Ülkemiz üzerinde bu kadar oyunlar oynanırken bizler ne yapacağız? Demokrasiyi sadece seçimden seçime oy kullanmak olarak algılayan insanımız seçimlerden sonra bir dahaki seçime kadar demokrasinin hiçbir hakkından ve hukukundan yararlanmamaktadır. Türk insanı, karizmatik bir liderin peşine takılır ve ona güvenir. Ama artık siyasette karizmatik liderler dönemi kapandı.
Batılılar işlerini planlı programlı yaparlar. Onlarda pratik zeka gelişmediği için zaman ve şartlara göre tavır alamazlar. Ancak uzun vadeli programlar yaparak başarılı olurlar. Çizdikleri planların dışına da hiç çıkmazlar. Bunun için attıkları her adım hesaplı ve kitaplıdır. İşlerini tesadüflere bırakmazlar. Çalışma disiplinlerinin de dışına hiçbir zaman çıkmazlar. Onun için batılıların attığı adımlara çok dikkat etmemiz, planlarını çözmemizde bizlere yol gösterecektir.
Şimdi isterseniz filmi biraz geri sarıp bu söylediklerimize örnekler verelim. Belediye başkanı iken kamuoyuna sadece şiir okuduğu için hapse atıldığı ifade edilen şimdiki Başbakanın serüvenine bir bakalım. Türk siyasi hayatında nice ünlü liderler, fikir adamları idamlarla yargılandı, hiçbirisi Tayyip beyin hapis hayatındaki kadar popüler yapılmadı. “Savunan adam” sloganları bütün arabalara yapıştırılmadı. Çok kısa süreli bir hapis hayatıyla kamuoyuna bir kahraman (!) portresi çizildi. Daha sonra, 3 Kasım seçimleri yapıldı. Seçimlerde vatandaşa basın tarafından iki alternatif sunuldu. Ya CHP, ya AKP; bütün kamuoyu yoklamaları böyle gösterildi. Seçimlerden hemen sonra yetkisiz biri olarak Tayyip bey “Kıbrıs’ta Belçika Modeli”ni ortaya attı. Ve bir dizi ziyaret yaparak Batı ülkelerinde görüşmeler yaptı sözler verdi. Bu sözler ve görüşmelerin içeriği kamuoyundan gizlendi. Yani ilk işaretlerini vermişti. Artık milletvekili ve Başbakan olabilirdi. Ve öyle de oldu. Siirt seçimleri iptal ettirildi. Çünkü Tayyip Bey, Siirt’te yaptığı konuşmadan dolayı hapse atılmıştı. Ve oradan milletvekili seçilmeliydi. Ve Tayyip Erdoğan oradan milletvekili seçildi. Bundan sonraki gelişmeleri bir dama taşı gibi dizerseniz çok ilgi çekici sonuçlar elde edersiniz. Fener Rum Patriğiyle görüşmeler, Heybeliada Ruhban Okulunu’nun açılmasının gündeme getirilmesi, ülke topraklarının satışı, Kıbrıs, Kerkük, Musul Meselesi, şimdi de Hatay meselesi vs. vs. Daha sonra da bu gelişmelerin yaşandığı tarihlere bir göz atalım. 6 Ekim Avrupa Birliği İlerleme Raporunun açıklandığı gün. Yani bizim Batılıları İstanbul’dan attığımız İstanbul’un Kurtuluş günü. Daha sonra 29 Ekim’de Avrupa Birliği Anayasasını imza töreni. Yani, “Hakimiyet Kayısız Şartsız Milletindir” dediğimiz ve Cumhuriyeti ilan ettiğimiz gün, hakimiyetimizi Avrupa Birliği’ne teslim ettiğimiz gün oldu.
Hem de, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Papa Onuncu Innocent’in heykeli önünde attı imzayı. Asıl adı Giaambattistaa Pamphili olan Innocenttus 1574’te Roma’da doğmuş ve 70 yaşında Papa olmuş ve 1655’de ölmüştür. Papa Innocentus hayatı boyunca Avrupa’daki Türk varlığını ortadan kaldırmak için mücadele etmiştir. İşte bütün hayatını Türkleri Avrupa’dan atmaya çalışan bir Papa heykelinin önünde imzalanan bu belge ile acaba Türk milletine hangi mesaj verilmek istenmiştir? Şimdi birileri çıkacak ve diyecek ki “bütün bunlar tesadüf.” Ben o zaman bir iki tarih daha vereyim size.. 19 Mayıs Atatürk’ün Samsuna çıktığı tarihi acaba Yunanlılar neden “Pontus soykırım günü” ilan etmiştir. 13 Ekim 1923’de Ankara’yı başkent yaptığımız tarihi de “Küçük Asya Elenlerinin Türk Devleti tarafından soykırıma uğratıldığı gün” olarak Yunan devleti kabul etmiştir.
Bütün bunları hâlâ tesadüf olarak niteliyorsanız artık ben bir şey söylemeyeceğim. Sadece, bir fıkra anlatacağım. İneğin birisi diğerine demiş ki, “Bu insanlar bizim etimizden, sütümüzden, derimizden yararlanıyormuş.” Diğer inek cevap vermiş, “Ne kadar komple teorileri üretiyorsun.”
AKTİF VATANDAŞ
Ülkemiz üzerinde bu kadar oyunlar oynanırken bizler ne yapacağız? Demokrasiyi sadece seçimden seçime oy kullanmak olarak algılayan insanımız seçimlerden sonra bir dahaki seçime kadar demokrasinin hiçbir hakkından ve hukukundan yararlanmamaktadır. Türk insanı, karizmatik bir liderin peşine takılır ve ona güvenir. Ama artık siyasette karizmatik liderler dönemi kapandı. Sonuna kadar güvenip peşine gidebileceğimiz bir lider olmadığına göre artık herkes, başkalarından bir şeyler beklemek yerine kendisi bir şeyler yapmak zorundadır. Başbakanlık Azınlıklar Raporu’nu yırtan Türkiye Kamu-Sen temsilcisi Fahrettin Yokuş’un bu davranışı gerçek manada değerlendirmeye alınırsa aktif vatandaş, katılımlı demokrasi örneğidir. Türk Milleti Avrupa Birliği dayatmalarına da teslimiyetçilere karşı da demokratik haklarını sonuna kadar kullanmalı. Birer kale gibi önlerine dikilmelidir. Başka da çare kalmamıştır. Aktif vatandaş katılımlı demokrasi.