Hani herkesin bir hayali vardır ya, her şeyi bırakıp kendi halinde küçük bir balıkçı kasabasına yerleşip aradığım huzuru bulacağım diye. İşte ben o aranan balıkçı kasabasını buldum. Bursa’nın limanı Mudanya’dan 11 km ileride, zeytin bahçeleri arasından dolanan yoldan geçip günümüzdeki Türkçe adı ile Zeytinbağı’na vardığımda dünyanın bütün güzellik ve iyiliklerinin süzülüp burda saklandığına inandıracak sadelikte ve şahanelikte zaman kavramından uzak bir yakınlık karşıladı .
Aslında burası bin yıllık orijinalliğini korumuş bir açık hava müzesidir. Ne büyük bir ticaret merkezi ne de büyük bir din merkezi olmuş, Bizans döneminde ilk kurulduğu aslı ile ayniyle vaki bir köy. Tüm kıyılarımız istila eden talan zihniyetli inşaatlardan sitelerden kendini sakınmış, hâlâ Arnavut kaldırımlarla, iki katlı Grek tarzı taş binalarla kaplı sahip olduğu iki değerli doğal hazinesine sahip çıkmaktan başka uğraşı olmayan tüm dünyadan, teknolojilerinden ve sözde nimetlerinden uzakta hem de çok uzakta bir limancık.
Belki Trilye’nin adının hafızalarımızda yer yapmasını sağlayan adına mâniler bile düzülmüş zeytinidir.
Hoştur Tirilye zeytunu
Âlem olmuştur meftunu
İftarda gayet naziktir
Helva olursa sabunu
İnce kabuğu, ufak çekirdeği ve lezzetli eti ile Osmanlı sarayının baş tatlarından biridir. Lozan anlaşması sonucu mübadele ile göç eden Rumlar yanlarında aşılarını da birlikte götürmelerine rağmen ait olduğu topraklarda verdiği verimliliği ve lezzeti vermemiş. Bugün de birçok farklı yahut benzer toprakta denenmiş olmasına rağmen hiçbir zaman Trilye’de olduğu kadar kaliteli sonuca erişilemiyor. Bu yüzden 1963 yılında köyün adı tekrar değiştirilirken Zeytinbağı’nın daha isabetli olacağına karar verilmiştir.
İsminden bahsetmişken öncelikle ne anlama geldiğini söylemek gerek. Bununla ilgili 3 rivayet bulunmakta;
1. Cenevizliler zamanında, Sivzi, Trilye ve Kapanca'da üç köy vardı. O yılların korsanları bu köylere sürekli saldırırlardı. Köy halkı dağınık kalırlarsa saldırganlarla baş edemeyeceklerini anlar ve üç köy şimdiki Zeytinbağı toplanır ve oluşur.
2. M.S 376'da Hıristiyan din adamları, İznik'te toplanmışlar. "İznik Konsülü" diye tarihe geçen olayla din adamları arasında yorum farkları ortaya çıkmış. Aya Yani, Aya Yorgi ve Aya Satri adlarında üç papaz, başpiskoposla anlaşmazlığa düşünce aforoz edilmişler. Onlar da Tirilye'nin bulunduğu yere gelmişler . Bu üç papazdan ötürü, " Tri: Üç; İlya: Papaz" buranın adı Tirilya olmuş.
3. Bir başka rivayette ise Lâtince Trilye " kırmızı balık, barbunya " anlamına geliyor. Dere ağzında bol miktarda barbunya balığı bulunurmuş ve buradan Doğu Roma İmparatorlarına barbunya balığı götürülürmüş .
Tarihî olarak elimizde olanlara baktığımızda ise 1300’lü yıllara kadar bir Bizans kasabası iken daha sonra Osmanlı kontrolüne geçiyor ve 1900’lü yıllarda Trilye “Mahmut Şevket Paşa” adı ile değiştiriliyor, son olarak ise resmi adı Zeytinbağı ilan edilir.
Zeytin ve zeytinyağına yakışan balıkları ve deniz ürünleri ise hiçbir tad ile benzerlik göstermeyecek eşsizliktedir. Bunun için sahil bölümündeki balık lokantaları müdavimlerini uzaklığa bakmaksızın başta İstanbul olmak üzere dört bir yandan çağırıp ağırlar. Uzun bir dönem Rum kasabası olarak kalmasından ötürü Bizans tarzı mimarî ağırlığını hâlâ korumaktadır. Özellikle deniz otobüsleri ile Mudanya’dan ulaşım oldukça pratik bir hale geldikten sonra bu eski taş binalar arasında uzun yürüyüş turları yapan metropolzedelerin sayısında büyük bir artış olmuştur. 1661 yılından bu yana Fatih Camisi olarak kullanılan hagios stephanos'un şadırvanı dikkat çekmektedir. Panagia cemaat kilisesi ise 10. yüzyıl ortalarına ait orta Bizans döneminin tipik yapısı. Artık sadece iki kat fresk bulunan yapının duvarları hâlâ sağlamdır.
Bu yapılardan bahsetmişken geçen aralık ayında gazetelerde çıkan satılık 2 kilise ve bir manastır haberini bir çok kişi sanırım hâlâ hatırlıyordur. Sahiplerince 1 trilyon karşılığı Fener Rum Patrikhanesine teklif edilmiş pahalı bulunarak Yunanistan’daki alım sonrası kilise olarak hizmet vereceğini garanti edecek yeni alıcılar arayışına girişilmişti. Son durumunu ben de bilmiyorum. Ama bu talihsiz teklifin sayın belediye başkanının ağzından yazılması daha çarpıcı bir boyutudur bu durumun. Kendi devletini, kültürünü ve geleneğini bu kadar aciz görerek belki biraz Yunanlı turist gelir de para kazanırız mantığından başka bir şeyi akla getirmeyen bu girişim Zeytinbağı halkını ve Türkiye Cumhuriyetini küçük düşürmekten başka bir şey değildir Amacım polemik başlatmak değil ülkemin ve topraklarının hazinelerinin tapusu ile bin yıl önceye götürmek isteyenlere satılmasından rahatsız olduğumu belirtmektir.
Zeytinbağı’nda günbatımını küçük bir balık lokantasından veya köy kahvesinden hissettirmek istedim bu ay. Hayattan büyük beklentilerin hırsların bitmeyen arayışların tarih durdukça yosun ve deniz kokusu ile pişmiş kaldırımları taşları, zeytinleri arasında bir zerreciğe dönüşüp kaybolduğu bir başlangıç belki de bir çok insan için. Belki sadece bir hafta sonu kaçamağı hem çok yakın hem bize çok uzak kalmış. Hem 50 adımda biten bir köy olmuş hem de yaşadığı yıllara gelmiş geçmiş sayısız insanlara hayatlara baktığımda genişledikçe genişleyen ucu sonu olmayan bir hikâye olan ufak bir liman sadece…