Kasım 2008

Ö T E S İ

 

8.12.2024 



Ölçü

 
Cem Sökmen

SİVİL TOPLUM NE DEMEK ?


Yıllardır bölücü terörün organize ve finanse ettiği sivil toplum örgütlerine özgürlük diye bağıranlar, elinde Türk bayrağı ile yürüyen ve halis, muhlis ‘sivil’ olan toplumdan rahatsız olmuştur. Sivil toplum ve sivil tepki istiyorsanız, bunda gerçekte samimiyseniz işte sivil toplum elinde bayrağıyla şehidinin cenazesindeydi:

Son 2 aydır Türkiye’nin gündemini en çok meşgul eden konular bayrak krizinin ardından başlayan tartışmalar ve Ermeni soykırımı meselesi. Fakat belki de asıl tartışılması gereken şey her konuda olduğu gibi bu konulardaki görüşlerini de ne yapıp edip anti-millî bir çerçeveye oturtmayı başaran ‘despot liberallerimiz’in halet-i ruhiyesi. Her şeyin sınırlarını onlar biliyor. Sivil toplumun sınırlarını da. Onlara göre Türkler hep haksız, hep yanlış, hep kötü. Peki bu hastalıklı bakış açısı nasıl oluşuyor? Türkler söz konusu olunca her türlü meseleyi ‘olumsuzlayıcı’ bir bakış açısıyla ele alabilmek için oryantalizmde, oryantalizmi üreten ve ihraç eden Batılılardan daha yüksek seviyeye çıkmak gerekir. Bizdekilerin hayatta yegane başarılı oldukları iş budur.
HALAÇOĞLU NEDEN HEDEFTE?
Bu anlamda, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’ya gösterdikleri tavır da samimiyetsizliklerinin bir göstergesi olmuştur. Halaçoğlu, “Ermeni Tehciri” kitabıyla, sorumluluk sahibi bir ilim adamının neler yapabileceğini göstermiş, hep şikayet ettiğimiz, devletin imkanlarını gerektiği gibi kullanmadığını düşündüğümüz bürokrasinin içinde yaptığı çalışmalarla canlanma meydana getirmiştir. Bilim yapan, düşünce üreten, despot liberallerimizin aksine araştırarak konuşan bir insanın takdir edilmesi gerekirken böyle karalanmasını anlamak mümkün değildir. Yusuf Halaçoğlu, gerçekleri belgeleriyle ortaya koyarak bunların sermayelerini tükettiği için kötüleniyor.
Türkiye’nin birliğinden, bütünlüğünden yana olanlarla, bölünmesi için uğraşanları aynı kefeye koyma saçmalığını oryantalist aydınlarda ve işi gücü slogan atmaktan ibaret olan bazı siyasetçilerimizde gördük. Son 10-15 yılda bütün kitle iletişim araçları vasıtasıyla bu toplumun birlikte yaşama iradesini ve sağduyusunu baltalamaya çalışanlar bugün hiç sıkılmadan “Kaygılıyız…Uyarıyoruz… Sağduyuya davet ediyoruz…” diyebiliyorlar. Bayrağımız çiğnendikten sonra halkın kendiliğinden, hiçbir organizasyonu beklemeden gösterdiği tepkiyi kaygılandırıcı bulanlar, Türkiye’yi bin parçaya bölmek için, toplumumuzun kültürel kimliğini yozlaştırmak ve kendi yabancılaşmalarını toplumumuza dayatmak için ‘organize olanlar’ı yıllardır destekliyorlardı ve bu destek elan devam etmektedir.
Yıllardır bölücü terörün organize ve finanse ettiği sivil toplum örgütlerine özgürlük diye bağıranlar, elinde Türk bayrağı ile yürüyen ve halis, muhlis ‘sivil’ olan toplumdan rahatsız olmuştur. Sivil toplum ve sivil tepki istiyorsanız, bunda gerçekte samimiyseniz işte sivil toplum elinde bayrağıyla şehidinin cenazesindeydi: 13 Nisan günü şehit edilen 3 askerimizden birinin cenazesinde, İmam tabutun başında şu sözleri söylüyordu: “Bu millet bu davadan asla yılmayacaktır. Biliniz ki bir kere ölürsek biz bin kere diriliriz. Bu ülke kanla boyansa biz yine zaferler kazanırız. Toprağın altında yatan gönüller sızılı. Mezartaşlarında düşmandan intikam al yazılı. Eğer bir can giderse bize bin can gelir. Ufuklar, ışıl ışıl yarınlar her zamanki gibi bizimdir.”
FAHRETTİN PAŞA VE BAYRAK
Medine’yi, Peygamber Efendimizin kabrini, alsancağımızı, 1916 Temmuz’undan 1919 Ocak ayına kadar imkânsızlıklar içinde ‘çekirge yiyip çarık kemirerek’ müdafaa eden Fahrettin Paşa teslim tekliflerine hep şu cevabı veriyordu: “Malumunuz olsun ki, kahraman askerlerim İslamlığın gözbebeği olan Medine’yi son fişeğine, son damla kanına, son nefesine kadar muhafaza ve müdafaaya memurdur. Buna, askerce and içmiştir. Bu asker Medine’nin enkazı içinde ve nihayet Ravza-i Mutahhara’nın yeşil türbesi altında kan ve ateşten örülmüş kızıl bir kefenle gömülmedikçe Medine kalesinin burçlarından ve Mescid-i Saadet minarelerinden Türk’ün Albayrağı alınmayacaktır!...”
Varlıklarının manası toplumu istismar etmek olan dünya-vatandaşı aydınlara rağmen, Fahrettin Paşa’nın bayrak için gösterdiği irade yine devam etmektedir, esasen rahatsız oldukları şey de bu iradenin ‘her şeye’ rağmen var oluşudur…



ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002