Çeçen Cumhuriyeti 1991’de yaptığı bir referandum ile Rusya Federasyonu’na katılmayı reddetmiştir ve bağımsızlık ilan etmiştir.
Bu durumu bütün dünya ile birlikte Rusya da tepkisiz karşılamıştır.
Kimse Çeçenistan’ı tanımamış olmakla birlikte Rusya dahil kimse müdahil olmamış, itiraz etmemiştir.
Rusya ne zaman şartlar lehine gelişip olgunlaşmış ve gücünü yeterli bulmuş, aradan 2.5 yıl geçtikten sonra bu bağımsızlık ilanına itirazını dile getirmiş ve işgale başlamıştır
Sovyetler Birliği Anayasalarına Göre Çeçenistan’ın Bağımsızlığı
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce geçerli olan “Sovyetler Birliği Anayasası”na göre şimdiki “Rusya Federasyonu” sınırları ile belirlenen yer “Rusya Federatif Cumhuriyeti” idi ve Ukrayna, Kazakistan, Özbekistan, Azerbaycan, Ermenistan ve diğerleri gibi bir federe devlet idi.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra tıpkı Sovyetler Birliği’nin kuruluşu esas alınarak “Rusya Federasyonu” oluşturulmuştur. Bu esasa göre Sovyetler Birliği zamanındaki “Özerk bölgeler” birer “Federe Devlet” statüsü kazanmışlardır.
Federasyonların oluşumu tarafların “gönüllü olarak” iştirak ettikleri bir federasyon anlaşması ile olmak gerektirir.
Çeçen Cumhuriyeti 1991’de yaptığı bir referandum ile Rusya Federasyonu’na katılmayı reddetmiştir ve bağımsızlık ilan etmiştir.
Bu durumu bütün dünya ile birlikte Rusya da tepkisiz karşılamıştır.
Kimse Çeçenistan’ı tanımamış olmakla birlikte Rusya dahil kimse müdahil olmamış, itiraz etmemiştir.
Rusya ne zaman şartlar lehine gelişip olgunlaşmış ve gücünü yeterli bulmuş, aradan 2.5 yıl geçtikten sonra bu bağımsızlık ilanına itirazını dile getirmiş ve işgale başlamıştır. (Kostarika’daki 2.5 yıllık Tinoco hükümeti dönemini meşru hükümet olarak kabul eden İngiltere’nin, çifte standart uygulamadığında, Çeçenistan’ı da bağımsız bir devlet olarak kabul etmesi ve Rus işgaline menfi tavır koyması icap eder.)
Self-Determination (halkların kendi kaderini tayin hakkı) uluslar arası teamülde 2. Dünya Savaşı sonrasında sömürgelerin bağımsızlık taleplerinde uygulanmış bir ilkedir. Sonraları ve yakın geçmişte federasyonlar içindeki federe devletler için de uygulanmak geleneği yerleşmiştir. Yugoslavya Federasyonu’ndan Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya ve Makedonya kendi kararları ile ayrılmışlar, bu durum bütün devletlerce “Self-Determination” ilkesi doğrultusunda kabul edilmiş ve bu yeni devletler Yugoslavya federal otoritesinin kabulü aranmaksızın tanınmışlardır. “Birleşmiş Milletler”e üye olmuşlardır. Karadağ ile Sırbistan ise bir anlaşma ile “Yeni Yugoslavya Federasyonu”nu oluşturmuşlardır.
Çekoslovakya’nın “Çek Cumhuriyeti” ve “Slovak Cumhuriyeti” olarak ayrılmasında, hatta Sovyetler Birliği’nin dağılmasında da aynı ilkeler uygulanmış, bağımsızlık ilanları ve Birleşmiş Milletler üyelikleri bu ilkeler doğrultusunda kabul görmüştür.
Bu doğrultudaki uygulamalara ve milletlerarası hukuka kaynak oluşturan teamüle göre federe devletler kendi kararları ile federasyondan ayrılabilirler.
Çeçen Cumhuriyeti de, daha federasyonun oluşumu sırasında anlaşmaya taraf olmamış ve bağımsızlık ilan etmiştir.
- Rusya Federasyonu anayasasına göre Çeçenistan’ın bağımsızlığı
12 Aralık 1993 tarihinde referandum ile kabul edilen Rusya Federasyonu Anayasası metninin giriş bölümlerinde “ülkenin tarihi bütünlüğünü korumak” gibi bir hüküm yer almakla birlikte devamındaki satırlarda genel olarak dünya uluslarınca belirlenmiş olan, bilinen, eşitlik ve halkların kendi kaderini tayin prensibini Rusya Federasyonu’nun ilke olarak benimseyip takip edeceği de belirtilmektedir.
Aşağıda Rusya Federasyonu Anayasası’nın Çeçen bağımsızlığının meşruiyetini teyit eden maddelerinden bazılarını yorumları ile birlikte takdim ediyoruz:
“Madde 2- İnsan hakları ve özgürlükleri en üst değerdir. Hak ve özgürlükleri tanımak, saygı göstermek ve korumak devletin başlıca görevidir”
Çeçen topraklarındaki cephe savaşının yerini hedef seçmeyen terör alana dek, bütün dünya Çeçenistan hadisesini evrensel hukukun sadece insan hakları boyutuyla değerlendirmekteydi. Onlara göre bu hadise Rusya Federasyonu’nun “iç işi” olmakla birlikte federasyon yönetimi bu bölgede insan haklarını, evrensel hukukun ilgili prensiplerini şiddetle çiğnemekte idi. (Terör üslubu bu mazlumiyetin oluşturduğu müspet yaklaşımları da zaafa uğratmıştır)
Fakat bize göre Çeçenistan’da insan hakları katliamlarla çiğnenirken, devletler hukukunun “Self-Determination” ve “De Facto Yönetim” prensipleri de çiğnenmiş ve çiğnenmektedir.
“Madde 3, fasıl 3- Referandum ve serbest seçimler halkın egemenliğinin en üstün açıklayıcısıdır.”
“Madde 5, fasıl 3- Rusya Federasyonu’nun federal yapısı; devletin dürüstlüğüne, otoritenin federal ve federe devletlerin arasında muntazam paylaşımına, eşitliğe ve federasyondaki halkların kendi kaderlerini tayin hakkına dayanır.”
“Madde 17- Uluslar arası norm ve prensiplerin tanıdığı hak ve özgürlükleri Rusya da tanır ve korunmasını garanti eder.
“Madde 26- Herkes kendi kimliğini ifade etmek ve kaderini tayin etmek hakkına sahiptir.”
Madde 66- Cumhuriyetlerin statüsünü, Rusya Federal Anayasası ile birlikte yerel anayasa tanımlar.”
Devletler hukukunun “Self-Determination” ilkesini teyit eden bu maddelerin Çeçen davasında (hatta Tataristan için de) uygulanmadığı bilinmektedir.
Madde 11, fasıl 3- Rusya Federe Devleti’nin ve federal devletlerin otorite ve egemenlik hakları bu anayasaya göre birbirlerine karşı sınırlıdır.”
Bu madde ile Rusya Federasyonu kendi federal devletlerinin rızaen iştiraki ile oluşan bir ortaklık olarak kabul edilmektedir. Bu durumda Çeçenlerin bağımsızlığı kendilerine haktır.
“Madde 15, fasıl 4- Uluslar arası kamuoyunca tanınmış norm ve prensipler Rusya için de geçerlidir. Bu normlarla federasyon yasaları çakıştığında uluslar arası normların üstünlüğü kabul edilir.”
Bu anayasada bir madde ile açılan bir yol diğer bir madde ile kapatılıyor ya da kısıtlanıyor olabilir. Ama bu 15. madde var ki, uluslar arası hukuk prensiplerini çelişkiler halinde kendi diğer prensiplerine üstün saymaktadır. O halde uluslar arası hukuk ilkelerinden kaynaklanan, yukarıda örneklerini verdiğimiz maddeler, diğer ön kesici maddeler var ise onlardan üstündür ve öncelikle geçerlidir.
Yani, gerçekte bu anayasa federasyon yönetimini Çeçenistan’ın bağımsızlığını kabul etmeye yükümlü kılmaktadır.
Tabii ki bu anayasanın bir çok maddesi “zoraki”dir. Batının baskıları ile monte edilmiştir. Fakirlikten ve otorite belirsizliğinden perişan olmuş, yerlerde sürünen bir Rusya’nın toplumsal patlamalarla kendileri tarafından denetlenemeyen bir yönetimi tercih etmeleri riskini, İran benzeri Batı muhalifi, problemli ülkelere nükleer silah ve teknoloji satarak para temin etmeleri ihtimalini engellemek gayesi ile Amerika ve diğer Batı ülkeleri, Rusya’ya para yardımı yaparlarken geleceğe yatırım olarak anayasada bu maddeleri ön şart olarak kabul ettirmişlerdir.
Gerçekte Rusya yöneticilerinin idealleri ve hesapları bu anayasanın öngördüğü hükümlerin dışındadır ve sömürgecidir.
Fakat uluslar arası kamuoyu gerek bu anayasadan, gerek devletler hukukunun temel prensiplerinden hareketle Rusya’yı baskı altına alarak bu haksızlığı gidermek imkânına sahiptir.
PKK İLE ÇEÇEN CUMHURİYETİ’NİN BENZETİLMESİ “AJİTASYON”DUR
Rusya bir federasyondur, “üniter devlet” değildir. Rusya uymak zorunda olduğu bir federasyon anlaşmasının taraflarından biridir. Türkiye ise üniter devlettir ve üniter devlet yapısının gerektirdiği iç hukuk yapılanmasına sahiptir. İç hukuk düzenlemeleri milletlerarası hukukun kapsamı dışındadır. Türkiye altına imza koyduğu “insan hakları beyannamesi” doğrultusunda dış dünyaya karşı sorumludur ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmektedir.
PKK ile Çeçen Cumhuriyeti’nin benzetilmesinin hukuki bir dayanağı yoktur ve mantığa aykırıdır. Bu Türkiye üzerinde baskı oluşturmak için geliştirilen bir “ajitasyon”dur.
- Çeçenistan ve Türkiye
Çeçenistan’ın bağımsızlığı Türkiye’ye ne getirir?
Bu sorunun cevabını bir başka soru ile arayalım ki bu bağımsızlığın ehemmiyetine vakıf olabilelim:
“Bakü-Ceyhan boru hattı” Türkiye’ye ne getirir?
Bakü-Ceyhan boru hattı ülkemiz için başlıbaşına bir büyük ticari kazanç kaynağı olmakla birlikte sadece bu açıdan değerlendirmek eksik ve yanlış olur. Asıl kıymeti Kazakistan petrolünün ve Türkmenistan doğalgazının da dünya pazarlarına asgari maliyetlerle ulaştırılması için bu güzergâhı en öncelikli tercih olarak seçme şansını -hatta zorunluluğunu- getireceğindendir.
Bu netice dünya petrol pazarlarına aynı maliyet şartlarında girmek zorunda olan Rusya federasyonu için de bu güzergahı kullanmak zorunluluğunu getirecektir. (Rusya’nın yeni türettiği “Trans-Trakya” projesi aslında Bakü-Ceyhan’ı zayıflatmak içindir, iki defa gemi yüklemesi Boğaz geçişinden daha sağlıklıdır belki ama Bakü-Ceyhan varken yeni bir hattın döşenmesi ve iki defa gemi yükleme- boşaltma işlemi yapılması manasız, pahalı ve daha risklidir.)
İleride İran petrolü ve doğalgazı için de bu hatta bağlanmak ihtiyaç olacaktır. Kerkük-Yumurtalık hattı zaten işler halde. Bütün yollar İskenderun limanına çıkacak.
Bu boruların vanasını elinde bulundurmak ise enerjinin hammaddesine hükmetmek demektir. Bilinir ki “Enerjiye hükmeden dünyaya hükmeder!”
Rusya Bakü-Ceyhan boru hattının bölgede Türkiye’yi kendisinden daha etkin kılacağını bildiğinden alternatif olarak “Bakü-Novorosisk” hattına işlerlik kazandırmak istemiştir.
Ama Çeçen direnişi bu hattın denetimsiz ve çok riskli olduğunu dünyanın gözü önüne koymuş alternatif olmaktan çıkmasını sağlamıştır.
Azerbaycan yönetimleri de bundan aldıkları cesaretle Rus tezine karşı durabilmişlerdir.
Dünyanın geleceğindeki dengeleri fevkalade etkileyecek olan bu önemli değişme ve gelişmeler “Dudayev” önderliğindeki “Şanlı Çeçen Direnişi” sayesinde olabilmiştir. (Şimdiki terör üslubu kabul edilemezdir ve dünyanın gözünde Çeçen Davası’na meşruiyet kaybettirmektedir.)
Dileyelim ki Çeçenistan bağımsızlığına kavuşsun veya en azından bu direniş Bakü-Ceyhan hattı işlerlik kazanana kadar sürsün. Umut ederiz ki bu sayede dünya devletleri nezdinde yaptırım gücü çok artacak olan Türkiye yönetimleri de buradan aldıkları politik gücü kendilerine sağlayan Çeçen direnişçilerinin bağımsızlık kavgasına destek vererek kullanır.
“Çeçenistan’ın bağımsızlığı Türkiye’ye ayrıca bir kardeş ülke daha getirir” desek yanlış olur. Çeçenistan’ın bağımsızlığı bütün Kafkas Federe Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını da beraberinde getireceği için;
Öncelikle Türkiye’ye çok sayıda kardeş ülke getirir.
Dünyanın geleceğindeki ulusal ve dinsel çatışmalarda “Kızılordu”yu Türkiye sınırlarından çok uzaklarda, kolay aşamayacağı engebeli bir coğrafyanın ve kahramanca savaşan Kafkas halklarının ötesinde bırakacaktır.
Bunların sağlayacağı avantajlar ile bütün Türk Dünyası Batı’ya entegre olurken Türkiye Cumhuriyeti’ni aracı olarak kullanacaktır. Bu hem Türkiye Cumhuriyeti’nin, hem de bu yeni Türk devletlerinin menfaatinedir.
Bu gelişmeler belki de ve inşallah “Türk Birliği”ni tesis etmeye kadar gidecektir.
Bu temennimizdir. Bu ayrıca görünen gelecektir.
Azerbaycan’da Elçibey’le yakalayıp sonrasında elimizden kaçırdığımız bu fırsatı Çeçenistan’ın bağımsızlığı ile yeniden yakalayabiliriz. Devlet olarak ve millet olarak bunun idrakinde olmalı ve gereğini yapmalıyız.
- Hak güçlünündür (!)
Görüyoruz ki esasta devletler arasında bir hukukun olduğu tartışma götürür. Prensipleri belli olan bir hukuk yerine birilerinin bir diğerlerine “istedikleri zaman” uyguladıkları kurallardan söz etmek daha mümkündür.
Devletlerarası hukukta, “hukukun üstünlüğü” ilkesi yoktur. Üstün olan “kuvvet”in kendisidir ve devletler hukuku da bunu kabul etmektedir.
Üzerinde tarafların hak iddia ettiği bölgede kimin fiili hakimiyeti varsa haklı odur. İşte “devletler hukuku”nun temel prensibi !
Devletler huku fiili hakimiyetin ne ile ve neye göre tam tahakkuk ettiğini belirten kriterlere sahip değildir. Buna göre siyasi sonuçlarını göze alan devletler diğer devletlerin tanımadığı bir devleti tanıyabilirler. Ne tanıyan ülke devletler hukukuna aykırı düşer ne de tanımayan. Yani siyasi sonuçlarından olumsuz etkilenmeyecek kadar güçlü olan yahut riskleri göze alabilecek kadar cesur olabilen hükümetler, cesaretleri ve kuvvetleri oranında tanıma eyleminde bulunabilmek şansına sahiptirler.
Dahası, Birleşmiş Milletler şartı yasak etmekle birlikte “egemen” devletler ihtilaflı taraflardan birine fiili hakimiyeti tesis edebilmesi için el altından (!) yardım ederler. Bu “el altından” sır mahiyetinde değildir. Sadece resmi mahiyeti yoktur.
Bu yardım örnekleri Sırbistan için, Irak için, Ermenistan için ya da yer altı zenginliklerine sahip çok sayıda azgelişmiş Afrika ülkelerinin her biri için hep yaşanır. Ama bunu “Güvenlik Konseyi”nden aleyhine kararlar çıkmayacak kadar güçlü olan ülkeler ve bu kararların risklerini göze alacak kadar sebebi ve cesareti olan ülkeler yapabilir ancak.
Türkiye’nin Çeçenistan için (ve Azerbaycan için, Kırım için, Kerkük için, Doğu Türkistan için, Batı Trakya için ve hepsinden önce de Kıbrıs için) riskleri göze almayı gerektirecek yeterli sebepleri vardır.