Büyük Şerif,
Zat-ı alilerinizi tebrik için kuyruktayız.
Aşiret reisi, besleme, ABD piyonu ve daha birçok benzetmeyi unuttuk, yakanızda parıldayan rozetiniz önünde, kıvancımızı, sevincimizi paylaşmak istiyoruz.
Kolay olmadı Şerif... Çok uzun bir süreçti... Acılar, cefalar, kıyımlar... İpi göğüslediniz nihayet, o rozet pek de şık durdu göğsünüzde.
Yüzümüzü kara çıkarmadığınız, sözünüzün eri olduğunuz için bir kez daha teşekkürler Şerif (!). Dergimizi okuyor musunuz, bilmiyorum. Şubat 2005 tarihli sayımızda, "... Biz sadece içeride değil, dışarıda da böyle şaklabanlar besledik, büyüttük... Ederini ödeyip, yanımıza çektiğimizi sandık. Oysa hesap edemedik ki, kendisine bir bedel biçen yarı insani varlıklar, yarın daha fazla güç, daha fazla para görünce onun önünde eğilip bükülürler. Buyurun Irak'a bir bakın!" demiştik.
Çok şükür, yazılarımız etkisini gösterdi (!) Şimdi tekmilimiz birden dönmüş, Irak'a bakıyoruz.
Büyük Şerif,
Zat-ı alilerinizi tebrik için kuyruktayız.
Aşiret reisi, besleme, ABD piyonu ve daha birçok benzetmeyi unuttuk, yakanızda parıldayan rozetiniz önünde, kıvancımızı, sevincimizi paylaşmak istiyoruz.
Kolay olmadı Şerif... Çok uzun bir süreçti... Acılar, cefalar, kıyımlar... İpi göğüslediniz nihayet, o rozet pek de şık durdu göğsünüzde.
Bir yıl sonrası, on yıl sonrası üzerine daha şimdiden ahkâm kesilmeye başlandı bile. Siz kana bulanmış o kasabada, zafer naraları atarken, biz stratejik analizlerimizle yarınlarımıza yön vermeye çalışıyoruz.
Kadim dostunuz Cengiz Çandar'ın ifadesiyle, 'kaypak' denebilecek kadar 'kıvrak' politikalarınıza bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Sizden öğreneceğimiz çok şey var şerif, çoook...
Hiç unutmam Şerif... 70'li yılların sonuydu... Koltuğumun altında 'Milliyetçi İktidara Doğru' dergisi, Haydarpaşa-Gebze banliyö treninde, "Milli devlet, güçlü iktidar" hayallarine dalmıştım... Tren bir gelin gibi süzülüyordu. Bahçe duvarları, fabrikaların dev bacaları sizin ve Barzani'nin -herhalde babası olsa gerek- adlarıyla bezeliydi... Bakmayın "ASALA bitti, PKK başladı" dediklerine... Bu gözler şahit. Bizzat tanığım o duvarlara kazınan sloganlara. Gencecik bir liseli olarak... Anlı şanlı mücadeleniz (!) daha o tarihlerde güzel yurdumun duvarlarına yansımıştı...
Sonra 80'li yıllar... Acıbadem Hukukçular Sitesi'nin inşaatında gündelikçi ameleyim. Şantiyede onlarca bölücü sempatizanı... Çoğu, çocuk denecek yaşta. Öylesine bilenmiş, öylesine işlenmişler ki, aklın alması mümkün değil. Milli devlet için yola çıkan körpecik bedenler darağaçlarında sallanırken, İhtilalin kudreti henüz yerindeyken, İstanbul'un göbeğinde bugünü haber veren gelişmeler.
Evet Şerif!
Ben tanığım ve işte yazıyorum, tarihe naçizane not olsun diye.
Çünkü biliyorum ki, yarın için söylenenler de günü geldiğinde bir bir yutulacak.
Daha çok şeyler yazmak istiyorum şerif...
Sağduyumu yitirmeden, 'öğütlenen ve unutturulanlara' riayet etmeden, yazmak, yazmak ve yazmak istiyorum... Ne ki, dışarıda bahar var şerif... Cümle erik ağaçları beyaz çiçeklerle bezenmiş. Ceketimi omzuma atıp, şöyle bir yürümek geliyor içimden. Bir telefon sesiyle irkiliyorum.
Şerif, ben gidiyorum.
Bir fırıldaktır dönüp duruyor ortada... Kim kimi kandırıyor, kim kime neyi yutturuyor artık herkes biliyor şerif!
... Ve herkes seni kutlamak için kuyruklarda, sırasının gelmesini bekliyor şerif...