Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ile TBMM Başkanı Bülent Arınç arasında yaşanan tartışmayı hepimiz gördük. Bu tartışmada herkes takım tutar gibi doğru ve yanlış olup olmadığına bakmaksızın kendi görüşündeki tarafı tuttu. Onların safında yer aldı. Oysa gözden kaçan veya kaçırılan o kadar önemli noktalar vardı ki, hiç kimse bunlara temas etmedi.
Olayın birinci yönü Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ile ilgili. Bumin’in “Türban anayasaya aykırı, yasal düzenleme yapılamaz” çıkışı doğru değil. Bu sözleri başka biri söylemiş olsa, onun görüşüdür der geçeriz. Ama Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın böyle bir görüş ileri sürmesi düşünülemez ve savunulamaz. Şu sebeplerle:
Birincisi, Anayasa Mahkemesi devletin en üst yargı kuruluşlarından biridir ve tarafsız olması gerekir. Hükümete de, Meclis’e de, muhalefete karşı da. Bu sebeple önceden görüş bildirmesi hoş olmadı.
İkincisi, Anayasa Mahkemesi’nin görevleri Anayasa’da net ve açık olarak belirlenmiştir. Görevleri belirlenirken de yetkileri kesin olarak çizilmiştir. Anayasa’nın 153. maddesi “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez” diye kesin hüküm koymuştur.
Bu şu demektir: Anayasa Mahkemesi kanunu iptal eder veya etmez. Ama kanunu iptal ederse yerine ne geleceğine karar veremez. O, yasamanın, yani Meclis’in yetkisi ve görevidir. Anayasa’nın 153. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin yetki sınırlarını çizmiştir ve Anayasa Mahkemesi’nin TBMM’nin yetki alanına giremeyeceğini ve kendisini yasama organı yerine koyamayacağını açık ve net bir şekilde belirlemiştir. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın yaptığı açıklamalar Anayasa’nın bu maddesi ile çelişmektedir ve doğru değildir.
Gelelim olayın ikinci boyutuna. Bu da TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın açıklamalarıyla ilgili. Arınç, “Gerekirse bu Meclis Anayasa Mahkemesi’ni kapatır” diyor. Evet, Meclis yeterli çoğunluğu sağlarsa Anayasa Mahkemesi’ni kapatabilir veya yetki alanlarını değiştirebilir. Peki bu millet iradesiyle bağdaşır mı? Devletin temel taşlarıyla oynamak, Anayasa’nın en önemli maddelerini parmak hesabıyla değiştirmek hukuki olur mu? Asla ve asla olmaz…
TBMM Başkanı Arınç’ın Meclis’in iradesine sahip çıkması ve onu savunması yerindedir. Ama bunu yaparken ipin ucunu kaçırmıştır.
Arınç’ın şu sözlerine hepimiz yürekten destek vermeliyiz: “Meclisimiz sahipsiz değildir, kimsenin şamar oğlanı da değildir. Bundan sonra da olmayacaktır. Sayın Anayasa Mahkemesi’ni dışarıda bırakarak söylüyorum, Meclis’in yasama yetkisini gelişigüzel sözlerle sarsmaya, örselemeye, yıpratmaya kimsenin hakkı yok. Kim ki, Meclis’in yasama yetkisini elinden almaya kalkışır, kim ki Meclis’in yasama yetkisine dil uzatmaya veya onu bölmeye çalışır, yanlış yapar.”
Bu sözlerin altına herkes imzasını atar. Ancak Arınç bu duyarlılığını keşke daha önce de gösterseydi. O zaman daha samimi olur, biz de kendisini daha yürekten alkışlardık.
7 Mayıs 2004 tarihinde TBMM’de bir Anayasa değişikliği kabul edildi. Bu değişiklikle Anayasa’nın 90. maddesine, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” hükmü eklendi.
Anayasa’da yapılan değişiklikle milletlerarası antlaşmaların TBMM tarafından hazırlanan kanunların da üstünde olduğu, kanunlara aykırı olsa bile uluslararası antlaşmaların geçerli olacağı kabul edildi. Milletin iradesi rafa kaldırıldı.
Gönül isterdi ki, TBMM Başkanı Bülent Arınç o tarihte de aynı duyarlılığı gösterse ve “Kim ki, Meclis’in yasama yetkisini elinden almaya kalkarsa yanlış yapar” deseydi. Ama Arınç o tarihte milli iradenin törpülenmesi karşısında susmayı tercih etti. Yazık oldu.
Anayasa’nın 6. maddesi, “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” demektedir.
Anayasa’nın 7. maddesi de devamla, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez” diye net bir hüküm içermektedir.
Bu hiç kimsenin içine Avrupa Birliği ve AB’nin ucube kuruluşları da giriyor. Ama hiç kimse bugüne kadar AB’ye, “Size ne oluyor da milli egemenliğin kullanılmasına müdahale ediyorsunuz” demedi, demiyor. Çok acıdır ki, AB’ye uyum bahanesiyle apar topar Meclis’ten yasalar geçirilirken, hiç kimse Anayasa’nın 7. maddesini aklına getirmedi.
Yoksa milli egemenliği devrettik de bizim mi haberimiz yok!..