Aslında şu satırların kaleme alındığı saatlerde Türkiye’nin Batılılaşma hayalleri üzerine en yoğun pazarlıklar yaşanıyordu. Sizin okuduğunuz saatlerde ise muhtemelen AB’nin ülkemiz için ne kadar da vazgeçilmez bir hedef olduğu ve AB üyesi devlet başkanlarının öne sürdüğü şartların aslında Türkiye’nin büyüklüğünden kaynaklanan korku nedeniyle dile getirildiğini, aslında suçun bizim kendimizi tanıtamamamızda olduğunu dile getiren bilgiç tavırlı, kendilerini yazar olarak kabul eden, sözde aydınlar tarafından televizyonlara çıkıp nutuklar atılıyor olacaktır...
Tabii böyle bir ortamda eleştirilecek o kadar çok şey var ki... Hangi birini sayalım?
Meselâ 17 Aralık tarihli Sabah gazetesinin AB ve Türk bayrakları arasında Atatürk resmini koyup ardından da Atatürk’ün meşhur hitabet tarzıyla “Efendiler!” diye başlayan bir dizi Batılılaşma meraklısı ifadelerin dizilmesi ve en sonuna da ‘lütfen’, “Sabah” yazılması dikkati çekiyor. Sanki Atatürk kelleyi koltuğa alıp da Avrupalılar’a karşı değil de Türk milliyetçiliğine karşı savaşmış havası verilmesinin izahı için kafanızı ne kadar da yorsanız mantıklı bir açıklama getirmeniz mümkün olmuyor. Ata’nın bütün ömrü Avrupa ile mücadele ile geçmiş. 1881-1938 arasını bir okuyun da görün. Tek ideali varmış, “Türk Milletinin kültürünü çağdaş uygarlıklar seviyesinin üzerine çıkarmak”, şimdi siz ne yapıyorsunuz?
1919’DA ZATEN AVRUPALIYDIK
Öyle ya, madem Avrupalı olacaktık, biz niye Kurtuluş Savaşı verdik ki? 1919’un 19 Mayıs’ında zaten fiilen Avrupa Birliği üyesiydik. Hatırladınız mı?
Unutmuş olanlara bir hatırlatalım: O yıllarda Ege Bölgemizde Yunanistan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmında İngiltere, Akdeniz Bölgemizde İtalyanlar, Adana civarı ve Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmında Fransa, Doğu Anadolu’da Ermenistan, Doğu Karadeniz’ de ise Rumlar insanı tiksindiren vahşet uyguluyorlardı, boğazlar bölgesini ise hepsi birden ortak olarak işgal etmişlerdi... Yani zaten fiilen bu günkü AB tarafından yönetiliyorduk. Öyleyse biz niçin binlerce şehit verdik? Atatürk niçin hakkında ölüm fermanı çıkmasına aldırmadan yurdu Avrupalılar’dan temizlemek için savaştı? Neler döndüğünü anlayan varsa lütfen beri gelsin!
Yahut 1974’te niye Kıbrıs’a tekrar çıktık? Nasıl olsa 30 yıl sonra kendi ellerimizle AB’den geleceğini “sandığımız” para için geri veriyorsak, niçin Kıbrıs’ta yüzlerce şehit verdik?
Tamamen iflas etmiş bir AB’nin bize ne faydası olacağını biri lütfen anlatsın. Yok, bazılarının iddia ettiği gibi bu bir medeniyet projesi ise önce medeniyetin ne olduğunda karar kılalım. Güney Doğu Anadolu’da, Bosna’da, Kosova’da, Batı Trakya’da, Bulgaristan’da, Karabağ’da, Afganistan’da ve Irak’ta son on yılda yaşanan vahşetlerden sorumlu Avrupa ve ortağı ABD’den bahsediliyorsa; ben böyle bir medeniyet tanımıyorum. Bu, olsa olsa kalan tek dişini de kırıp eline tutuşturmak gereken bir ‘vahşi’ olabilir!!!
TÜRKİYE’YE SAVAŞ İLAN EDECEKMİŞ...
Şimdi birileri çıkmış diyor ki; onlar eskidenmiş. Yunanlılar da hata yaptıklarını kabul ediyor diye masal okuyor. Madem pişmanlar da daha ne diye patrikhane konusunu kaşıyorlar peki? Bu milleti aptal mı sanıyorsunuz siz?
Fransa eski Cumhurbaşkanı d’Estaing 16 Aralık 2004 günü açıklıyor... Diyor ki: “Yunanistan ile 1976 yılında anlaştık. Türkiye’ye karşı ortak olarak savaş ilan edecektik...” Alın size dost!
Birileri bu millete söylesin 1976 yılında Türkiye ile Fransa’nın savaşmasını gerektirecek hangi sebep vardı? Ben size cevap vereyim: Tek neden, AB üyesi ülkelerin Hıristiyan fundamentalist, bağnaz ve yobaz tavrıdır.
Netice-i kelâm, eğer üçüncü dünya savaşı çıkacaksa emin olun bu, Kıbrıs nedeniyle çıkacaktır. Herkes bulunduğu makamın ağırlığını düşünerek davranmak durumundadır. Yüz yıl sonra arkasından bu milletin evlâtları tarafından lânet okunmasını istemiyorsak sadece Türk Milleti’nin çıkarlarını düşünerek davranmak durumundayız... Yoksa hani meşhur lâftır, Allah’ın sopası yok derler ya? Bu külliyen yalandır. O sopa öyle bir iner ki, nereden geldiğini bile anlayamazsınız...