Değerli okuyucularımız gazetemizin 4.yıl kutlamaları ile ilgili göstermiş olduğunuz ilgi ve destekleriniz için hepinize çok teşekkür ederiz. Ufuk Ötesi gazetesi kirlenen ve tekelleşmekte olan basında sizden aldığı destekle yoluna devam etmektedir. Gecemizle ilgili görüşlerini bizlere ileten okuyucumuzun gönderdiği e-postayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Değerli Ufuk Ötesi gazetesi ve okurları sizleri 4 yıldır takip etmenin gururu ve sevinci içindeyim. Tekelleşen medyada farklı sesler bulmak gerçekten zorlaştı. Gerçekten artık günümüz basınına baktığımızda basının milletin müşterek sesi olmaktan çıktığını, haksızı haklı konuma getirdiğini görmekteyiz. Gecenizde yaptığı konuşmayla bizlerle gerçekten de aydınlatan bir o kadarda duygulanan KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı, milli kahramanımız Sn. Rauf Denktaş’ı bu gururlu gecemizde aramızda görmekten çok büyük bir sevinç duydum. Aynı zamanda Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder M. Kemal Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Adatepe’nin de geceye şeref vermesinden büyük bir sevinç yaşadım. Sayın Adatepe geceye eşiyle beraber katılarak Kıbrıs davasında Denktaş’a verdikleri desteği belirtmesi açısından çok önemli buldum. Gazetemiz böyle büyük buluşmalara imza atarak birlik ve beraberliği kuvvetlendirmeye ve daha güzel günler için birliktelik mesajı vermektedir. Böyle bir gecenin gerçekleşmesinde emeği geçen herkese en içten dileklerimle saygı ve sevgilerimi sunarım.
Teşekkürler”
İbrahim Bozkurt
Medya halkın sesi, gözü, kulağı mıdır? Yoksa toplumdaki güçlü ve baskın grupların sesini duyuran, deyim yerinde ise onların borusunu çalan, bu güçlerin eli-kolu olarak faaliyet gösteren güdümlü araçlar mıdır? Halkın sesini siyasi elitlere ve karar verme sürecini kontrol altında bulunduran güçlere duyurma işlevini mi yerine getirir? Yoksa toplumdaki etkin güçlerin vazgeçilmez ve çok güçlü silahları olarak, toplumun sosyal-ekonomik problemlerini maniple edip, geniş halk kitlelerinin ilgi, dikkat ve enerjilerini başka alanlara kanalize etme görevlerini mi icra ederler? Kuşkusuz bütün bu ve böylesi türden sorulara farklı insanlar, farklı cevaplar vereceklerdir. Medya ve siyaset ilişkisi hakkında düşüncelerini e-posta yoluyla bizlerle paylaşan okurumuzun yazısını sizlere aktarıyorum.
“Medya çok önemli bir toplumsal güçtür. Toplumsal yapı içinde güç, servet ve prestij elde etmenin son derece etkin silahlarını bünyesinde barındırır. Yine aynı şekilde, medya bireylerin siyasi tutum ve davranışlarını, özellikle de oy verirken siyasi tercihlerini çok ciddi boyutlarda etkileyebilecek bir güce sahiptir. Hükümet politikaları şekillendirilirken, diğer bazı toplumsal güçler gibi medya da, yönlendirici ve şekillendirici bir güç olarak önemli roller oynar. Ülkemizde 1980’li ve 1990’lı yıllarda yaşanan siyasi ve toplumsal olaylar hatırlandığında bu konu çok daha anlaşılır bir hal alacaktır. Örneğin, bu yıllarda çoğunlukla bazı tanınmış gazetecilerin villalarında kurulan milletvekili pazarlarını ya da belirli komisyonlar karşılığında yine bazı gazetecilerin arabuluculuğunda gerçekleşen hükümet pazarlıklarını sanırım herkes kolaylıkla hatırlayacaktır. Bütün bunlar, kapalı kapılar ardında cereyan eden ve ancak çok azının kamuoyuna yansıdığı düşünülen olaylardır. Böylesi, hiç de zarif olmayan ilişkilerin yanı sıra, artık olağan-rutin işler gözüyle bakılan ve kimi zaman bazı politikacılara ve siyasi partilere destek, bazen de hedef olarak seçilen politikacıları ve partileri yıpratma amaçlarını taşıyan haber ve programları da unutmamak gerekir. Özellikle 1980’ler sonrası Türkiyesi’nde, bu türden örneklerin sayısını arttırmak hiç de zor olmayacaktır. Bütün bunlar hatırlandığında, tekelleşme yolunda koşar adım ilerleyen günümüz Türk medyasının gücünün ve ülkemizdeki medya-siyaset ilişkilerinin boyutları konusunda geriye söylenecek pek fazla bir şey kalmamaktadır.”