Handiyse bir haftadır Novruz heyecanı ve coşkusu var! Burada Novruz diyorlar. Nevruz Bayramı 20-21 Mart Pazar ve Pazartesi günü. Ama 15 Mart Salı günü, şair dostumuz Nizami Zöhrabi “Ahır Çarşamba”mı kutladı. Gene Salıdan beri şehirde semeniler satılmaya başlandı. Semeni buğdayın bir kapta çimlendirilmesiyle elde ediliyor.
BAKÜ MEKTUBU
Handiyse bir haftadır Novruz heyecanı ve coşkusu var! Burada Novruz diyorlar. Nevruz Bayramı 20-21 Mart Pazar ve Pazartesi günü. Ama 15 Mart Salı günü, şair dostumuz Nizami Zöhrabi “Ahır Çarşamba”mı kutladı. Gene Salıdan beri şehirde semeniler satılmaya başlandı. Semeni buğdayın bir kapta çimlendirilmesiyle elde ediliyor. Semeninin etrafına kırmızı kurdele, üstüne de oyuncak horoz koymuşlar. Horoz konulmasının sebebi bu yılın horoz yılı olması! Semeni bereketin remzi. Bu gece (Salı gecesi) pirinç pilavı pişirilirmiş. Ertesi gün Ahır Çarşanba! Denilene göre geceleyin dilek tutarak mum yakmalı! Gerçekten her yerde ufacık mumlar satılıyor.
Cumartesi günü (19 Mart) Ahıska Türklerinin Vatan Cemiyeti başkanı İbrahim Burhanov’la birlikte Saatlı’nın Varhan köyüne gittik. Varhan, anayurt Ahıska’daki Varhan köyünün, burada, 1959’da salınan yenisinin adı. Aslında bizde olduğu gibi Yeni-varhan denmeli idi. (Ve hayıf ki bizde de ancak birkaç tane yeni-... var. Oysa Yeni-burgaz, Yeni-varna, Yeni-plevne, Yeni-niş, Yeni-selanik, Yeni-mora da olmalıydı. Belki bir kısmını bundan sonra yapabiliriz, köklerimizi ararken? Bu, hatıralarımıza bağlılık, tarihimize sahip çıkmak, ona vefa olurdu!)
Arabada benden başka İbrahim Bey, aslen Çayeli’nden Yusuf Demirci ve bir de sürücü var. Sabah saat dokuzda Bakü’den çıktık. Yarıma doğru Varhan köyüne varmıştık. Orada okulun yakınında bir sahada kutlama başlamıştı. Halk bir futbol sahası kadar geniş bir alana toplanmış töreni izliyordu. Şiirler okundu. Bir arabanın üzerinde ses düzeni kurulmuştu. Gitar çalıyordu. Çalınan havalar neşeliydi. Davul ve zurna da vardı. Bir öğretmen sunuş yapıyordu.
Sonra Varhan ile komşu Karalar köyü belediye başkanları, Vatan Cemiyeti başkanı İbrahim bey konuştular. Karalar yerlilerin köyü. Daha evvel iki köy bir imiş; sonradan ikiye ayrılmış. Ardından TC. Bakü Büyükelçiliği Kültür ve Tanıtma Müşaviri olarak ben de böyle sevinçli bir günde aralarında olmaktan mutlu olduğumu, bu bayramın Taşkent’te, Bişkek’te, Aşkabat’ta, Bakü’de ve Ankara’da da kutlandığını, bunun hepimizin aynı kökten geldiğimizi gösterdiğini, geleceğe de birlikte yürüyeceğimizi söyledim. Konuşmalar selamlama konuşmaları olduğu için kısa tutulmuştu. Benim konuşmamın ardından “Özbek, Tatar, Kırgız; bunlar bir boydur” türküsü okundu. Sonra yarışmalar başladı. Çekiliş yapıldı. Tiyatro gösterisi oldu. Köylere kesintisiz surette elektrik enerjisi verilememesi hicvedildi. Okumanın bir işe yaramadığı da. Devir kapitalizm devri, para kazanmak lazım!...
Çekilişte, ayaktopu, satranç tahtası, okul malzemeleri vardı. Satrancın burada köklü bir yeri olduğu belli, bizde çekilişe satranç tahtası konur mu bilmem. Çekilişin peşinden bir yarışma oldu. İki takım vardı. Önce birilerini sırtta taşıma yarışı, sonra kaşıkta yumurta taşıma, sonra çuval giyinerek yürüme yarışı oldu. Nihayet beyaz giyimli, eli çiçekli “bahar kız” etrafını saran diğer kızlarla dans ederek sahayı gezdi. Çevrede toplanmış halk onu alkışladı. Bu Nevruzdu!
Gösteri daha devam ederken biz ayrıldık. Belediye Başkanlığı binasında İsmail bey bize bir sofra açtı. Önce sarma geldi. Ardından Ahıskalıların Özbekistan’da yaşarken öğrendikleri o nefis Özbek mantısı. Bu mantı anlatmaya ve yemeğe değer: Bizim mantıyla tek alakası bunun da hamurunun bizimkine benzemesi ama içi tamamen parça etle dolduruluyor. Pişirilmesi de özel kazanda ve kendine has tarzda. Özbek mantısı kazanı birkaç katlı imiş. En altta su var. Su kaynayınca üzerindeki katlara dizilmiş mantılar onun buharıyla pişiyor. Sıcak servis yapılıyor. Üzerine yoğurt dökerek yiyorlar, sade de yenebilir ama o zaman çok yağlı olduğu için insanı kesiyor!
Elbette sofrada göverti var. Burada çoğu kişi içen değil ama sofrada bir Tiflis votkası var. Biz nar suyu ve meyve şırası içtik. Çay geldi. Ayrıca sofrada Nevruz honçası vardı. Fındık, ceviz ve şekerbura. Şekerburalar gerçekten çok leziz. Bunu gösteri zamanı oturduğumuz masalara da koymuşlardı, tadını oradan biliyorduk.
Vatan Cemiyeti başkanı İbrahim bey ben kimseyi “terifleyemem” dedi. Teriflemek övmek demek. Okul müdürü olan bey ise bu bir verdiş işi yani alışkanlık, ben bir adamı saatlerce terifleyebilirim, dedi ve gerçekten bunu sofrada ispatladı. Herkesi on dakika överek ancak ondan sonra “yürek sözleri”ni demeye bıraktı. Karalar belediye başkanı ve Varhan köyü belediye başkanı bir-iki ay evvelki seçimde seçilmişler. Çalışkan insanlara benziyorlar. Karalar’ınki Rus dili ve edebiyatı muallimi. Bu köyde ilk okuyanlardan biri imiş. Eski rejimde ailesi takibe uğrayanlardan, Kazakistan’a sürgün edilmişler ve kendisi orada doğmuş.
Varhan belediyesi başkanı İsmail bey bizi yemekten sonra şubat ayında temellerini attıkları camiye götürdü. 20x20 metre ebadında 400 metrekarelik bir cami. Burada kubbe yapan usta yokmuş; Türkiye’den getirtecekler. Eski rejim zamanı böyle bir şeye kalkışmak mümkün değildi, diyorlar. Alttan su çıktığı için bir lastik yaygıyla kaplayacaklarmış yeri. Zemin seviyesinde temellerin üzerine de bundan sermişler. Saatlı deniz seviyesinden 14 metre çukur olduğundan, yerin bir-iki metre derininde su varmış. Toprak şorlanmış yani tuzlanmış. Baktıkça her yanda beyazlamış toprak görüyorsunuz. Birçok yerde de su birikintileri var. Temiz görünüyorlar, dedim. Yazın hava ısınınca bunlar gidiyormuş. Özel bir adı var ama şimdi hatırlamıyorum.
Camiye sevindim. Şu kısacık zaman içinde bu kadar büyük iş yapmaları hoşuma gitti. Kendi kaynaklarını harekete geçirmeleri takdire şayan!
Galiba sekize doğru Bakü’ye döndük. Bakü’yü görünce “şehre” girdiğiniz anlaşılıyor. Gerisi tam bir köy havası izlenimi veriyor insana. Oysa Saatlı’nın 12 bin nüfusu varmış şehir olarak! Ama canlılık yok. Ağaç yok denecek kadar az!
Akşam (19 Mart Cumartesi) Kız Kalası yanında tongalları galamışlar! Yani ateşleri yakmışlar. Televizyondan gördük. Pazar günü de bizim hayatta yaktılar!
20 Mart Pazar günü Nevruzun birinci günü idi. Nevruz günü Bakü’de çok rüzgar vardı. Soğuktu. Sokaklar görülmemiş ölçüde tenhaydı. Öğle vakti Azerbaycanlı komşumuz bize bir tepsi içinde Nevruz honçası getirdi: İçinde neler yoktu ki: Kuruyemiş, tatlı pasta, şekerlemeler, Antep fıstığı, yer fıstığı, tuzlu leblebi, ceviz, fındık, badem, kayısı çekirdeği, innap, çukulatalı şeker (konfeti), şekerleme, tanıyamadığım ufacık incirlere benzeyen bir meyve, kurutulmuş incir, baklava, baklava dilimine benzer içinde kuru üzüm ve ceviz bulunan tatlı, şekerbura, poğaça şeklinde içi tatlı marmelatlı pasta. Bu tatlı pastaları komşumuz evde yapmış. Bu karışım sepetine Nevruz honçası diyorlar.
Akşam saat 7.45’te komşumuz bu sefer etli pirinç ‘pılov’u getirdi. Özel bir Azerbaycan pilavı bu. Pılovun üzerinde kuşbaşı et, kestane (şabalıd), büyük üzüm (Türkiye’de görmedim) ve kayısı koyuyorlar. Yani hem tatlı, hem tuzlu bir yemek. Yalnız bazıları eti ayrı kapta, meyveli kısmı ayrı kapta pişirip isteğe göre sunuyorlarmış. Bu yemeği Azerbaycan’a ilk geldiğimizde Elşen Beyde, iftarda yemiştik. Özel günlerde yapılıyor.
Nevruzda gece kapı çalınıyor, çocuklar şapkalarının kapılarının önüne koyup saklanıyorlar. Şapkaya şeker, çikolata, para gibi şeyler konuyor. 20 Martta sokakta bizim hayatta oğlanlar büyük bir ateş yaktı ve ateş biraz sönünce üzerinden atladılar. Ateşin üzerinden atlayınca vücut bütün ağrılarını ateşin üzerinde bırakıyormuş.
21 Mart, Pazartesi sabahı yine Kız Kalası yanında tören vardı. Cumhurbaşkanı, eşi, Gürcüstan cumhurbaşkanının eşi ve halk merasim yerindeydiler. Şarkılar söylendi. Halktan oynayanlar vardı. Gece ve gündüz hava yağmurlu olduğu için bazıları şemsiyeli idi. Çocukların da gösterisi oldu. AZTV1 dünden beri özel Nevruz yayını yapıyor. Ekranın üstüne sola merhum Haydar Aliyev’in resmini koymuşlar.
Geceleyin on dakika kadar etraftan havai fişeklerin sesi geldi.
Burada aslında bayram Nevruz. Onun için diyorlar ki “müselman ülkelerinin kutladığı bir bayramdır”. Hazırlıklar, ziyaretler, eğlenceler, merasimler, ‘ayinler’… Ne Ramazan, ne Kurban bu kadar geniş katılımla kutlandı! Gerçi gitgide, sanırım, bir zamanki mevkilerini kazanmaya doğru yürüyorlar. Nevruz da 1965’te Prof. Şıheli Gurbanov ve arkadaşlarının gayretiyle resmen kutlanabilmiş. SSCB yerli kültüre ait olanları, en yumuşak tabirle desek, ihmal etmiş ama Şubatta kutlanan “Harpçiler” Bayramını, 8 Mart Kadınlar Gününü resmen kutlamış ve halka benimsetmiş. Nitekim birincisi biraz sönük olsa da; ikincisi görkemli bir şekilde ve resmi bayram günü olarak kutlanıyor hâlâ. Harpçiler gününde kızlar erkeklere hediye veriyorlar. Erkek bayramı! Sekiz Mart ise onun bedeli!
Yakalarda 2005 Nevruzu takmaları var. Şehirde “Nevruz geldi hoş geldi dolu geldi boş geldi” bez afişini gördüm.
Dün Dolunay bana Nevruz honçasından aldığı cevizi getirerek “Baba, bunu aç!” dedi. Cevizi açmak ne güzel değil mi? Varhan köyünde de kabukluları kırmak için “sındıran” getirin demişlerdi.
Ahıska Türkleri Vatan Cemiyetinin reisi İbrahim Bey biz aslında –Ahıska’da- iki bayramdan başka bayram bilmezdik ama burada Nevruzu kutlamasını öğrendik, dedi.
Azerbaycan’da güzel olan işyerleri ve apteklerin (eczaneler) Pazar ve bayram günleri de açık olmaları. Fakat Nevruzun ikinci günü hemen hemen bütün işyerleri kapalıydı.