Aklı başında olan herkes biliyor ki, AB bu Türkiye’yi birliğe almaz. Alacağı Türkiye, etnik olarak parçalara bölünmüş, Ermeni soykırımını tanıyan, Kıbrıs’ı Rumlar’a veren, Öcalan’ı serbest bırakan, Kürtler’e farklı bir siyasi yapıda yer veren, bir ülke olacaktır.
17 Aralık ertesi bazı televizyon ve gazetelerde “müzakere tarihi aldık, Tayyip’in resti işe yaradı” türünden şeylerden bahsediliyordu. Ne yalan söyleyeyim çok şaşırmıştım. Adamlar çok kıvırdılar ama sonunda net bir tarih verdiler diye düşündüm. Uzun bir süre şaşkınlıkla birlikte görüşmenin iç yüzünü merak ettim. Bir de öğrendik ki, zafer diye yutturulan şey tam bir teslimiyetmiş. Neymiş: “Batı yağımıza gelmişmiş, bizim büyüklüğümüzü anlamışlarmış” ardınca bir sürü kuyruklu, kuyruksuz yalanlar.
Müzakere tarihi meselesini gazetelerden okumuşsunuzdur. Malûm gazeteler ve onların mûlum yazarları sevinç çığlıkları atarken, bazı gazetelerde olup biteni tarafsız bir şekilde anlatmaya gayret gösterdiler.
Aklı başında olan herkes biliyor ki, AB bu Türkiye’yi birliğe almaz. Alacağı Türkiye, etnik olarak parçalara bölünmüş, Ermeni soykırımını tanıyan, Kıbrıs’ı Rumlar’a veren, Öcalan’ı serbest bırakan, Kürtler’e farklı bir siyasi yapıda yer veren, bir ülke olacaktır.
17 Aralık ertesi bazı televizyon ve gazetelerde “müzakere tarihi aldık, Tayyip’in resti işe yaradı” türünden şeylerden bahsediliyordu. Ne yalan söyleyeyim çok şaşırmıştım. Adamlar çok kıvırdılar ama sonunda net bir tarih verdiler diye düşündüm. Uzun bir süre şaşkınlıkla birlikte görüşmenin iç yüzünü merak ettim. Bir de öğrendik ki, zafer diye yutturulan şey tam bir teslimiyetmiş. Neymiş: “Batı yağımıza gelmişmiş, bizim büyüklüğümüzü anlamışlarmış” ardınca bir sürü kuyruklu, kuyruksuz yalanlar. Yine arkamızı sıvazlayıp göndermişlerdi. Müzakere tarihini aldık dediler. Müzakerelerin sade ucu değil her bir yanının açık olduğunu öğrendik. Bunu milletten niye saklıyorsunuz? Neyin zaferini kutluyor ve hangi amaca hizmet ediyorsunuz?
Bakın zafer olarak sunulan müzakere tarihinin iç yüzünü beraber görelim:
1. Sonuç bölümünde, AB'nin kurulmasına temel olan özgürlük, demokrasi ve insan haklarına saygı, hukuk devleti ilkelerine yönelik ciddi tehlike olması halinde, AB Komisyonu'nun tek başına veya üye ülkelerden üçte birinin girişimiyle müzakerelerin askıya alınabileceği sonucu hüsran olabilir.
2. Türkiye'ye kesin bir üyelik önerilmemiştir. Her an tek taraflı olarak itiraz hakkı kullanılabilir veya müzakereler durabilir.
3. Müzakerenin bitiş tarihi bile belli değil.
4. Türkiye'ye serbest dolaşım hakkı tanınmamaktadır. Hem de süresiz olarak
5. Üye ülkelerin Türkiye’nin tam üyeliği için halk oylaması yapması büyük bir olasılık. Sonucu ise kesin bir hayırdır.
6. Fransa Dışişleri Bakanı Barnier Türkiye ile AB arasındaki müzakereler sırasında ‘Ermeni soykırımı’ dahil, bütün konuları gündeme getireceklerini söyledi.
7. Avrupa Birliği dönem başkanı Ekim 2005'e kadar Türkiye'nin Rum kesimini tanımak için adımlar atması gerektiğini de belirtti.
Hal böyleyken birileri ne diye göbek atmaya çalışıyor. Neymiş efendim “Avrupa ayağımıza kadar gelmişmiş” gelir tabiî, baktı ki kanadı kırık kuş kaçmaya çalışıyor. Niye bıraksın ki? Hele o kış tarih boyu düşmanı olduğu kuş ise bu fırsatı kaçırmamak için elinden geleni yaparlar. Bizim bazı AB delisi mâlum birkaç yazar çok büyük işler yapılmış gibi sevinç çığlıkları atıyor. Bu mâlum insanlar eminim ki kurtuluş savaşı kazanıldığı dönemde yaşasalardı oturup hüngür hüngür ağlarlardı. Niye mi ? Modern milletlerle savaştığımız için, onlara karşı geldiğimiz için. Bazen onlarla aynı ülkede yaşamaktan utanıyorum.
İnsanda ar damarı denen bir şey vardır. Edepsizliği, ahlâksızlığı ele alanlar için ar damarı çatlamış sözü kullanılır. Bizim ar damarı çatlamış bazı televizyoncular animasyonla Atatürk’ü Avrupa Parlamentosunda konuşturuyorlar. İnandırıcı olsun diye de Atatürk’ün sesini veriyorlar. Bu Atatürk’ü istismar değil mi? Atatürkçüler niye sesini çıkarmıyor? Kendileri yaparken mübah, başkaları yaparsa günah mı? Bir de utanmadan Atatürk’ün AB’ci olduğu iftirasını atıyorlar. Gazi, bu ülkede onlar için geçim kapısı. Atatürk, Batı’yı değil çağdaş medeniyetler seviyesini işaret etmişti. “Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir” diyen bir insanı vatanı satmaya çalışanlarla aynı kefeye koymak onun kişiliğine ve yaptıklarına saygısızlıktır.
Halkımızın çoğu Avrupa Birliğine girmek istiyormuş. Vatandaşa tek tek “AB’ye girince ne olacak?” diye sorsanız tatmin edici cevap almakta zorlanırsınız. Çünkü kimse onlara girince ne olacağını tam olarak anlatmamıştır. Ne olacağız sorusunun cevabını, bizim fikir fukarası aydınımız şöyle cevaplıyor: “Avrupalı olacağız”. Avrupalı olunca değişen ne olacak? Avrupa’nın doğusu Avrupa’dan sayılmıyor mu? Bu aydın müsveddelerine Romanya’dan Türkiye’ye çalışmak için gelenleri hatırlatmak gerek. Avrupalı olmak demek maymun gibi taklit etmek demek değildir. Başkalarının merhametine ihtiyaç duyanlar, yenilgiyi peşinen kabul etmiş demektir.
Türk vatandaşlarımız AB’ye girince cebimize para gireceğini sanıyor. Kim kime boş yere para veriyor? Yardım edecekler derseniz 70 milyondan kaç kişiye yardım edebilirler? Bunları vatandaşa Başbakan Erdoğan’ın açıklaması gerekir. Demeli ki: “Ey benim vatandaşım, siz Avrupa’ya elinizi kolunuzu sallayarak gideceğinizi zannediyorsunuz ama dolaşıma kısıtlama konulacak” halka işte gerçekleri anlatmıyorlar. Müzakere zaferi diye milleti kandırıyorlar. Nasıl olsa medya ellerinde, Hulki Cevizoğlu gibileri de susturmak için görevine son verirler. Yaşa kralım çook yaşa!
Televizyonlarımız ikide bir AB’ye girersek sağlıklı üretim ve tüketim olacakmış. Her şeye standart getirilecekmiş. Acaba o standartların içinde aydın olma, adam olma, vatansever olma standartları da olacak mı? Her şeyin standart olması için illa AB’ye girmek gerekmez. Ama vatandaşı kandırma taktikleri bunlar. AB meselesinin iç yüzünü çarpıtma demektir. Yeter artık, gelsin gayrı “akıl” başa!