Millî Güvenlik Kurulu, Türk Silahlı Kuvvetleri ve diğer anayasal kurumların yeniden ve iktidara göre düzenlenmesi, dizginlenmesi sürecine çabuk geçtiler. Siyasal iktidarlarının devamı, kökleşmesi için bazı köklü, yerleşik, kuvvetler ayrılığının zorunlu kıldığı denge kurumlarının denetimi, olmazsa tasfiyesi sürecini yaşıyoruz.
80 yılı aşkın Cumhuriyet döneminde değişik partiler iktidara geldi,hükümet ettiler. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine, yol haritasına, millî siyasetine kısmî itirazlarını uygulamaya yansıtanlar da oldu. Fakat 3 Kasım 2002 seçimlerine kadar siyasal iktidarların bu niyetlerini engelleyen, sınırlayan Cumhuriyet’ in kuruluş felsefesine bağlı güç ve denge merkezleri nedeniyle fazla ileri de gidemediler.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk-Yunan, Kıbrıs, Ege, Ermenistan vs. politikaları devletin köklü kurumlarının ortak aklının ve birikiminin ürünü olarak değişik siyasal iktidarlar döneminde ana çerçevesi değişmeden devam edegeldi.
3 Kasım 2002 seçimleri öncesi, Atlantik ötesi desteklerle kurdurdukları, arkaladıkları, kısa sürede aşırı hormonlu biçimde büyütüp geliştirdikleri, etiketinde AKP yazan bir siyasal ürünü küresel güç odakları Türkiye’ye hediye ettiler (!)
AKP iktidarıyla Milli Görüş döneminin siyasal ve zihinsel tortularından çok kısa sürede kurtuldular (!) Erbakan Hoca’daki Kıbrıs, Ermenistan, Ege takıntıları gibi safraları (!) da atınca kuş gibi hafiflediler.
Millî Güvenlik Kurulu, Türk Silahlı Kuvvetleri ve diğer anayasal kurumların yeniden ve iktidara göre düzenlenmesi, dizginlenmesi sürecine çabuk geçtiler. Siyasal iktidarlarının devamı, kökleşmesi için bazı köklü, yerleşik, kuvvetler ayrılığının zorunlu kıldığı denge kurumlarının denetimi, olmazsa tasfiyesi sürecini yaşıyoruz.
İçinde bulunduğumuz sürecin fotoğrafının kamuoyuna doğru bir biçimde sunulmasının
zorunluluğuna inanıyoruz. Dünyaya hükmeden Neo-emperyalist güçler kendilerinin dışındaki ulus devletlerin tasfiyesini gündeme almışlardır. Finans kapital, emperyalizm sermayesinin, mallarının, ulus devletlerin ulusal mevzuatlarına, ulusal sınırlarına, gümrüklerine toslamadan, atmosferdeki hava gibi, bulut gibi tüm dünyayı dolaşmasını, kazanılan para ve yağmalanan her türlü zenginliğin de tekrar emperyalist metropollere dönmesini istemektedir.
Yukarıda anlatılan nedenlerle AKP iktidarının Kıbrıs, Ege, Yunan, Ermenistan, Kuzey Irak konularında içten, yerli, millî bir bakışının olması imkansızdır. KENDİ VARLIK NEDENİ OLAN VE İKTİDAR BAHŞEDEN KÜRESEL GÜÇ ODAKLARININ İSTEMLERİ AKP’ NİN VAZGEÇEMİYECEĞİ KIRMIZI ÇİZGİLERİDİR.
AKP Türk Silahlı Kuvvetleri İle, Millî Güvenlik Kurulu ile, yargı ile bunun için kavga halindedir. Bu kavga da, Ordunun bu günkü yapısının tasfiyesine ve iktidarın uyumlu bir parçası olana kadar sürecektir.
Yine Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası ve hayatî çıkarları söz konusu olduğunda bile siyasal iktidar olarak kendisine düşen Anayasal görevlerden kaçacaktır. Bu anlamda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu doğrultuda görevlendirilmesine sonuna kadar direnecektir.
Orduya yönelik psikolojik yıpratma kampanyasıyla, reformların ve gelişmenin, refahın, AB’ ye girişin önünde olumsuz bir güç odağı olarak tanımlanmasının ve millet nazarında küçük düşürülmeye, yıpratılmasına yönelik çabaların arka planı budur.
Bunun içindir ki; Kara Kuvvetleri Komutanının Ocak ayı içinde KKTC’den tüm dünyaya “Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerçek bir çözümden önce Kıbrıs’tan çıkmayacağına”
yönelik mesajına AKP iktidarının cevabı Kıbrıs Rum tarafından bir siyasî partinin bazı yöneticilerinin Türkiye’ye daveti olmuştur.
Sonuç olarak şunu rahatlıkla diyebiliriz: AKP için “ Öteki” Rum, Yunan, Hristiyan değildir. AKP’nin “ Öteki”si Türk Silahlı Kuvvetleridir. Yine Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir dış hasım güçle savaşması durumunda AKP kendi bekası için kendi “Öteki”sinin kaybetmesini istemektedir.