TRT, güzel ve isabetli bir iş yapıp beste yarışması açıyor. “Süre kısa olduğu hâlde 2723 eser katılıyor. Süre biraz daha uzun tutulsaydı bu sayı elbette daha fazla olurdu.” deniyor. Bu, ikinci dilimiz olan musikimiz; “Beyin Vakfı kurucusu ve zihinsel okuma yöntemiyle zihinsel haritalamanın yaratıcısı İngiliz Tony Buzan”ın “Klâsik Türk Müziği zekâ eseridir.” dediği sanatımız açısından son derece sevindirici bir sonuç...
“Isfahan” gibi, “Sûzidil” gibi günümüz bestecilerinin nedense pek itibar etmedikleri makamlardan yapılan eserleri görmek de ayrı bir sevinç kaynağı...
Büyük bilgin Hüseyin Sadeddin Arel’in “Bana bestekârı verin; ötesini düşünmeyin.” dediğini de bu arada hatırlamakta yarar var sanıyoruz.
Bu sonuç, bazı entellerin-dantellerin ve daha bilmem nelerin:”Öldü!.. Bitti!..Çağı geçti!..” diye babaları tutmuş zenciler gibi tepinmelerine rağmen, soylu sanatımın yaşama gücünün en güzel ıspatı değilse nedir?.. Bu millet var oldukça onun da bütün görkemiyle yaşayacağına olan inancımızı bir yol daha tazeledik... Gurur duyduk... Kıvanç duyduk... Emeği geçen herkesi gönülden kutluluyoruz.
Aklımıza takılan bazı soruları sıralamazsak kendimizi eksik konuşmuş sayacağız:
Bu güzel yarışmaya neden ve niçin başka bir ad verilmedi de “Alaturka” denildi?!! Bilindiği üzere “dilimizde ‘alaturka’ şeklinde söylenen İtalyanca alla turca sözü uluslararası bir müzik terimidir ve sadece ‘Türk askerî müziği’ tarzında demektir.” ‘(Cinuçen Tanrıkorur, Müzik Kimliğimiz, Ötüken Neşriyat).
Emel Sayın-Ahmet Özhan ikilisinin “Sayısal Gece” vb’yi andırır sunuculuklarını tek kelimeyle: Yadırgadık!.. Özhan’ın kalitesiyle, kariyeriyle, klâsıyla, karizmasıyla bağdaştıramadık...
Bu arada sayın Sayın bir de keşifte (!) bulundu: Bâkî’nin tanınmış şiiri için“Yahya Kemal’in dediği gibi ‘Baki (‘Bâkî’ olacak!..) kalan bu kubbede bir hoş sada imiş” deyiverdi...Bu yanlışlık nedendir bilinmez; düzeltilmedi... Acaba yanlış mı biliyoruz diye Ali Rıza Alp’ın Büyük Osmanlı Lûgatı’na, Necmettin Halil Onan’ın İzahlı Dîvan Şiiri Antolojisi’ne; hayatını Klâsik Edebiyatımızı sevdirmeye, tanıtmaya adayan Prof. Dr. İskender Pala’nın eserlerine ve Meydan Larousse’ye baktık. Bildiğimizin doğru olduğunu gördük
Sayın Sayın ‘Alpaslan’ sözünün başındaki ‘a’ ve ‘l’ harflerini incelterek söylüyor; oysa her iki harfin de kalın okunması gerektir. Yeri gelmişken söyleyelim: ‘Alp’ (‘a’ ve ‘l’
ince olarak söylenirse) Avrupa’daki dağın adıdır ve ‘beyaz’ demektir. Türkçemizdeki ‘Alp’ ise (‘a’ ve ‘l’ kalın okunur: ‘Yiğit’ demektir.
İŞİN ASLI
Allah’a sonsuz şükürler olsun, Türk nüfusu artmaya devam ediyor: Önce Kırgız’ın ‘Manas’ı, sonra Cânân-Şahin Zenginal çiftinin kızları ikinci Melîke’miz, Cemal Terzi’nin oğlu Ertuğrul, ardından Çağrı Çapraz’ın kız kardeşi Çağla...
Gönlünün güzellikleri yüzüne vuranlardan değerli meslektaşımız ve kimya mühendisi Mine Özgür, Kastamonu’da yayımlanan Kastamonu gazetesinde Çağla Çapraz haberine yer vermiş. İkinci yol baba olan Kemal Çapraz, haberi görünce şöyle dedi:
-Ben, kızım olduğunu Kastamonu’dan kimseye söylemedim. Nasıl haber almışlar?..
İstihbarat Şefimiz Yücel Velioğlu bunu duyunca, meşhur bir söze nazire yaparcasına şöyle konuştu:
-Aman Kemal ağabeğciğim, merak ettiğin şeye bak... Kastamonu’da gazeteciler var!..
BENGİ
Gün gelir Gök Türk yazıtlarındaki gibi Bengü taş olur; yüzyıllar ötesinden uyarır, Çin tehlikesine dikkat çeker, öğütler verir, doğru yol nedir gösterir. Gün gelir Bengisu olur; abıhayat olur, ebedî hayat verdiğine inanılır. Bangu, Bengi, Bengü diye okunabilir. Balıkesir’de bir güzel halk oyunu (‘dansı’ değil!..) oluverir. Bunlarla yetinmeyip TRT’de 2’nci kanala uzanıp seyredilmelere doyulmayan bir program olup çıkıverir. Her bölümü ayrı bir güzellikler güldestesi olan programın danışmanlığını müzik dünyamızın çalışkan siması Süleyman Şenel yapıyor. Güzel Türkçesiyle Bengül Erdamar’ın seslendirdiği Bengi’yi Ali Gürlü sunuyor; güler yüzüyle, sevimli konuşmasıyla. Her Çarşamba akşamı ‘cennet vatan’ın bir başka köşesinden, başka sanatkârlarla ekrana gelen programda Kastamonulu bağlama yapımcısıyla beraber olduk, Sürmeneli kemençe ustasının çalışmasını gördük. Simav’daki Yârenlerin toplantısına katıldık...
Uygur Türklerinden günümüze uzanan bir zaman dilimine sahip Yârenlik’te vefa, sevgi, saygı, şefkat, merhamet, anlayış, fedakârlık, kardeşlik ve eşitliğin bütün canlılığıyla ve olanca görkemiyle yaşadığına şahit oluyor, böylece günümüzde “Vefa, Istanbul’da bir semtin adıdır.” sözünün kara mizah olmaktan öteye hiçbir anlam ifade etmediğini görüp Tanrı’ya şükrediyoruz. Yârenler arasında suç işleyenler cezasız kalmıyor. Yârenlik zamanına göre banka olur, gününe göre şefkat ocağı...Bu güzelim toplantılar, ufak tefek farklarla memleketin her yerinde vardır.
Kuşumla muşumla, Huysuzuyla huylusuyla “pompalanan” efemine, (hadi Türkçesini söyleyelim: “Karı kılıklı”) değil; istenen, beğenilen, güvenilen, inanılan bir erkek tipi oluşturma gibi görevi de bulunan Yârenliğin, tarihçilerin, sosyologların ilgisini çekmesi boşuna mıdır?..
Bazı sazlarımızın kaybolmaya, unutulmaya yüz tuttuğu günümüzde program, “Bengi Müzesi” adıyla bir de çalgı koleksiyonu yaparak önemli bir hizmete de imza atıyor.
Gelenekten Geleceğe /Programın adı: “Bengi”/ Duymadım, bilemiyorum/ Var mıdır benzeri, dengi/ Göremezsin başka şeyde/ Ondaki zevki ve dengi...
diyor emeği geçenlere ve katılanlara gönülden tebriklerimizi sunuyoruz.
KÜLTÜRÜMÜZ MÜZİĞİMİZ
Solistliğini Mehmet Güntekin’in yaptığı programda İncilâ Bertuğ ile Güntekin’in sevimli açıklamaları, sıkmadan öğretmenin, sevdirmenin şaheser örneklerini veriyor. Sazlarının ustası olan gül gibi kızlarımız Burcu Sönmez (Ney), Ege Kökrek ( Tambur), Didem Başar (Kanun), Binnaz Çelik (Kemençe) bu gül bahçesine ayrı bir güzellik katıyor; sağ olsunlar, var olsunlar. Uzun uzun konuşmaktansa Pazartesi akşamları TRT 2’deki bu doyulmayan programı kaçırmayın, diyoruz...
MÜZİK DÜNYAMIZ
İkinci dilimiz olan musikimiz Doğu Türkeli’nden Tuna boylarına, Balkanlar’a; Saha Eli’nden, Çuvaş, Başkurt Eli’nden, Kırım’dan Kıbrıs’a, Kerkük’e, Bayır Bucak’a vb. uzanan baş döndürücü bir coğrafyada varlığını gösterir.
Böyle görkemli, böylesine zengin bir müziğin de örnekleriyle belgelenip bir dizi hâline getirilmesi hiç şüphe yok ki, büyük bir hizmet olacaktır. TRT’nin böylesine unutulmaz bir hizmeti gerçekleştirecek imkâna sahip olduğunu da biliyoruz. Yeter ki Şenol Demiröz “Başla!..” desin...