Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu tarafından hazırlanan “Azınlık Raporu” nun hemen hemen aynısı Lozan’da Azınlıklar Alt-Komisyonu Çalışmaları adı altında hazırlanmış ve Lozan Antlaşmasında “Azınlıklar Konusunda” antlaşmaya temel olacak genel ilkeleri tespit edilmişti.
Bunlar sıra ile;
1- Genel af;
2- Soy, dil ve din azınlıklarını özgürlüğü ve korunması için genel güvenceler;
3- 1 Kasım 1914’ten itibaren ailelerinden ayrılmış kimselerle, mallarından yolsuz-yöntemsiz yoksun bırakılmış kimselere mallarının geri verilmesi çalışmaları;
4- Azınlıkların isteğe bağlı göç özgürlükleri ile yurt içinde dolaşım özgürlükleri;
5- Azınlıkların yurttaşlık hakları bakımından eşitliğiyle dinsel ve siyasal eşitlikleri;
6- Askerlik hizmetinden bağışlık;
7- Azınlıklar için öğretim, eğitim amaçları ve insancıl amaçlarla dernek kurma özgürlükleri ve kamu giderlerinden hak gözetir paylar ayrılması;
8- Azınlık okul ve kiliselerinin statüsü;
9- Azınlıkların korunması konusunda alınacak tedbirlerin yürürlüğe konulmasına ilişkin güvenceler ve bu konuda Milletler Cemiyeti (Birleşmiş Milletler) işbirliği;
10- Ermeniler için Ulusal Yurt.
Türk tarafı, birinci, (genel affın kapsamı ayrıca belirlenmek koşulu ile) dördüncü, yedinci, sekizinci ve dokuzuncu maddeleri azınlık antlaşmasında bulunan ilkeler olması nedeniyle Alt-Komisyon toplantısında kabul etti. Ermeniler için yurt konusunu kesin olarak reddetti. 2. paragrafta geçen soy (etnik), dil ve din azınlıkları konusunda dişe diş bir mücadele yapıldı. Burada soy tabiri ile ırkça veya etnik kökene dayalı (Boşnaklar, Çerkezler, Kürtler, v.s), olanlar, dil ile müslüman olup da farklı bir dili konuşanlar (yine adı geçen etnik boylar), din tabiri ile de, Alevîler kastedilerek “Azınlık” olarak tanımlanan Ermeni ve Rumların yanına yerleştirilmek istendi. Yapılan uzun tartışmalar sonunda İsmet Paşa yalnızca gayrimüslimlerin “azınlık” olarak sayılmasının kabul edildiğini 24 Aralık 1922’de Ankara’ya bildirdi. Türkiye, Müslüman olmayan azınlıkların Müslümanlara tanınmış aynı yurttaşlık haklarıyla siyasal haklardan yararlanmalarını, herkesin din ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olmasını, özel, ticaret, din ve basın konularında, açık toplantılarında istediği dili serbestçe kullanmasını garanti altına almayı kabul etti.
Bugün farklı bir uygulama var mı? “Yok.” Eğer olsaydı Baskın Oran “Agos” gazetesinde yazı yazmıyor olurdu. Veya dostlarının vaftiz törenlerine, düğünlerine kiliseler yerine düğün salonlarında katılırdı. Diyarbakırlı dostlarının açık hava mitinglerinde kürtçe konuşmalarına Ankara’dan el sallayamazdı. Velev ki; kürt kökenli milletvekillerinin TBMM’nin çatısı altında dahi kendi aralarında kürtçe konuşmaları ilk yıllardır bir vakıadır. O zaman bu raporu neden yazdı?
1- Baskın Oran yazdığı kitaplarda kullandığı ifadelerle, savunduklarını bire bir rapora almıştır. “Azınlık haklarından yararlanan grup, din, dil, ırk ya da etnik köken olarak ayırıcı özelliklere sahiptir, azınlık hakları gruba değil grubun üyelerine verilir, bireysel haktır, grubun liderinin bu haktan vazgeçmesi grup üyelerini bağlamaz” der. Aynen Başbakanlık raporuna yazdığı gibi. Kim istemez ki, yazdığı kitapların yasa olmasını? Baskın Oran yazdığı kitapların yasa olmasını istiyorsa “Vatana ve Millete Hayırlı Olması” şartı ile olur . Ama böyle değil! Atatürk 1920’lerde kaldı, bugün Atatürk’ün yerine AB var, onların devrim ve yasalarını tanırım, Atatürk’ün devrim ve yasalarını tanımam, bu millet bölünüp parçalanmalı demekle olmaz.
2- Lozan Antlaşması sırasında özellikle 2. maddenin üzerinde duranlardan her biri (tabiri caiz ise 7 düvel) maddeyi bu hali ile geçirip kendilerine bu maddenin ilerki yıllarda sağlayacağı faydaları gözetiyordu. Meselâ; Venizelos kürtlere ilişkin etnik köken araştırmalarıyla onları bir şekilde Yunan halkına bağlayabilirdi. Veya, kürtlerin azınlık olarak kabul edilmesi, er ya da geç Orta Doğu’da bir etnik sorun yaşanmasına neden olabilecekti. Günümüzde o gün yapılan bu hesaplar tek tek gerçekleşmiyor mu? O zaman bu maddeleri Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhine olduğu için kabul etmemiştik. Devletlerin tarihinde 100 yıl önce aleyhte olan da bugün aleyhte olmaya devam eder. Buyrun; AB’nin en son raporunda onların 82 yıl önce istedikleri “Alevîler ve kürtler azınlıktır” ibaresi geçmedi mi?
3- Kısaca bu iş nereye varır? Plebisit.
Plebisit’in ne olduğunu Baskın Oran hepimizden iyi bilir. Hele ki, ikiz yasaların geçtiği, self determinasyon hakkının tanındığı Türkiye Cumhuriyetinde bu rapor yasallaşırsa 10 yıl sonra kürtler için plebisit kaçınılmaz olur. İşte o noktada ABD bütün silâhlarını kuşanarak devreye girer. Son günlerde meşrebi malûm gazetelerce boşuna “Anadolu Cumhuriyeti” lafı ortaya atılmadı. ABD, 1922’de Ermenilere verdiği sözden ise asla geri dönmedi. Lozan Antlaşmasını halen tanımayarak “Sözde Soykırım Yasalarını” tanıyarak zaten adım adım uyguluyor. Agos’tan Baskın Oran da feryat ediyor: “Türkler Ermenilere soykırım yaptılar. Kabul edin..”
Bütün bunlar bir arada ve belirli adamların imzası ile oluyor.
Hepsi son iki yılda oluyor.
Sizce tesadüf mü?..