Yunanistan ile biz hep dostluk görüşmeleri yaptık. Anladığım kadarı ile biz bu görüşmelerde konuşan, onlar ise mütebbessim dinleyen taraf oldu. AB uğruna mı, ABD uğruna mı yoksa ikisinin uğruna mı yapılan bu görüşmeler sonucu veren bizler, alan ise hep onlar oldu.
Bu uğurda neler yapmadık ki;
Yılların “Gönüllü Kuruluşları” veya “ Hayırsever Kurumlarının” değiştirdik adlarını “Sivil Toplum Örgütü” koyduk. O da yetmedi “Demokratik Kitle Örgütleri” dedik.
“Suyun İki Yakası” diye bir de tanımlama yazdılar, bahçemizde ne kadar zanaatkâr varsa Yunan topraklarına saldık. Çaldı sazlar, oynadı kızlar… Şarkıcı türkücü sermayesi yetmeyince filmler çevirdik, hikâyeler yazdık, romanlar ısmarladık, paneller, seminerler düzenledik. Gidenler ağızlarına yapıştırdıkları kocaman bir gülüşle geri döndüler, “Başardık, başardık bu sefer başardık. Artık dostuz” nidaları ile medyada açık oturumlar düzenlediler. Bizimkiler oraları kapı komşu yapmışlar, onlar bir türlü yapamamışlar, bu arada onlardan bize iki üç yılda tek tük zanaatkâr gelirmiş, kimin umurunda? Hatta, tamamen Türk düşmanlığı üzerine ayakları üzerinde durabilen bir devlet olan Yunanistan’dan bu hasmane duygular kalkarsa ortada devlet kalmayacağını görmediklerini ve bilmediklerini mi sanıyorsunuz? Onlar bunların hepsinin bizden daha çok farkındalar.
Ah! Paranın gözü kör olsun.
Geçenlerde bir tanesini dinliyorum televizyonda. Oralarda verdiği konserlerden çok ama çok para kazanmış…
Çok ama çok paraları olan bir başkaları ise kurdukları vakıf ve dernekler aracılığı ile hükümetle görüşüyor virane kiliseleri yeniden restore ettirip ibadete açmak için uğraşıyorlarmış. Yerel yönetimler de buna destek veriyormuş.
Geçen yıl Ayvalık’ta tatilde iken gördüm. Sokaklarda Türkçe konuşulmuyordu. Meğerse o gün oranın pazarı imiş. Midilli adasından motorlar dolusu gelip alış veriş yapıyorlar, metruk evlerin sokaklarında dolaşıyorlardı. Daha sonra bir turla Ali Bey adasını ziyarete gittiğimizde Türk’ten çok Rum olduğunu gördük. Taksiyarhis kilisesinin bahçesinde parmaklıklara yapışmışlar hem dua ediyorlar hem de duygusuzca bize bakıyorlardı. Bu arada tur rehberi anlatmaya başlamasın mı?
—Efendim, bir zamanlar buraları Rumlar varken şöyle imiş, böyle imiş de; bunlar Türk’lerden çok eziyet çekmişler, kötülük görmüşler ve buraları bırakıp kaçmak zorunda kalmışlar. Şimdi bu halde oluşunun sebebi bu imiş, burda olsalarmış şimdi böyle mi olurmuş.
Aman benim tepemin tası bir atsın mı? Rehbere orada hem doğru bir tarih dersi hem de bir hayat dersini büyük harflerle vermeye başladım. Yanımdaki hanım “Lütfen sakin ol” diyor ama ben hiç duymuyorum bile. Rehber bir de ondan cesaret alıp bana diklenmeye kalkınca; “Yazıklar olsun sana. Bunu bir Rum rehber yapsa affederdim ama bir Türk genci olarak sen yaptığın için asla affetmem, bir de öğretmen olacaksın ” dedim. Ve işte o zaman yaşlı Rumların bizi dikkatle dinlediğini, konuyu anladıklarını ve aralarında konuştuklarını fark ettim. Rumların görmek istediği Türk o rehberdi, ben değildim. Tıpkı görmeye alıştıkları malûm vakıf ve derneklerin yöneticileri, bazı zanaatkârlarımız gibi.
Bugün; Patrik ekümenik olma davasında ise, Fener’e özel statü istiyorsa, ruhban okulunun açılmasından en küçük kiliseden en büyüğüne kadar restore edilerek ibadete açılmasını alenen talep edebiliyorsa ve hatta utanmadan Ayasofya’nın kendi ibadetlerine bir gün muhakkak açılacağını beyan edebiliyorsa ve bütün bunlar olurken biz seyir eylemişsek, bu arada KKTC’yi de kaptırmama mücadelesi yapmaktan yoksunlarımız da yönetenlerse, biz buralara nasıl geldik diye sakın sormayın.
“Atina Diyalogu”, adı altında yapılan dostluk görüşmeleri sonucunda geldik. Dikkat ederseniz “Ankara Diyalogu” değil. Malûmunuz bu diyalogu sizlerle ben karşılıklı yapmıyoruz. Sivil Toplum Örgütleri destekli hükümetler arası yapılıyor. Ama “Atina Diyalogu”nda nalıncı keseri hep Atina’ya yontuyor.
Şimdi bunca konu varken, durup dururken ben bunları niye yazdım?
“Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan'ın, iki ülke arasındaki asıl sorunlar giderilene kadar, halklar arası yakınlaşmayı teşvik etmek için 10 maddelik gizli bir "güven artırıcı önlemler paketi"ni yürürlüğe soktuğu ortaya çıktı. İki bakanlık arasında ayrıca, tarihi anlaşmazlıklara son vererek diplomatik ilişkileri başlatacak bir protokol imzalanması için tarafsız ülkelerde gizli görüşmeler yürütüldüğü belirlendi.”
Bu gizli görüşmelerin (KKTC konusunda çok yaşadık, yaşıyoruz ve de sonucunu çok iyi biliriz), anlaşmaların tanımlanması için de “Tıpkı Atina Diyalogu gibi” ifadesi kullanılıyor. Bu arada Ermenistan AB’de sıkı bir kulis yapmakla meşgul. ABD’nin desteğini de talep ettiği konu, hali hazırda ibadete açık olan Kars’ın eski camisinin kiliseye çevrilmesi…
Kars-Gümrü Antlaşması mı? Sözde Soykırım iddialarını Türkiye’nin kabul etmemesi mi? Azerbaycan topraklarından Ermenistan’ın çıkması mı? Bağımsızlık bildirgelerinde ve anayasalarında yer alan Türkiye’den toprak talebinden vazgeçecekler mi?
Geçin bunları anam babam. Geçin! Onların taleplerine eyvallah! Bizimkilere “Önce uyutalım sonra unutturalım!”
Batıdan Yunanistan, doğudan Ermenistan.
E hadi bakalım sevgili okuyucular. Hepimizin gazası mübarek olsun gayri…