Emperiyalistlere alkış tutmak suretiyle, vurgunculara yataklık etmek gibi çok acıklı bir duruma düşmüş olan yerli işbirlikçilere kızmaktan çok acımak gerekir. Her konuda fetva veren ve bu yüzden halkı kamplara ayıran bu kişilerin neye hizmet ettiklerini öğrenme ve içine düştükleri oyunu farketme gayretlerini hiç görmedik.
“Benden yana değilsen düşmanım sayılırsın” diyerek insanlara baskı yapmak çok çirkin bir davranış biçimidir. Bir büyük ülke gerçekten büyük devlet olmak istiyorsa, açıkça tehdit olarak algılanacak böyle ifadeler kullanmamalıdır. Sokak kabadayılarının kendilerine tehditle yandaş toplamak için kullandıkları böyle böyle kalıplaşmış sözleri kimse hoş karşılaşmamıştır. Kendilerine taraftar bulduklarını sanan bu kişiler eninde sonunda hayal kırıklığına uğramışlar ve yola getirilmişlerdir.
Böyle tehditle, baskıyla yandaş arayanlar bir gün görürler ki herkes onlara düşman olmuş. Zaten onların yanında yer alanlar ya zalimin dost olmayacağını düşünmeyen cahiller ya da seviyesince taşeronluk yaparak parsa toplamak isteyen kişilerdir.
Bir yandan kendilerinin dışında nükleer araştırma yapan ülkeleri tehlikeli teröristler olarak gösterirken diğer yandan nükleer denemelerle okyanusların dibini delip, depremlere, tusunami’lere yol açanlar, doğanın dengesini bozarak kitle halinde ölümlere sebep olanlar, Kafkasya üzerinden Orta Asya’ya uzanan ve ayrıca ülkemizin güneyinden Güneydoğu Asya’ya uzanan iki büyük siyasi fay hattını tetikleyenler hala birtakım gafiller tarafından demokrasi öncüleri gibi görülüp gösterilmektedir.
Emperiyalistlere alkış tutmak suretiyle, vurgunculara yataklık etmek gibi çok acıklı bir duruma düşmüş olan yerli işbirlikçilere kızmaktan çok acımak gerekir. Her konuda fetva veren ve bu yüzden halkı kamplara ayıran bu kişilerin neye hizmet ettiklerini öğrenme ve içine düştükleri oyunu farketme gayretlerini hiç görmedik.
Küresel emperyalizmin, morali sarsılmış kitleler arasında rahatça at oynatmasına destek olanların dolar üzerinden aldıkları yevmiyenin kesilmesi halinde nasıl bir tavır olacakları merak konusudur.
İşgal edilen ve işbirlikçileri yönetime getirilen bir tek ülke var mıdır ki oraya mutluluk gelsin; hatta bırakın mutluluğu azacık refah gelsin.
Malaysiya’nın başkenti Kuala Kumpur’un da üzerinde bulunduğu Malakka yarımadası ile Sumatra adası arasında yer alan Malakka Boğazı dünyanın önemli su yollarından biridir; belki de en önemlisidir. Çünkü son derece stratejik bir bölgede yer almaktadır. Nüfusu ve milli geliri hızla artan Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinin ticaretinin hemen hepsi bu boğazdan yapılmaktadır. Dünyanın her yerinde olduğu gibi buralarda da Müslüman halk üzerinde çeşitli oyunlar düzenlenmiştir. Buralarda da terörist olarak gösterilen guruplar sahneye çıkarılmıştır.
Küresel hegeomanya isterisine kapılmış olanların, ağzını sulandıran bu bölgelerde bir türlü istedikleri düzeni kuramamış olmaları gittikçe daha zalim oyunların sahneye konulmasına yol açmaktadır.
Öte yandan Rusya, Çin ve İran’ın bir araya gelip yeni bir cephe kurmaları belki de dünyanın en büyük enerji kuşağını ortaya çıkaracak ve hiç gerçekleşemezmiş gibi gösterilen bu birlik Batılı emperyalistlerin canına ot tıkayacaktır. Bazılarının uykusunu kaçıran bu tasarı tek kutuplu dünya rüyası gören ve buna alkış tutan gafilleri de uyandıracaktır. Bu üçlünün Güneydoğu Asya ülkeleriyle iş birliğini güçlendirmeleri halinde o bölgede akıl almaz bir ticaret hacmi boy gösterecektir. Çünkü dünya nüfusunun yarısı tek bir cephede toplanacak demektir.
Her mekanda buralardaki insanlar adam başına yılda 110 kg eti şimdilik tüketmiyorlarsa da kaybedecek fazla bir şeyleri olmaması hasebiyle daha dinamik durmaktalar.
Bu bölgede pisikolojik şartlanmaya tabi tutulan bir Hindistan’ın uyanarak kendine gelmesi halinde ise şer odaklarına hiçbir destek kalmayacağı gibi “bilimsel çalışma” adı altında yapılan nükleer denemelerin Hint Okyanusu çevresindeki canlılara nekadar zarar verdiği iyice açığa çıkacaktır.
Bu denemelerin doğaya ne gibi zararlar verdiğini, denizlerin dibinde ne derinlikte ve hangi büyüklükte çatlaklar oluşturduğunu kesin olarak bilemiyoruz. Ancak bu sonuçlara sebep olmayacağını belirten bir rapor bugüne kadar hiçbir bilim kurulu tarafından ortaya konulmamıştır.
Tusunami’nin bir kıyamet silahı olarak kullanılabileceği yılardır bilinmekte idi. Ancak bunun nasıl bir tetikleme ile elde edileceği açıklanmıyordu. Eğer nükleer denemeler, yüksek şiddette depremler meydana getirecek bir düzenle yapılıyorsa tusunami’ye yol açması şaşılacak bir sonuç değildir. Okyanusun dibinde meydana gelen bir depremin bu çapta bir tusunamiye yol açmayacağının bilim adamları tarafından açıklandığını ileri süren bazı medya cambazları olayı saptırarak gerçeklerin üstünü örtmeye çalışmaktadırlar. Bir kere bu bölgede meydana gelen depremin çok yüksek derecede olduğu bilinmektedir. (Depremlerin şiddet dereceleri logaritmik sistemde belirlendiğinden bir derece büyüklük on kat şiddetli bir sarsıntıya tekabül eder.)
Öyle görülüyor ki dünya kamu oyundan yine bazı gerçekler gizlenmektedir.
Acaba basında yer aldığı gibi erken uyarı merkezleri tarafından bölgedeki bir askeri üssün uyarıldığı ama asıl felaketi yaşayan yerli halka özellikle haber verilmediği şeklinde insanlığa yakışmayan bir davranış bahis konusu mudur?
Acaba bazı ülkelerin siyasi rejimlerini düzenlemek için kuvvet kullananlar bu bölgeye de medeniyetlerini(!) zorla götürebilmek için yine asker göndermek yolunu mu seçecekler? Öyle ya; o dev gibi uçak gemileri ne güne duruyor?
Azaba insanların bağımsız yaşama haklarını yok etmek için ortaya saçılan virüslere karşı, tarihte derinliği olan ve köklü bir kültüre sahip mi,milletlerin neler yapması lazım.
Depreme karşı önlemler alınırken statik hesapları titizlikle yapılmış dayanıklı yapılar ve sağlam bir zemin bahis konusu olmaktadır.
Yapay olarak faylar meydana getirenler bulunduğuna göre bu fayları nerelere uzatmak istediklerini belirleyip o hat üzerinde yıkılmaz bir yapı inşa edecek güçlü ve etkili sistemi kurmak zorundayız.