilinmeyen ve yeni olan şeyler değil. Zekâ konusunda önkabullü önyargılar bilimsel diye pazarlanmakta.
Zekâ konusuna gerçekten ilgi duyanların umut tomurcukları, bu tür yayınlarla kendi evlerinden kovulmakta. Budizm’in zekâ ve duygu metafiziği, bilimsel diye yutturulmakta. Hatta duygusal zekâ ile ilgili ülkemizde bilimsel araştırmalar bile yapılmakta. Duygusal zekâya övgüler yağdırılmakta. Ünvanlı bilim adamları ünvansızlara duygusal zekâ konusunda çalıştıkları için ünvan alacakları tez konuları vererek duygusal zekâyı bilimselleştirdiklerini sanmakta. Zekâ sözcüğünün içeriğini anlamadan araştırma yaptıranlar, bu araştırmaların Türkiye’ye ne kazandırdığını bilebilecek irfandan da herhalde yoksunlar. Deneklere uygulanan birkaç soru listesi ile elde edilen veri farklılıklarını istatistiksel yöntemlerle yorumlayıp farklılıkları duygusal zekâ faktörü diye yutturma modasına ne demeli?
Bu söylediklerimiz işin bir yönü sadece. Ayrıca işletmelerde de duygusal zekâ önemli imiş. Duygusal zekâlı olanlar daha çok iş verimine sahipmişler. Duygusal zekâyı işletmelere pazarlayanlar da ceplerini dolduruyor ve “çok yaşa duygusal zekâ” şarkıları söylüyor. Zekânın duygusal yönü veya duygusal zekâ boyutu, bilimsel olmaktan çok, satılacak bir ürün olarak kabul görmekte. Vah benim bilimselleşme ve teknolojikleşme diye varını yoğunu ortaya koyan milletim! Bilimsel açıkgözlerin var oldukça daha neler çekeceksin. Sahte bilim satıcılarını bir tanıyabilsen neler kazanırdın neler!..
Gelelim zekâ sözcüğünün evrimcilik yönüne. Zekâ sözcüğü de evrim kuramının silâhı olarak yeni keşfedilen silâhlardan biri. Çoklu zekâ kuramı denilen şey Darwin’in evrim kuramından farklı değil. Çok kaba bir şekilde işlenmiş kavram dizilimiyle çoklu zekâ kuramı denilen şey kuram muram değil. Üzerindeki sis örtüsü yüzünden herkes onu bir şey zannediyor. Belirsiz önkabullerle gizli önyargıları olumlamak, bu kuramın bilimselliğinin delili olmaz ki…
Çoklu zekâ kuramı denilen hayal ürünü kuramın temel ilkeleri öyle belirsiz ki, karanlıkta kara kalem arama gibi. Çoklu zekâ kuramı denilen şey, kuramdan çok çoklu zekâ mitine benzemekte. Zekâ konusunda toplumsal duyarlılıktaki değişimi yanlış yönlendirenler, zihinsel gelişmeyi evrim kuramıyla özdeşleştirenlerin bilimsel sorumlulukları yok saymaları da ayrıca şüphe uyandırmakta. Çoklu zekâ diye söylenen şeyin fazla abartılması zekâ alanının gerçek yüzünün anlaşılmasını da engelleyicidir. Tabii bu konuda T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı’nın cep doldurma, şöhret olma zekâlarına şaşmamak elde değil. Sayın Başkan, bu davranışıyla toplumsal zihnin eleştirel ırmaklarındaki suyu kuruttuğunun farkında mıdır ki?
Bir zekâ kuramı, zekâ ile ilgili gerçeği bulma gücünü ortaya koyma yerine, zekâ ile ilgili tanımlar ortaya koymak zorundadır. Çoklu zekâ kuramında zekâ dışında tanımlar çoktur, olmayan sadece zekâ ile ilgili tanımlardır. Gerçekliğin acı olduğunu, acıtacağını bilmeden, keskin bir kesinlik ile çoklu zekâ kuramını savunmak ve tek kuram olarak uygulamaya aktarmak, cüretkârlığın daniskasıdır. Zekâ ile ilgili tanımların içeriklerini derinliğine sorgulamadan tercüme eserlerle kırık dökük ve kırpıntı bilgiler edinip çoklu zekâ uygulaması diye eğitim istemini yönlendirmeye çalışmak haddini bilmemekle eşdeğerdir. Araştırma sonucu elde edilmeyen önyargıya dayalı varsayım tanımlarıyla alıştırmalar yapmak, bilimsel araştırmanın özüne de aykırıdır. Sayın Başkan, alıştırmaların sonuçlarını araştırma zannetmiş herhalde. Kuramın sorgulanabilirliğine bakmadan sorgulanamaz kararını vermiş, sorgulanmamış yönlerini de sorgulanmış kabul etmiştir. Vah! Vah! Bilgilerin yorumunu sınırlayıp belirleyen, onları olumlama ve olumsuzlama tutumudur. Çoklu zekâ kuramındaki bilgileri, bizim bilim adamları hemen olumlayıvermişlerdir. Hatta yüksek lisans ve doktora tezleri de yaptırmışlar, ünvanlar, ödüller, belgeler de vermişlerdir. Utanma duyguları olmayınca insanlar neler yapmaz ki!...
Zekâ gerçekliği ve zekâ ile ilgili gerçeklik birbirinden farklıdır. Zekâ gerçekliğine duyarsız olanlar, zekâ ile ilgili gerçekliği göklere çıkarmışlardır. Betimsel tipolojileri, bilimsel bulgular zannetmişlerdir. Bu tipolojiler ağı düşüncelerimizi yanlış yol işaretleriyle yoldan çıkarmıştır. Zekâ sözcüğünün içeriği ve özü ile kökeni birbirine karıştırılmıştır. İlkel zekâdan gelişmiş zekâya evrimin mantığını açıklama çabasındaki bir kuramın betimsel tipolojileri çöpe atılması gereken bilgi döküntüleridir.
Mademki zekâ önemlidir. Ucuza satılmaması gerekir. Bazıları zekâ konusunda betimsel tipolojiler yaparak geçinmenin yolunu bulmuşlardır. Çoklu zekâ kuramcısı Howard Gardner’ın “Zihin Çerçeveleri – Çoklu Zekâ Kuramı” adlı kitabındaki mantığa göre, dini zekâdan, metafiziksel zekâdan, bilimsel zekâdan da söz edilebilir. Yani bu kuramı sosyolojiye uyguladığımızda bu türden zekâlar yanında büyüsel, dinsel, bilimsel zekâlar kadar barbarlık, vahşilik, medenilik zekâlarından söz etmek gayet tutarlıdır. Psikoanalize uyarladığımızda idsel, egosal ve süperego zekâsı ortaya çıkar. Kretsehmer’in insan tiplerine uyarladığımızda ise piknik tip, atletik tip, asterik tip ve karışık tip zekâlarından söz etmek zorunluluğu ortaya çıkar. Bu türden evrimci önkabullerle bilimsel olan yola çıkmak, gerçekliği önkabullere uyarlamak demektir. Dolayısıyla çoklu zekâ kuramı denen önyargı, zihinsel etkinlikleri bencilce ilgilerle desteklemeye çalışan verimsiz, kısır, eksik bir kuramdır.
Çoklu zekâ kuramı, zihinsel gerçekliğin durumu hakkında yorum yaptığını iddia etmektedir. Oysa bu kuram bireyin zihinsel gereksinimlerine yanıt vermeye çalışarak zihinsel gerçekliği saptırmaktadır. Zihinsel gerçekliğin yanlış anlaşılmasına katkıda bulunmakla övünebilir. Çoklu zekâ kuramının betimsel tipolojileri kendi içlerinde inançlarını da taşıyarak, kurama inancı pekiştirme peşindedirler. Zihinsellik üstü zihinselliğe vurgu yaparak, zekâ gerçekliğinin odağındaki olguları, odak dışındaki olgularla birbirine karıştırma yolunu tercih etmişlerdir. İnsan zekâsının anlayabileceği sorular yerine ilgi alanlarıyla ilgili soruları yerleştiriveren bu kuram, zihinsel olanı dışlamıştır. Gerçeklik gerçeğinde gerçek olan içeriğin gerçekliği gerçekte gerçeklik olmaktan çıkarılıp atılmıştır. Yorumlayıcılığıyla öne çıkan çoklu zekâ kuramını test etmek çok zordur. Zihinsel etkinlikler dışındaki olgularla zihinsel olguları betimlemek ne derece doğrudur.?
Evrimci zekânın demokrasisi, evrim ilkelerine göre kurulacak olan güçlünün egemen olduğu sözde bir demokrasidir. Evrimci görüşü temel alan bir zekâ kuramı adı ne olursa olsun eğitim yaklaşımları da dâhil, güçlüye hayat hakkı tanıyan bir kuramdır. Esasen inşacı eğitim denilen eğitim felsefesi yaklaşımı da evrimcidir. Evrim piramidinin üstüne batı kültürünü yerleştirir. Diğer kültürler piramidin alt taraflarında yer bulabilirler ancak… Çoklu zekâ kuramı ve inşacı eğitim anlayışıyla Türk Milli Eğitim Sistemi küreselleştirmeci anlayışın çekim alanına iyice girmiştir. Sonumuz hayır ola… Türk milletinin zekâ deposu da herhalde en gelişmiş kültürlerin sofrasında garnitür yapılmak istenmektedir. Batı kültürünün her yutturmacasını bilimsel gerçek sananlara duyurulur. Yalan propaganda örneğine dikkat! Türk kültürünün zekâ kuramlarına öyle katsısı olabilecek konular var ki! Onları kim araştıracak, zahmet çekecek?..