Mustafa Kemal Atatürk, Türk tarihinin en şerefli, en onurlu, en mümtaz simalarının başında gelen Türk büyüklerinden birisidir. Bir Türk olarak, böyle bir insanın benim milletime mensup olması bana gurur, onur ve şeref vermektedir. Onun şerefli onurlu ve mümtaz siması, hayal ya da ütopyayı içermez. Onun yaşantısı, hedefleri ve düşünceleri; zekanın, aklın ve Türklüğün zaferi olarak tarihimizde, altın harflerle yer almıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk tarihinin en şerefli, en onurlu, en mümtaz simalarının başında gelen Türk büyüklerinden birisidir. Bir Türk olarak, böyle bir insanın benim milletime mensup olması bana gurur, onur ve şeref vermektedir. Onun şerefli onurlu ve mümtaz siması, hayal ya da ütopyayı içermez. Onun yaşantısı, hedefleri ve düşünceleri; zekanın, aklın ve Türklüğün zaferi olarak tarihimizde, altın harflerle yer almıştır. Bunu hiçbir gücün değiştirmesi söz konusu olamayacaktır. Atatürk’ün üzerine çamur atmaya çalışan bu ülkedeki bazı hayinlerin palavraları, benim gibi gerçek Atatürk severler tarafından, o malum şahısların gözlerinin önüne konulup, yüzlerine de düşüncelerimiz, bir şamar şeklinde her zaman patlatılacaktır. Atatürk’ün üstün vasıflarını bildikleri için rahatsız olanlar, etnik kökenlerini gizleyip başka şekil ve kılıklarda bukalemun gibi hareket edenler, Türk milletinin içersine çeşitli açılardan sızan sözde demokratlar, yine sözüm ona insan hakları savunucuları ve paranın çarkına kapılıp hareket edenler, hiçbir zaman bizim içimizdeki Atatürk sevgisini atamayacaklardır.
Tarihte Atatürk’ü kahraman ve sembol yapan olaylardan birisi de, Çanakkale’de 1915 yılında yaşanan savaşlardır. Yarbay Mustafa Kemal, o savaşlarda askerlik dehasının bir ürünü olarak meydana çıkmış ve Anafartalar’da, Conkbayırı’nda tarihi sürecin emperyalistler aleyhine donmasını sağlamıştır. Çanakkale Savaşları demek, aynı zamanda, Atatürk demektir. Çanakkale savaşlarında Atatürk’ü önemsemeyen, gizleyen ve göstermeyen anlayışlar, tarihi tahrif eden anlayışlardır. Bu anlayış sahiplerinin çoğunluğunu araştırın, şunu göreceksiniz; bunların ekserisinin Türk kökeninden gelmeyip, içimize sızmış olan, sözde Türkler olduğunu, kolayca fark edeceksiniz. Eğer bunların içersinde, Türk kökeninden gelip de, çeşitli sebeplerden dolayı Atatürk’e karşı hıyanet içersinde olanlar da varsa, onları da, bir Türk olarak, Türklüğün içersinden, tarihin çöplüğünün içersine doğru yuvarlamak, son derece gerekli olmaktadır. Bu kanına küfretmeyi seven asalaklar da, her zaman tarihimizde var olmuştur. Aynı Asya’da Hunlar döneminde olduğu gibi... Aynı Göktürk kağanlığı döneminde; Bumin Kağan’ın, Kültekin Kağan’ın yaşadığı devirlerdeki Çin severlerin var olmasındaki gerçek gibi.O yıllarda Ulu Bilge Kağan adına dikilmiş olan anıtın, güney yönünde Türkiye Türkçesiyle şunlar yazılıdır:
“Çinlilerin sözleri tatlı ipekli kumaşları yumuşaktır. Tatlı sözler ve yumuşak kumaşlarla aldatıp uzak milletleri kendilerine yaklaştırırlar. Sonra da içlerine girip kötülüklerini yaparlar. Kendilerinden olmayan bilgili ve cesur kişileri yaşatamazlar. Yanılıp da onlara inanan kişinin kabilesini, milletini, neslini yok ederler. Tatlı sözlerle, ipek kumaşlara aldanan çok Türk öldü. Türk milleti yanılırsan gene ölürsün.”
Dün nasıl Çin severler, tarihin çöplüğüne gitmeye mahkum olmuşlarsa, günümüzde de böyle kanına küfretmekten zevk alan Türk kökenliler de, aynı akıbete uğrayacaktır ve de uğramalıdır.
Mustafa Kemal’i Çanakkale’de yok saymak mümkün müdür? Onun bu cephede yaptığı kahramanlık, aynı zamanda yarbaylıktan albaylığa geçmesine de yol açmıştır. O, bu kahramanlığının sonucunda, 1915 yılında yayınlanmış olan Harp Mecmuasına da kapak olmuştur.
Kara cephesindeki savaşların o kanlı günlerinde, Conk bayırındaki taarruz sırasında göğsündeki saate isabet eden şarapnel parçası sayesinde, Allah’ın Türk milletine büyük bir bağışı olarak hayatta kalmayı da başarmıştır.Atatürk bu saati, bu olayın bir nişanesi olarak cephede 5. Ordu komutanı Liman Von Sanders’e takdim etmiştir. Bunun üzerine Von Sanders’te kendi saatini çıkararak Atatürk’e vermiştir.
ÇANAKKALE VE EDEBİYATÇILAR
Milli şairimiz Mehmet Emin Yurdakul ve arkadaşları savaş anında cepheyi ziyaret etmişler fakat 3. kolordu komutanı Esat Paşa onları cephenin kanlı savaşlarının geçtiği ve Atatürk’ün bulunduğu yere, can güvenlikleri için göndermemiştir. Bu olayı geziye iştirak eden yazar Ali Canip Yöntem şöyle anlatır:
“Biz Çanakkale’ye gittiğimiz zaman, henüz Anafartalar muharebeleri olmamıştı. Mustafa Kemal yarbaydı. Fakat ilk kahramanlığını göstermiş ‘Seddülbahir’in kuzeyinde, batısında İngilizlere ilk zapartayı atmış ve onları Arıburnu’nda dar bir yere mıhlamıştı.”
Bu tespitten sonra 3. Kolordu komutanı Esat Paşa’dan izin isteyen Ali Canip Yöntem Mustafa Kemal’le telefonda görüşür:
“Dedim ki;- Paşam müsaade eder misiniz, Mustafa Kemal Bey’i Selanik’ten tanırım, bir hal ve hatır soralım.
‘Hay hay dedi ve kendisini telefonla buldu.
Sanki bir gazinoda konuşurmuş gibi ‘(Beyazkuleden), Olimpos Palas’tan, Kıristal’den,Yonyo’dan acaba ne haber?’diyordu.
Cevap verdim:‘Beyim, onlar masal oldu ama, sizin şahmetinizi buradan gördük ve aynı zamanda işittik.
Arkadaşlarımın kimler olduğunu sordu, saydım. İçlerinden yalnız şair Emin Bey’i (Yurdakul) tanıyordu. Telefonu Emin Bey’e verdim. O da bir müddet konuştu. Sonra beni istedi. Tekrar telefon başına geçtim. Konuştuk.
‘Acele benim yanıma gelin, arkadaşlarınla ...’dedi.
‘Esat Paşaya arz edeyim’ dedim.
Aramızdaki mesafe bir buçuk kilometre imiş...
Esat Paşa ile Mustafa Kemal bey arasında telefon münakaşası başladı. Mustafa Kemal bizim oraya gitmemizi istiyor. Esat Paşa:
-‘Rahi mestur (örtülü yol) ateş altında. Bu beyler ise bana Hariciye Nazırının emaneti, yollayamam’ diyordu.
Mustafa Kemal: ‘Yaverimi yollayayım, onları alsın’ diye ısrar ediyor.
Fakat Esat Paşa: ‘Kendin de gelsen, gene bunları oraya yollayamam’ cevabını verdi ve gidip görüşemedik.
Çanakkale’de on beş gün kadar kaldık.”
On beş gün Gelibolu ve çevresindeki yazarlarla birlikte bulunmuş olan milli şair Mehmet Emin Yurdakul, cephedeki ortamdan da etkilenmiştir ve: “Ordunun Destanı” adlı 15 Eylül 1915 tarihli şiirinde şu dizelere yer vermiştir:
“Ey bugün şahit olan Sarphisarlar!
Ey kahraman Mehmet Çavuş siperler!
EY MUSTAFA KEMALLERİN AZİZ YERİ,
Ey toprağı kanlı dağlar, yanık yarlar!
Sizler burada gördüğünüz büyük cengi
Elde kılıç parladıkça unutmayın
Bugünü de bundan üç bin yıl evvelki
Kahramanlık devri gibi uyutmayın.
Anlatın ki, burada Türkler şan verdiler;
Birçok vahşi, cehennemi kuvvetlere
Ateş, çelik kıralları devletlere
Süngülerle mucizeler gösterdiler
Burda zulme baş eğmeyen bu yiğitler
Vatan için her mihnete katlandılar:
Ölümleri tahkir eden şu şehitler
Türkelinin hayatını kazandılar.
Bu memleket büyüklüğün vatanıdır,
Ellerinde silahlarla ölenlerin,
Son nefeste ümitlerle sönenlerin
Hakka kurban olanların Turanıdır.
Görüldüğü gibi gerek Harp Mecmuasının kapağında bir Çanakkale Anıtıyla resmi verilen ve gerekse Milli Şair Mehmet Emin Yurdakul’un “Ordunun Destanı” adlı şiirinin birinci kıtasının üçüncü dizesinde yer bulan Mustafa Kemal, aynı zamanda Çanakkale cephesinde kahraman olan kişidir. Dikkat buyurun, örnek verdiğimiz dergi kapağı ve şiir örnekleri 1915 yılına aittir. Bazı hasta ruhların iddialarına veya saçmalıklarına koz oluşturacak bir Cumhuriyet sonrası ortaya atılmış örnekler de değildir. Burada, vicdan, onur ve şeref bu doğruları benimser. Benimsemeyenler varsa, onlar bir Türk insanının dünyadaki başarısını kıskanan ve çekemeyen art niyetli, hasta ruhlu, kafaları yıkanıp sonra da dumanlanmış kişiler ya da etnik kimliğini saklayan şahıslardır.
Yine Atatürk’ün adlarından birisi olan “Kemal” ismi, cephede bulunduğu yerlerden birisine Kemalyeri olarak verilmiştir. Bu isim verilme olayı, Çanakkale savaşlarının yaşandığı sırada olmuştur. Yani Nisan 1915’te. Bunun tanığı da o dönemde 3. kolordunun kurmay başkanı olan Fahrettin Altay’dır.
Atatürk’ün bu cephedeki kahramanlığı, üstün askerlik yeteneği, amirlerinin ilgisini çekmenin ötesinde Almanların ve de İngilizlerin dikkatini de çekmiştir. 5.Ordu komutanı Alman asıllı Liman Von Sanders şu tespiti yapar:
“Anafarta civarında toplanan bütün birliklerin komutasını, Arıburnu cephesinin kuzey kanadında bulunan 19. tümen komutanı albay Mustafa Kemal beye verdim
İlk askeri başarısını Trablusgarp’te gösteren Mustafa Kemal, sorumluluk ve görevden sevk duyan bir komutan özelliğine sahipti. Daha 25 Nisan sabahı 19 tümen ile ve hiçbir yerden emir almaksızın kendiliğinden muharebeye müdahale ederek düşmanı sahile kadar püskürtmüş ve bundan sonra üç ay süre ile kırılmaz bir azimle devamlı düşman saldırılarına karşı koymuştu. Ona tam anlamıyla güvenilebilirdi.”
Yine Liman Von Sanders 1915 yazında Enver Paşa’ya gönderdiği yazıda da şu tespitleri yapmıştır:
“Mustafa Kemal Bey, 5 ay önceki ilk karaya çıkış hareketinden beri 19. Tümenin başında parlak şekilde savaşmış ve İngilizlerin Anafarta kanadında son büyük çıkarma hareketleri esnasında müşkül bir anda kumandayı ele almak zorunda kalmıştır. (…) Albay Mustafa Kemal Bey burada da görevini büyük bir cesaret, iyi ve açık tertibat alarak ifa etmiştir. Öyle ki kendisine –vazifem gereği olarak- tekdirimi ve şükranımı tekrar tekrar ifade ettim.”
İngiliz generali Aspinali-Oglander tarafından Çanakkale savaşları ile ilgili yazılan bir yazıda da şu bilgiler verilir:
“İngilizlerin Çanakkale Harbinde muvaffak olamamalarının sebeplerini tetkik ederken bilhassa iki mühim amili ihmal etmemek icap eder. Bunların birincisi Türk askerinin haiz olduğu yüksek muhteşem askeri meziyetler, ikincisi Çanakkale’ deki beşinci Türk ordusunun parlak kumandasıdır. Muharebelerin başlangıcında Türk askerlerinin kıymeti layıkiyle nazarı dikkate alınmamıştır.
Türkiye’nin bugünkü Cumhurbaşkanı (Yazının kalem aldığı dönem) olan ‘mukadderatta hükmeden adam’ bir piyade fırkasın başına olduğu halde harikulade kumanda dehası göstermiştir.
Bu kumandanın 25 Nisanda vaziyeti derhal kavraması ve ona hakim olması yüzünden Anzak kıtaları, karaya çıktıklarının birinci gününde hedeflerine varamadılar. Sonra gene Mustafa Kemal’in kuzey mıntıkası komutanlığını alarak 9 Ağustos’taki canlı hareketi sayesinde 9. İngiliz kolordusunun geciken ileri hareketini akamete ve mağlubiyete uğramıştır.
Yirmi dört saat sonra bizzat kendisi tarafından yapılan bir istikşafı müteakip Conk bayırında Gazi tarafından idare olunan parlak mukabil taarruz, Türklere muzafferiyeti vermiştir.
Bir tek tümen kumandanının, üç muhtelif fırsatta, yalnız vakanın cereyanı üzerinde değil, bütün bir harbin cereyanı ve bir imparatorluğun mukadderatı üzerinde bu kadar derin tesir icra etmesi tarihte çok az görülmüştür.”
İngilizlerin meşhur liderleri Vinston Çorçil’de Atatürk’ün Çanakkale Savaşlarındaki konumu için şu tespiti yapmıştır: “Mukadderatın adamı...”
Görüldüğü üzere, daha pek çok somut kanıtlarıyla, Çanakkale cephesinin gerçek kahramanı olan lider-komutan Atatürk’ü, tarihin objektifliği içersinde görülmesi gereken yerde görüyoruz. Görmeyen gözlerin açılmasını diliyoruz.