Azerbaycan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin üzerinden bir seneden fazla zaman geçti. Bunca zaman geçmesine rağmen Azerbaycan’da seçimlere hile karıştırılması, medyanın gündeminden düşmemektedir. Hemen hemen bütün muhalif basın her gün bu tür konulara geniş şekilde yer vermektedir.
Geçen zaman zarfında Azerbaycan’ın başkenti Bakü ve diğer büyük şehirler, hiç de hoş olmayan görüntülere sahne olmuştu. Halk seçimlerin halkın hür iradesine dayanmadığını ileri sürmüş, muhalif partilerse halkın iradesine rağmen Azerbaycan’da seçimlere sahtekârlık karıştırıldığını iddia etmişlerdi. Azerbaycan’da bulunan yabancı sivil toplum kuruluşlarının bir kısmı da bu iddiaların doğru olduğunu belirtmişlerdi. Bunlara rağmen seçim sabahı İlham Aliyev cumhurbaşkanlığını ilan etmiş ve baba Aliyev’in koltuğuna oturmuştur. Ülkede baş veren bu hukuk dışı hadiseleri hazmedemeyen Azerbaycan halkı, Azerbaycan tarihinde çok önemli mitinglere sahne olan ve en son Ebulfez Elçibey’in önderliğinde Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi gibi tarihî hadiselere sahne olan Azatlık meydanını doldurmuştu. Halkla beraber siyasi parti liderlerinin ve muhalefetten olan millet vekillerinin de yer aldığı bu uyanış, halkı içler acısı bir iktıdar-muhalefet çatışmasına götürdü ve bu çatışma ölümle beraber çok sayıda göstericinin, muhalefet liderleriyle beraber Rauf Arifoğlu gibi bir çok gazetecin tutuklanmasıyla son buldu.
Azerbaycan yeni Aliyev yönetimiyle birlikte baba Aliyev’in siyasetiyle yoluna devam etmeye başladı. Seçim sonrası ceza evine konulan muhalefet liderlerinin mahkemesi yapıldı ve hukuk dışı mücadele başlatıldı. Aylarca süren muhakeme boyunca suçsuz yere yargılamalar devam etti. Muhalefet ve muhalif basın onları savundu. İktidar partisinin elindeki medya kuruluşları da devlet organları gibi muhalifleri karalamaya çalıştı. Nihayet aylar süren dava sona erdi. Mahkeme kararı beklendiği gibi Azerbaycan ağır ceza mahkemesinden çıktı.
Altı ay süren dava Azerbaycan’ın siyaset tarihine “asrın mahkemesi” olarak kaydolundu ve halkın hafızasında “seçki (seçim) mahpusları” olarak nitelenen ve haksız yere yargılananları mahkûm etti. Acı olan şudur: Geçmişte olduğu gibi bugün de Türk milletini ve Türklüğü savunan herkes ya hapisle cezalandırılmış ya da uzak ülkelere sürgün edilmiştir. Sanki öz toprağından uzaklaştırılan, Türklük sevdasını, vatan savunmasını kalbinde taşıyanlar vatandan uzaklaştırılınca, zindanlara atılınca bu sevdadan uzaklaşacaklarmış gibi. Yalnız bu tezi uygulayan Stalin’ler hep yanılmışlardır. Çünkü bu cezalar vatan sevdasını daha da alevlendirmiş, bu insanları daha da güçlendirmiştir. Tıpkı yıllarca azap çektirilen Türkeşler, Elçibeyler, Cemiloğulları ve yüzlerce adını sayamadığımız gönlünde hiç sönmeyecek Türklük sevdasını taşıyanlar gibi. Hapishaneler hayatlarının hem azaplı, hem de onların düşünce yeri ve fikir üretme merkezi olmuştur. Bugün bu mahkemeyi iktidarın mı, yoksa muhalefetin mi kazandığı malum değil mi? Eminim bunun en doğru cevabını Azerbaycan halkı vermiştir. Zaten bizlere malum. Yedi muhalefet lideri olan Serdar Celaloğlu, Penah Hüseyin, Rauf Arifoğlu, Arif Hacılı, İkbal Ağazade, İbrahim İbrahimli, İtimad Esadov; Azerbaycan’ın bağımsızlığı uğrunda mücadele eden kişilerin en aktiflerindendi. Bunu Azerbaycan halkı daha iyi anlamış ve bu mahkemeyi vicdanında kurmuş ve suçlunun hangi tarafta olduğunu tespit etmişti. Zamanı gelince muhakkak cezalandıracaklardır. Bugün onlara verilen hapis Azerbaycan’da demokrasinin ne seviyede olduğunu göstermektedir. Bu mahkemeden çıkan karar, tarih boyunca Azerbaycan’ı sömürgesi altında tutan batıyı çok sevindirmiştir. Çünkü, bu kararı Azerbaycan mahkemesi değil, Azerbaycan’ı yönlendiren emperyalist kuvvetler vermişlerdir. Acaba Azerbaycan’da mesele bu devletin servetleri olsaydı, petrol pazarlığı olsaydı, o kadar duyarlı olurlar mıydı? Sivil toplum kuruluşları ve Azerbaycan’da bulunan yabancı temsilcilikler de yaşananlara tepki göstermediler. Muhaliflerin kimisi yedi yıl, kimisi altı yıl hapse mahkûm edildi.
Bununla beklenen kararı verilmiş oldu. Azerbaycan halkı medyadan farklı malumatlar beklerken yeniden bir seçim hikâyesi başladı. Yakın tarihte yapılacak belediye seçimleri.
Kanayan yaralarımızdan biri olan Karabağ ise hâlâ düşman çizmeleriyle ezildiği gibi bizim kalbimizi de ezmekte devam ediyor. İster Azerbaycan muhalefeti, isterse de iktidar, bu kadar önemli meseleleri bırakıp içerideki koltuk savaşıyla didişirken, Türk’ün tarihî düşmanları ve Ermeni diyasporası bütün Avrupa’da ve dünyada soykırım iddialarını ve Karabağ’ın kendilerine ait olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Ateşkes ilan olunmasına rağmen son bir senede onlarca askerimizi Ermenistan tarafından açılan ateş sonucu kaybettik. Nice askerimiz rehin alındı. Bunlara rağmen herkes susmakta. Avrupa Şurası (Konseyi)’nda Azerbaycan millet vekillerinin bunları gündeme taşımaları gerekirken, Azerbaycan devlet televizyonu, günlerini tahsil sistemi ve siyasi mahkûmlarla geçiriyor. Avrupa Birliğinde Azerbaycan’ı temsil eden millet vekillerimiz sadece iktidar partisinden değil, aynı zamanda büyük nüfuza sahip olan muhalefet partilerindendir. Ağızlarına su doldurup (sus pus olup) seyrediyorlar. Atalarımız güzel söylemiş: “Su uyur düşman uyumaz.” Bunlar lüzumsuz işlerle uğraşırken, düşman ana toprağımıza, Aşık Elesger (Ali Asgar)’in mezarına ayak bastığı gibi bizim de yüreğimize ayak basmaktadır.
“Ya azat ol, ya candan geç Azerbaycan” diyen şairlerimiz hayatta olsaydı, acaba nasıl bir yorum getirirlerdi bu içler acısı sahneye? Dileriz Tanrı sızlayan kemiklerini dinlendirir.