Kasım 2008

Ö T E S İ

 

22.12.2024 



Köşe Taşı

 
Prof Dr. Ali Osman Özcan

ZAMAN İLE KAVGALI OLMAK


Zamanın sonsuz gerçekliğini kavrayamayan ve onu özümleyemeyenler, zamanla dost olmaktan korkanlardır. Ülküler çöktüğünde, emeller yitip gittiğinde, özlemler uçup kaybolduğunda, düşünce ve kararların yol göstericiliğine gerek duyulur. Zamanın kamburu altında kalanların “bir zamanlar...” diye başlayan iniltileri duyulur.

Zamanın sakladığı gizemleri kim merak etmez ki? Zamanın belirledikleri ve ayrıştırdıklarının insan için geçerli olan emir ve bilgilere boyun eğmeyecek olması düşünülebilir mi? Zamandaki gizliliğin gizlenme çabasındaki gizemleri ortaya çıkarma mutluluğu, kahramanlığı ve şerefini tadıp koklamayı herkes ister. Zamanın sonsuz gerçekliğini kavrayamayan ve onu özümleyemeyenler, zamanla dost olmaktan korkanlardır. Ülküler çöktüğünde, emeller yitip gittiğinde, özlemler uçup kaybolduğunda, düşünce ve kararların yol göstericiliğine gerek duyulur. Zamanın kamburu altında kalanların “bir zamanlar...” diye başlayan iniltileri duyulur. Onlar geçmişte zamanın kendilerine sunduğu öpücüğü hatırlar ve onun özlemiyle yanıp tutuşurlar.
Zamandaki gerçeklik, geçerlilik ve olasılıklar, zamana ters düşenleri şaşkına çevirir. Zamana bağlı olarak zaman içindeki kavşak noktaları bazılarını deli eder. Zamanı zamandan alıp zamana hediye edecek bir yöntem henüz bulunamadı. Zamanın ağır ağır ve küçük adımlarla ilerlemesine aldanıp onu yarışta geçeceğini sananlara ne demeli? Zamanın dikenli tarlalarının nasıl geçileceğini bilmeyenler, anlaşılmayan bilime sığınıp medet ummaktalar. “İmdat!” çığlıklarını duyacak kulaklar ise çoktan sağır olmuş.
Zamanla iyi geçinmeyi, ona güzel davranmayı bilmeyenler, zamanın asık suratını görünce, korku ve telâş denizinin dalgalarında boğulmaya koşuyor sanki. Zamanın hainliğine uğramamak için önlem almakta gecikenlerin “eyvah, keşke!” sözcükleri evrenin her tarafında yankılanıp duruyor. Her gün doğan güneşe umutla bakmaktan vazgeçen korkaklar, zaman ile boğuşma sebepleri aramakta. Geçmiş yaşantıları olmamış sananlarla gelecekte olacak şeyleri olmuş zannederek yaşamak isteyenler el ele vermiş gibi. Çaresizliğin çokluğundan şikâyet ederek zamanın kendisine tebessüm etmesini bekleyen zamaneler, zamanı uğursuzlukla suçlamaktan kaçınmıyor. Vah gariplerim vah!..
Zamanla karşılaştıklarında selâm alıp vermekten kaçınanlar, zamanın kendilerine soğuk davranmasından yakınıyor. Dertlerini, üzüntülerini, sıkıntılarını sabra dönüştürmesini bilenler, zamanın şiddetli tokadını yemekten de şikâyet etmiyor. Zamane dostlarımız zaman bize gülünce, çevremizi sarıveriyor. Ters döndüğünde ise, onlar da tersine dönüveriyorlar. Biz de zaman “ne dönek” diyoruz.
Zamanın fırtınalarına dayanmamızı sağlayacak emelleri küçümseyip ekşi suratın güler yüzü incittiği gibi zamana “mendeburluk” yaftasını yapıştırırsak nereye varabiliriz? Yarınların emelleri gözlerimizi karartırsa, vicdanımızın dizginleri koparılırsa, kötülüklerin nereye varacağı hiç belli olur mu? Sevgi yasalarına saygısı olamayanların eski sevgi hukukuna saygı gösterip dostlarına nankörlük etmeyeceklerine kim kefil olur?
Şanslı zamanlarına duyduğu özlemi, yakınmalarıyla belli edenlerin yaşadıklarını yaşayabilecekler nerelere uçup gitti? Ümitleri hüsrana, emelleri hayal kırıklığına uğratanlar, zamanın düşmanlığından şikâyet eder de kendi akılsızlığına bir şey demez. Vaad bulutlarının yağmurları yağmaz olduğunda endişelenmek işe yaramaz. O bulutların ne zaman açılacağı, yağmurun ne zaman yağacağı da zamanın insafına kalmıştır. Zamanın attığı yalancılık oklarının gizemini bilen var mı? Zamanın değişmesini aklına getirmeyenler, belâ ve felâketlerle etrafa savrulup yere çarpıldıklarını görünce, şaşkına dönerler. Zamanı ve olanaklarını gözetip önlem almayanlar, zamanın hasedi, hıncı ve hışmına uğradıklarında zamanı alçaklıkla suçlamaktan kaçınmazlar.
Zamanın geçmemesi, zamanın kabahati değildir. Kendisiyle kavgalı olan zamanıyla da kavgalıdır. Zamanın perdelerini yırtıp parçalamak isteyenler, zamanın sabrına karşı çıktıklarını bile düşünmezler. Zamanla ilgili düşünce göstergeleri sıfırı gösterdiğinde, zamana tebessüm edecek olanlar, zamanın sevgilileridir. Yaşantı ufuklarında olup biten olaylar, yanıp sönen umut ışıkları zamanın emir ve buyruklarına boyun eğerler. Zamanın sevdiği kişiler, zaman ile barışık olmayı öğrenmiştir. Onlar zaman için kendilerini hesaba çekmekten de korkmazlar. Zaman denilen sonsuzluk denizinin üstünde dalgaların çalkantılarına kapılıp gidenler anafora kapılmayı bekleyen zavallılardır.
Zamanın en iyi doktor olduğu söylenir. Demek ki zamanın acıları, yaraları iyileştirici bir özelliği vardır. Fakat aynı şekilde kötüleştirici tarafı da vardır. Şifası olmayan hastalığa yakalananlar, hastalığın gün geçtikçe ilerleyip ağırlaştığına da şahit olurlar. Bütün ümit tohumları zaman tarafından heba edilir. Tehdit ve tehlikeler uzakta olduğu zamanda geçici bir güven duygusu sarar içimizi. Gelen ve geçen zamanla bu tehdit ve bu tehlikeler yakınlaştıkça, güvensizlik duygularının zehirleyici çiçekleri tüm benliğimizi zehirlemeye başlar.
Zaman denen değirmen taşı, ne ferahlık ne hüzün günlerini kalıcı kılar. Sevinç ve kederlerimiz bizim için misafirdir. Bu sebeple zamanla bozuşmanın anlamı da yoktur.
Bazıları geçmiş zamanla kavgalıdır. Geçmişi olduğu gibi kabul etme yerine aşırı övgü veya yergilerle geçmiş zamana yaveler söyleyerek ucuz lâflar atarak, boş lâkırdılar ederek, süslü sözler söyleyerek zamanı geçirdiğini sanırlar. Geçmiş zaman gerçekliğini hakkıyla gerekçelendirme başarısızlığının kurbanı olduklarını anlamadan ömürlerini tüketirler.
Bazıları şimdiki zamanla kavgalıdırlar. Şimdiki zamanı, yaşadıkları anı bir türlü kabul edemezler. Ya geçmişte ya da gelecekte yaşamak isterler. Hem geçmişi, hem geleceği şimdiki zamanın üstüne yüklemeye çalışırlar. Ne yapmak istediklerini kendileri de bilmezler. Hırslarının tutsağı olurlar. Emellerinin çalkantılı denizinde niyetlerinin pusulasını şaşırttıklarını anlayamazlar. Hatta zamanın kendilerine güldüğünü zannederek debdebe, tantana, şaşaa ve gösterişlerinin sonsuzluğuna kendilerini kaptırarak hep “daha yok mu?” diye hayıflanıp dururlar. Oysa zamanın merhametsiz , vahşice düşmanlığını hiç akıllarına getirmezler.Geçmişe ve şimdiye dargın olanların geleceğe küsmeleri, zamanı ilgilendirmez ki...
İstediklerimizi vermiyor ve vermeyecek diye zamanı suçlamak gereksizdir. Gelecek zamanın ufuklarını şimdiki zamanda karartanlar, o ufuklarda niçin aydınlık aramaya çıkarlar? Gelecek zamanın hazırladığı sürprizleri görmeden geleceği yargılamak haklı bir davranış değildir. Bazıları geleceği hep karanlık görmeye eğilimlidir. Bunların yaptığı körlere eşik atlama yarışması yaptırmaktır. İnatçılık ve hırsları teşvik eden bir kültürde zaman ile barışık olanlara pek hoşgörü ile bakılmaz.
Bazıları bütün zamanlara dargındır. Sevinç ve üzüntülerimizi sevinmeye ve üzülmeye değmedi diye hor görüp suçlama hakkımız yoktur. Onlar bizim sevinç ve üzüntülerimizdir. Emel çobanı, sürüsündeki koyunların niyetini sormaz. Zamanın güldüğü ve ağladığı yaşantılarımızı ne övgüde ne yergide abartma hakkımız vardır. Yolun sonunda karşılaşacağımız zamanla dargınlık, akıllıca bir iş değildir. O, her zaman değer verilecek yüceltilecek bir kutsallıkla donanmıştır. Onu iyi bilmek gerek.
Zamanı bilmek, tanımak, algılamak ve yaşamak birbirinden çok farklıdır. Kıvrıla kıvrıla akıp gittiği gibi süzüle süzüle üzerimizden sürekli uçar gider. Kendine saygısızlık edenleri asla affetmez. Kendisini zaman olarak hatırlamayanlara asla yüz vermez. Zamanla barışık olanlar, zamanın sonsuzluğuna saygı duyanlardır. Onlar zaman tarafından sıkıştırılmazlar.
Milletler de zamandan bağımsız değillerdir. Milletlerin hayatında zaman tarafından tutulduğu, hoş görüldüğü zamanlar vardır. Zamanın ters döndüğü dönemlerde ümitsizliğe kapılmak, zamanla kavga etmeye de gerek yoktur. Çünkü zaman için “sür git!” denilen durumlar aldatıcıdır. Zaman içinde ilerleme denilen rehberin gölgelerini takip ederek ilerlemek en akıllıca iştir. Anbean gelişen, büyüyen ortamlardaki değişimleri kavrayanlara zaman daima gülümsemiştir. Akıl binasının viraneye döndürenlere de fırsat vermemiştir. Millet olarak zamana saygısızlık etmeyi bırakıp onun yolunda gitme akıllılığını gösterme zamanıdır. Zaman değişirken, zamanın yanında olmak, onun dost elini tutmak ve sevgisini kazanan millet olmak geleceğimizi aydınlatacaktır. Geçmiş ve şimdi ile kavga ederken geleceğimizi karartmayalım.
Zamanın kutsallığı, bütün zamanları kucaklar. Zamanı kutsal dışına çıkarıp onunla boğuşmaktan vazgeçelim. Sonsuzluğunu sınırlamaya kalkmayalım. Ömrümüzün zamanın iradesine selâm verdiğini göz önünde tutalım.


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002