Uluslar arası bir siyasi satrancın hamleleri tamamlandıkça, ülke “mat” olmaya doğru sürükleniyor...
Meclis, yapılan hatalardan ders alacağı yerde kendini aklamakla meşgul. Hükümet içte ve dışta, gerek ekonomik, gerek sosyal yönden ve gerekse can güvenliği ve asayiş yönünden vatandaşına istenilen güveni henüz sağlayabilmiş değil.
İyi niyetlerle bile olsa, şimdiye kadar sürekli yasa üstüne yasa, çıkmasına rağmen, ne çıkan kanunların hangi amaca yönelik olduğundan toplumun haberi oluyor, ne de çıkan kanunlar sonucunda toplumda bir rahatlama, bir iyileşme gözüküyor...
Bu meclis bu ülke adına ne kararlar alıyor?
Hükümet her olaya AB gözlüğüyle bakıyor. Bu hal, Başbakan Erdoğan’ın şahsında gayet güzel karikatürize edilmiş...
Bir karikatürde, doktor ağzını aç ve “A” de bakayım dediğinde Erdoğan “AB” diyor.
Sanki her derdimiz AB’ye endeksli...
AB olunca her şey bitecek... AB olmayınca hiçbir şeyin anlamı olmayacak...
Bu durum İbrahim Tatlıses’in meşhur yanık türküsüne de denk düşüyor:
“Sen yoksan her şey eksik... Sen varsan her şey tamam!”
Neyim varsa alıp götürsünler... Paylaşmaya hazırım...
İnan inan inan...
Yalnız seni paylaşamam...”
Evet... Aynen öyle oluyor...
Bu ülkede, manevi anlamda, kültürümüzü, ahlakımızı, dilimizi, diyalektiğimizi, bizi biz yapan ne kadar özelliğimiz varsa hepsini bir bir alıp götürdüler...
Şimdi de topraklarımızı bizden alıyorlar...
Hem de para karşılığında...
Kulakları çınlasın... Osman Pamukoğlu Paşanın, gözü kara yiğitleriyle verdiği mücadeleye rağmen, erkekçe işgal edemedikleri toprakları, şimdi para karşılığı parsel parsel elimizden alıyorlar...
Hem de bu meclisin çıkardığı yasalar sayesinde...
Hem de gazeteciliği, turizm ve tatil cenneti yerleri gezip görmekten ibaret sanan anlı şanlı gazetecilerimizin gözleri önünde...
Gazetecilerimiz neyle mi uğraşıyor... İşte Hıncal yazıyor köşesinde:
“Aklımız fikrimiz, Bodrum'um bilmem ne beach'inde durmadan sütyen kazasına uğrayan zaten çıplak hatunların bol bol resimlerini basmak.. O kazalar da plajının reklamını yaptırmak isteyen işletmecinin verdiği maaş karşılığı oluyor, onu da bile bile..”
Oysa
Hıncal’ın dediği gibi, bu ülkenin kaymak tabakasının kaymak köpüğü gazeteciler, piyasaya manken diye sunulan genç kızların bikinileriyle eğlenirken toprak elden gidiyor...
Kaldı ki, o manken diye sanatçı diye sunulan gençler, biraz araştırıldığında görülür ki hemen her biri, ya sokak çocuğu, ya yıkılmış aileden arta kalan talihsiz, sahipsiz çocuklar...
Yoksa insan çocuğunu, hiç salyalı ağızların kem gözlerin eğlencesi etmek ister mi?
Ama sahipsiz ülkenin sahipsiz bu çocukları, sahipsiz ülkenin, gafil, umarsız, günlük zevk ve sefadan başı dönmüş kaymak köpüğü gazetecileri eliyle; bu ülkenin sahipsiz insanının para vererek aldığı gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanıyor, televizyonunda ekran ekran sunuluyor; böylece “cambaza bak” misali toplum oyalanırken, öte yandan ülke parsel parsel parselleniyor...
Kimsenin ruhu duymuyor...
***
Mehmet Şevket Eygi’nin 1 Ağustos 2004 Pazar günü yazdığı “Türkiye Elden Gidiyor” başlıklı uzun yazısını okuduğunuzda donup kalıyorsunuz...
İşte yazıdan birkaç cümle...
“Birkaç yıldan beri Türkiye'de büyük oyunlar oynanıyor. Bu oyunların biri de yabancılara gayr-i menkul (taşınmaz mal) satılmasıdır. Sadece Kars'ta, Ardahan'da değil Türkiye'nin her yerinde yabancılar arsa, ev, tarla, büyük ziraat arazisi satın alıyor. Peki, ülkenin okumuşları, halk yığınları bundan haberdar mıdır? Yeteri ve gereği kadar haberdar değildirler, olsaydılar yer yerinden oynardı. Maalesef toplumumuz öylesine afyonlanmış, öylesine sersemletilmiş, öylesine şuursuz bir hale getirilmiştir ki, vatan elden gidiyor, tepki yok.”
İnternet.com sitesinden alıntılar var Eygi’nin yazısında... Bir yorumcu şöyle yazıyormuş sitede:
"Kars yazılarınızı okudum. Ben Fethiye'de oturuyorum, buranın durumu da farksız. Yalnız burada işgal gücü İngilizler. Milletimizin açgözlülüğü, para hırsı inanılmaz boyutlarda. Villa yapıp İngiliz'e satmak, buraların en kârlı işi. İnanın sokakta yürüdüğümüzde Türkler olarak azınlıktayız. Her geçen gün şehirde yaşayan yabancıların, özellikle İngilizler'in sayısı artıyor... Böyle giderse yakında evimin tepesine Türk bayrağı dikip 'Burada Türk aile yaşıyor! diye yazacağım."
***
Yetmiş senedir Müslüman Türkiye toplumunu ayakta tutan bütün değerleri kasıtlı, planlı, programlı olarak yıprattılar, yıktılar, yozlaştırdılar, erozyona uğrattılar. Sonunda toplum yapısı çürüdü, dehşetli bir çözülme başladı. Para ve maddî menfaat tek değer haline geldi. Maalesef böyleleri vatan topraklarını Ermeni'ye de satar, Yunan'a da satar, Yahudi'ye de satar.”