Türk milleti bu yol ayırımını iyi tahlil etmeli. Ya güçlü ve önder Türkiye’den yana olmalı ve demokratik haklarını bu yönde kullanmalı. Veya köle olmayı kabul ederek, Avrupa Birliği’nin önünde diz çöken iktidarı desteklemeye devam etmeli.
Türkiye’nin 40 yıllık Avrupa Birliği macerası 17 Aralık Brüksel Zirvesi’yle yeni bir sürece girecek. Türkiye’ye yapılan dayatmalar ve üst üste verilen tavizlerden sonra yine de Türkiye’ye net bir süre verilmeyeceği müzakerelerin uçu açık bırakılacağı beklenmektedir. Güçlü bir Türkiye’yi asla içine almak istemeyen Avrupa Birliği, Türkiye’ye yeni bir süre verecektir. AB, Türkiye’nin başka oluşumlara gitmesinden de korkmaktadır. Bunun içindir ki, Türkiye’ye açık bir ret kararı çıkarmamakta, eşikte bekleterek Türkiye’nin hareket alanının daraltılması planlanmaktadır. Eğer net bir ret kararı çıksa Türkiye kendine yeni bir yol çizecek Türk milletinin müteşebbis ruhunu başka alanlarda, başka ittifaklar gerçekleştirebilecektir. Avrupa Birliği ve ABD’ye karşı yeni blokların oluşturulmasında Türkiye önderlik yapabilecek tecrübe, bilgi ve güce sahiptir. Yeter ki, Türkiye başkalarının oyununda figüran olmaktan vazgeçip bizzat oyun kurucu olmalıdır. O zaman Türkiye önce bölgesinde sonradan da dünyada önemli bir güç olacaktır.
KAPI ÖNÜNDEKİ TÜRKİYE
Avrupa Birliği, sözde Ermeni soykırımını, Kıbrıs Rum Kesimi’nin tanınmasını ve ilerleme raporunda öne sürdüğü Türkiye’yi bölmeye parçalamaya yönelik planlarını kabul etmemizi istiyor. Fransa Dışişleri Bakanı Michel Barnier, “Müzakereler başlayınca Ermeni trajedisini masaya getireceğiz.” diyor. Yani açıkça, biz “Ermeni Soykırımını” size kabul ettireceğiz demek istiyor. Bunu diplomatik olarak bu şekilde ifade ediyor. Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ve AB dönem başkanı Hollanda’nın Başbakanı Jan-Peter Balkenende, AB’nin Türkiye ile tam üyelik müzakelerini sürdüreceğini söylüyorlar. Schröder ekliyor: “ Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanması konusunda Balkenende ile görüş birliği içindeyiz. Müzakere hedefi tam üyelik, bu hedef göreceli hale getirilmeyecek. Türkiye’ye müzakere tarihi verilecek ancak müzakereler uzun sürecek ve sonucu da açık” diyor. Türkiyenin ne zaman alınacağı asla belli değil. Müzakereler sırasında daha ne gibi isteklerin geleceği de belli değil. Gerçi bizde bir söz vardır, “Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir.” Avrupa Birliği’nin isteklerinden daha neleri isteyeceklerini kestirmek hiç de zor değil. Bunları tahmin etmek için kâhin olmaya da gerek yoktur. Sadece birazcık Avrupalıyı tanımak yeter. Biraz da Avrupalıların Türkiye üzerindeki emellerini bilirseniz, bizdeki en iyi diplomattan daha iyi bir şekilde AB’cileri anlayabilirsiniz.
İşte o zaman iyi bilirsiniz ki, Avrupa Birliği belki Birlik dağılınca Türkiye’yi alabilirler. Tekrar söylüyorum, asla ve asla güçlü bir Türkiye Avrupa Birliği’ne alınmayacak. Bunu böyle bilmek lazım.
Türkiye yol ayırımına gelmiştir. Sıkıntılı günler yaşanacaktır. Türkiye’ye tarih verilse de verilmese de sıkıntılı günler yaşanacaktır. Çünkü Avrupa Birliği’nin istekleri bitmeyecektir. Bizim karşılıksız Avrupa sevdasına kapılan teslimiyetçi âşıklarımızda taviz üstüne taviz vereceklerdir. Bu tavizleri dile getiren gazetecilere gazeteleri yer vermeyecek. Televizyonlar onbinlerince kişinin toplandığı mitingleri gizleyecektir. Bunları günümüz Türkiyesinde yaşıyoruz. Yaşamaya da devam edeceğiz. Tekelci basın, bütün tavizleri milletimize büyük başarılarmiş gibi sunmaya devam edecektir.
Türk milleti bu yol ayırımını iyi tahlil etmeli. Ya güçlü ve önder Türkiye’den yana olmalı ve demokratik haklarını bu yönde kullanmalı. Veya köle olmayı kabul ederek, Avrupa Birliği’nin önünde diz çöken iktidarı desteklemeye devam etmeli. Ben inanıyorum ki, Türk milleti tarih boyunca olduğu gibi şimdi de asla ve asla teslimiyetçiliği kabul etmemiştir. Etmeyecektir de. Tepkisini ve demokratik haklarını her platformda kullanacaktır. Pasifliğin bırakılıp aktif vatandaşlığın gerekleri yerine getirilmeye başlamıştır. Katılımlı demokrasi fikrini de mutlaka ve mutlaka yaygınlaştırmalıyız. Demokratik her platforma katılmalı ve fikirlerimiz dile getirmelidir. Unutulmamalıdır ki, bizim milletimizden başka güvenecek dayanacak bir kurumumuz kalmamıştır. Zor günlerin üstesinden her zaman azim ve kararlılığıyla çıkmış milletimiz bu zorluklarında üstesinden gelecektir. Yeter ki, buna karar versin. Unutulmamalıdır ki, “Milleti kurtaracak yine milletin bizatihi kendisidir.”