Dün, “Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ” olanlar, “Tek dişi kalmış canavar”lar; “Nehirleri gazi, dağları kahraman” olan; her bir karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış bu aziz vatana; masum ve mazlum milletime arenaya salınmış boğalar gibi saldırdılar!.. Alçaklığın, vahşetin, dehşetin, kepazeliğin, rezilliğin her türlüsünü gösterdiler...
Şeref ve haysiyetin seni çağırdığı yerde hiç bir tehlike bahis mevzuu değildir.
Mahmut Nedim Güntel
Küçük Anılarda BÜYÜK SIRLAR
Dün, “Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ” olanlar, “Tek dişi kalmış canavar”lar; “Nehirleri gazi, dağları kahraman” olan; her bir karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış bu aziz vatana; masum ve mazlum milletime arenaya salınmış boğalar gibi saldırdılar!.. Alçaklığın, vahşetin, dehşetin, kepazeliğin, rezilliğin her türlüsünü gösterdiler...
Kendilerini “dünyanın ve tarihin merkezi” sananların ipten, kazıktan kurtulmuş veletleri, sonunda, geldikleri gibi gittiler!..
“Kanla, irfanla kurduğumuz Cumhuriyet”imize bu gün de Karen Fogg çocukları, Piyer Lermit kılıklılar; “en iyi Türk, ölü Türktür” diyenler, vicdanını AB’ye, ABD’ye kiralayanlar; mütareke basını, alıcı bulduklarında her şeylerini satacaklar; anaları belli, babaları yüz elli olanlar kuduz itler gibi saldırıyorlar...
Bütün değerlerimize dil uzatılıyor; bütün mukaddeslerimize saygısızlık yapılıyor. Onun bunun çocukları Türk milletini bir kaşık suda boğmanın yollarını arıyorlar...
Bütün bu saldırılara, alçaklıklara nasıl karşı oyacağız?..
Gövdemizi siper edip bu hayâsızca akınları durduracağız...
Cumhuriyetimizi nasıl mı koruyacağız?.. Kurduğumuz gibi: “Kanla, irfanla!..”
Bu hengâme esnasında, bu badire sırasında ayakta alkışlanmalara, saygılarla selâmlamalara lâyık işler de yapılmıyor değil!.. Hemen söyleyelim. Bunlardan biri de Nurten Arslan’ın kaleme aldığı Küçük Anılarda BÜYÜK SIRLAR...
Daha önce duymamış olanların sorması gayet tabiîdir: Kimdir Nurten Arslan?..
Nurten Arslan, hayatının baharında arslan yürekli, arslan kalemli cici bir kızımız. “Arslanın erkeği arslan da dişisi arslan değil mi?..” diye kükrüyor... Gündüz oturmayıp gece uyumayıp okuyor, araştırıyor, yazıyor.
Hayatı “Türk Türk” diye geçen, her soluğunda “Türklük Türklük” diye haykıran o büyük Türk’ün, Atatürk’ün hayatını roman üslûbu içinde, her kesimden ve her yaştan insanın anlayabileceği bir dille 10 ciltlik bir eserde vermeyi plânlamış: Küçük Anılarda BÜYÜK SIRLAR’ın şu anda 2’nci cildi okuyucuya sunulmuş durumda. (Mavi Kuş Yayınevi, 0312 380 67 11, 0533 327 37 23). Bu arada unutmadan, yeni kurulan Mavi Kuş Yayınevi’ne de başarı dileklerimizi ve tebriklerimizi sunalım; hizmetlerle dolu nice yıllar dileyelim...
Bu kutsal topraklar, çekirge sürüleri gibi istilâcılardan nasıl ve ne şekilde temizlendi?.. Bu uğurda neler çekildi?.. Hangi sıkıntılara göğüs gerildi, hangi fedakârlıklara katlanıldı?..
Coğrafya yeniden nasıl vatan oldu?
Okunup düşünülecek, ibret alınacak, hafızalara unutulmamacasına nakşedilmesi gereken olaylar...
Ne deniyordu o Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metinde?.. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesinde, hesaplaşmasında?.. Türk nizamının, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikasında?.. Türk askerî dehasının, Türk askerlik sanatının esaslarında?.. Türk gururunun ilâhî yüksekliğinde?.. Türk edebiyatının ilk şaheserinde?.. Türk hitabet sanatının erişilmez şaheserinde?.. Yüzyıllar içinden millî istikameti aydınlatan ışıkta?.. Türklüğün övünç kaynağı olan; Çin meselesi hakkında 1250 yıl önceki uyarıda, ORKUN YAZITLARI’nda?..
“Türk budun ökün”
yâni:
TÜRK MİLLETİ DÜŞÜN!..
Bu söz “Türk milleti! Düşün!” yerine, her ne hikmetse “Titre ve kendine dön!..” şeklinde acayip bir biçimde okunmuş ve yanlış olarak da yayılmıştır: (Nihâl Atsız, Makaleler, IV/406, 451-453, İstanbul 1997, İrfan Yayınevi, 0212 518 38 66)
*
Evet, aklımızı başımıza devşirip, külâhımızı önümüze koyup düşünelim:
Bu topraklar nasıl ve ne bahasına kazanıldı?..
Sonra da, bu milletin ilmine, irfanına hizmet edenleri binlerce yol minnetle ve hürmetle selâmlayalım.
Mâniler
Bu, bir gerçektir inan:
Unutulmaz silinmez,
Dün öyleydi bu gün de
“Çanakkale geçilmez!..”
İyi kulak veriniz
Mine’deki kelâma
Toplanıp bütün dostlar
Durmalıyız selâma