Geleneksel hale gelen Tarsus Karacaoğlan Şiir Akşamları’nın üçüncüsü 23-26 Eylül tarihleri arasında yapıldı. Bu etkinlik nedeniyle her yıl Tarsus Belediyesi tarafından verilen ödüller de sahiplerini buldu.
Kırk yıla yakın gazetecilik hayatımın en uzun tatilini yaptım. Gazetelerde çalıştığım yıllarda, bırakınız yıllık izini, hafta sonu tatili yapma olanağı bile bulamamıştım. Basın İlan Kurumu’nda geçen yıllarımda, hafta sonu tatillerim, gazete-dergi yazılarıyla radyo ve televizyonlara program metni yazmakla geçiyordu. Her yıl bir iki kitap çıkarabilmek için de bu günlerde çalışmam gerekiyordu. Yıllık izinlerim ise, birer, ikişer gün yurdun çeşitli yerlerindeki kongre, şölen, panel, sempozyum gibi toplantılarda harcanıyordu. Emekli olup da Fuzulî’ce “Bad-ı sabadan gayrı kapımızı açan kimse kalmayınca” üzülmedim sevindim.
Tam dört aydır İstanbul’dan uzağım. Kuzeybatıda Çanakkale, batıda Behramkale, güneyde Edremit ve Altınoluk’tan başlayarak doğu ve kuzeydoğuda Bergama ve Biga’ya kadar uzanan İda Dağı’nın yani Kaz Dağlarının eteklerinde geçti günlerim. Buraları bırakıp 3 Ağustos günü doğan ikinci torunum Kerem’i görmeye gidemedim.
Akçay’la Altınoluk’un arasında Fener yolu üzerinde evim. Aşık Sümmanî’den günümüze kadar dededen babaya halk ozanlığı geleneğini yaşatan bir aileden gelen halk Ozanı İlbeyi Kırdan’ın oluşturmaya başladığı bir mahallede. Türkiye’nin ilk özel etnografya müzesinin olduğu Tahtakuşlar köyünün alt yamacındaki Aşağı Çiftlik’te. Bir yanı Güre Kaplıcaları, bir yanı Türkiye’nin en temiz sahili, bir yanı Sarı Kız Efsanesi’niden tanıdığınız Kaz Dağları.
Temmuz ayında Bayburt Dede Korkut Şöleni’ninde hatırlandım. Daveti alınca hemen bildirimi hazırladım ve yola düştüm. Altınoluk’ta dört ay nasıl geçti anlayamadım. Yayılan koyunların çıngıraklarını dinlemek, balkonumun karşısında alabildiğine uzanan zeytin ağaçlarının dallarından zıplayan sincapları seyretmek güzeldi. Türlü çeşitli kuşların sesleriyle uyanmak, onlarla kahvaltı yapmak, sanat dostu komşularımla sazlı, sözlü, şiirli, şarkılı, türkülü beş çayları, İstanbul’da kalan arkadaşlarımla paylaşmak istediğim mutlu anlardı.
23 Eylül’de başlayan “Geleneksel 3. Tarsus Karacaoğlan Şelâle Şiir Akşamları” ile yeni sezona başladım. Sözü Tarsus’a getirmeden biraz tatil günlerinden haber vereyim.
Sanırsınız ki, halk ozanlığı, halk türküleri, türlü halk sanatları yurdumuzun iç yörelerinden doğuya doğru yaygınlaşır. Oysa Kaz dağında vücut bulmuş onlarca köyümüzde de Türkmen-Bektaşî gelenek ve görenekleri, en arı, en duru ve en katıksız haliyle yaşatmakta.
Bir yazımda Bayburtlu Aşık Celâl Kırdan’dan söz etmiştim. İlbeyi Kırdan Celal Kırdan’ın oğlu. Dedesi Aşık Osman, Erzurum’un Narman İlçesinde doğmuş, Bayburt’un Uğrak Köyüne göçmüş. Sümmanî’nin akrabası. İlbeyi Kırdan, Akçay ve çevresini yurt edinmiş. Sanatçıların ve sanat severlerin bir araya geleceği bir site oluşturmak için çaba harcıyor. Gönül ehli, gönül dostu bir Anadolu çocuğu. Onlarca türküsü var. Radyolara, televizyonlara çıkma gayreti yok. Amatör bir ruhla evine küçük bir stüdyo kurmuş. İnşaatların yorgunluğunu her akşam burada atıyor. Türkülerle günün stresinden arınıyor. Eşi Şaduman hanımın desteğini ve katkısını görüyor. Doldurduğu kasetleri eşine dostuna armağan ediyor. Oğulları İlkan ve İlhan da çeşitli estrümanlar çalıyorlar ve “Armut dibine düşer” ata sözünü kanıtlıyorlar.
İlbeyi ile dostluk üzerine söyleşiyoruz. Hemen sazı eline alıyor ve dostluk üzerine bir şiirini ezgisiyle söylemeye başlıyor:
“......
Görüntüye bakma sakın / Ellemeden bulma yakın / Teraziye çek de bakın / Dost almak istersen eğer.
Namertin attığı taşlar / Döner de kendini haşlar / Mazluma döktürme yaşlar, / Dost olmak istersen eğer.
......”
Tatil boyunca, İlbeyi Kırdan’ın babası Celal Kırdan’dan Sümmanî’ye, Bayburtlu Celâlî Baba’ya, Aşık Ahmet’e ait birçok şiir, türkü ve hikâye dinledim. Bunları olanaklarım elverdiğince yayınlayacağım. Derlemek, notalamak isteyenler olursa, bantların kopyalarını da vereceğim.
Gelelim Tarsus’a.
Geleneksel hale gelen Tarsus Karacaoğlan Şiir Akşamları’nın üçüncüsü 23-26 Eylül tarihleri arasında yapıldı. Bu etkinlik nedeniyle her yıl Tarsus Belediyesi tarafından verilen ödüller de sahiplerini buldu. Bu yıl Karacaoğlan üzerine yaptığı araştırmalardan dolayı Selçuk Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na, Tarsus yöresi kültürüne yaptığı hizmetlerden dolayı Dr. Halil Atılgan’a, Türk şiirine yaptığı katkılardan dolayı Bahaettin Karakoç’a (onur) ve geçen yıl etkinliklere katılan ancak vefat ettiği için bu yıl bulunamayan, şiirlerini “İrfan Okulu” adlı kitapta topladığım Aşık Sefil Selimî’ye ödül verildi.
Tarsus Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, dört gün süren etkinliklerde yaptığı konuşmalarda, kültürümüzün temel taşlarından olan halk şiirini daha iyi anlamak, geçmişten geleceğe aktarmak ve yaşatmak adına, Şelâle Şiir Akşamları’nın gelecek yıllarda da Karacaoğlan Diyarı Tarsus’ta uluslararası bir boyut kazanarak devam edeceğini söyledi.
Geçen yıllarda olduğu gibi, bu yıl da değerli eğitimci Kudret Ünal ile Mehmet Ali Gürbüz, yurt içinden ve yurt dışından gelen konukları ağırlamak için ellerinden gelen çabayı gösterdiler.
Mahalli Medya da Tarsus Belediyesi’nin yaşatmakta olduğu Karacaoğlan Şelâle Şiir Akşamları’nı destekledi. Kanal 33’de yayınlanan konuk sanatçıların katıldığı “İsa Aydın’la A’dan Z’ye” programı ilgi ile izlendi. Bu programda, Tarsus Belediyesi Kültür Danışmanı Kudret Ünal etkinlikler hakkında bilgi verdi. Ben şiirimizin dünü, bugünü, yarını hakkında düşüncelerimi anlatırken, Bestami Yazgan şiirlerinden örnekler sundu. Azerbaycanlı Aşık Ş. Heziyeva Gurbetkızı irticalen etkinliklerle ilgili türküler çaldı çağırdı. Azerbaycanlı Doç. Dr. Tamilla Aliyeva’nın anlattığı anılar, izleyicileri duygulandırdı. Tataristan’dan katılan Aşık Zülhiye Mihnihanova ve Aşık Edip Gayazov’un milli giysileriyle yaptıkları düet de ilgi topladı.
Şelâle Şiir Akşamları’nın ilk gününde Çukurovalı âşıklar, ikinci gününde ise yöresel aşıklarla yöresel şairler, Tarsusluların karşısına çıktılar.
25 Eylül Cumartesi günü Tarsus Şelâlesi Karacaoğlan Parkı’nı dolduran şiir severler Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Doç. Dr. Tamilla Aliyeva, Bestami Yazgan, Halil Atılgan ve beni dinlediler. Onur ödülü sahibi Bahaettin Karakoç da kürsüye çıkan şairler arasındaydı.
Bestamî Yazgan’ın okuduğu bütün şiirler anlamlı ve güzeldi. “Gönül Güzeli” şiirini şöyle bitiriyor ve hak ettiği alkışları alıyordu:
“Yürek saflığında bir Türkmen halı,
Hoşgörü nakışlı muhabbet şalı,
Mevlâna misali, Yunus edâlı
Hâlde sevdim seni gönül güzeli.”
Yılların şair gibi şairi Bahaettin Karakoç’un bir arzuhali vardı ve şöyle dile getiriyordu:
“Bir özge mekân ki bir güldestedir,
Satır satır, sayfa sayfa bestedir.
Kemâle erişmiş bir güzelleme
Yağmur da, çiçek de hep bu sestedir.
Koçak kal, gökçek kal, hep göklere bak,
Sevdamın debisi yoğun histedir.
Sürgünün kaderi kaçak kırmızı,
Bazen aydınlıkta, bazen sistedir.
Ey gönül şehrimin kadim ecesi,
Sana arzuhalim deste destedir.”
Geleneksel Karacaoğlan Şelâle Şiir Akşamları’nın son gününde meydan yurt içinden ve yurt dışından gelen halk ozanlarınındı. Yurtiçinden katılan Aşık Şeref Taşlıova, Aşık Murat Çobanoğlu, Aşık Ozan Nihat, Aşık Öksüz Ozan, Aşık Mustafa Aydın, Aşık Feymanî ve diğerleri, Karacaoğlan parkını hınca hınç dolduran Tarsuslular’a coşku dolu saatler yaşatıyorlardı.
Kuşkusuz Karacaoğlan, onlarca aynı adı taşıyan ozandan oluşan bir sembol... Türk halkının duygularının sözcüsü. Bu sembole Tarsuslular sahip çıkmışlar. Kaldı ki mantıklı gerekçeleri var. Karacaoğlan nereli diye tartışmanın anlamı yok. O Tarsusludur. Dede Korkut’un, kendisine sahip çıkan Bayburtlu olduğu gibi. Son söz bu büyük Türk ozanının olsun:
“Dünya benim diye zenginlik satan / Helal ekmeğine haramlar katan / Sonradan sonraya beğliğe yeten / Zalim olur, il kadrini ne bilir?”