Amerikan filmlerini hepiniz seyretmişsinizdir. Abartmada ve sallamada bizim uçuk bulduğumuz Cüneyt Arkın’ın filmlerine beş basar… Olaylar bazen o kadar abartılır ki, “Bu kadarı da olmaz” dersiniz ama çoğu zaman başka çareniz olmadığı için seyretmek zorunda kalırsınız…
Türkiye’de son birkaç aydır yaşananlar, Amerikan filmlerindeki abuk sabuk ve uçuk sahneleri aklıma getirdi. Bu kadarı da olmaz dedim ama olmuş. Hem de Türk yapımı… Daha da beteri film değil, maalesef hepsi gerçek…
O kadar çok olay oluyor ki hepsini tek tek saymaya gelmez. Beni en çok dehşete düşüren şey ise Van’daki olay oldu… Hepiniz olayı biliyorsunuz. Eski milletvekili Mustafa Bayram’ın oğlu 48 kilo eroinle yakalanıyor ve Van Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltına alınıyor. Mustafa Bayram’ın oğlu Van Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltındayken nasıl oluyorsa kendi adamlarına haber veriyor. İddiaya göre Mustafa Bayram adamlarıyla Emniyet Müdürlüğü’nü basıyor ve oğlunu kaçırıyor. 48 kilo eroin de kayıp…
Şimdi şu sorular cevap bekliyor:
Mustafa Bayram’ın oğlu gözaltındayken Emniyet Müdürlüğü içinden nasıl oluyor da adamlarına haber verebiliyor?
20-30 kişilik bir grup Emniyet Müdürlüğü binasını basıp gözaltındaki bir uyuşturucu kaçakçısını nasıl olup da kaçırabiliyor? En küçük olayda bile silah kullanan polis, Emniyet Müdürlüğü basıldığı halde niçin bir tek el olsun ateş etmiyor?
Mustafa Bayram’ın oğlu kaçırıldıktan sonra niçin peşinden gidilmedi ve ensesinden yakalanmadı? 48 kilo uyuşturucu nasıl oluyor da kayıp?
Emniyet Müdürlüğü binası bir adamı gözaltında tutamayacak kadar emniyetsiz mi?
Sorular sürüp gider… Nereden bakarsanız bakın dehşet verici bir olay… Amerikan film yapımcıları bile böyle bir senaryoyu akıllarına getirememişlerdir… Böyle bir film yapmış olsalar bile eminim bu kadarını düşünemezlerdi…
Olayın ikinci perdesi daha da vahim… Buraya kadarına hadi oldu diyelim… Bu olayların sorumlusu olarak vali, emniyet müdürü veya herhangi bir yetkiliden niçin hesap sorulmadı?
Daha da beteri, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Emniyet Müdürlüğü’nü bastığı ve adam kaçırdığı iddia edilen Mustafa Bayram’la bu olaylar olurken niçin telefonla konuşur? Bakan Çelik, “Mustafa Bayram, beni aradı” diyor… Oysa CHP Lideri Baykal, Bakan Çelik’in Mustafa Bayram’ı aradığı ve geçmiş olsun dediğini iddia ediyor. Baykal, Bakan Çelik’in Mustafa Bayram’ı aradığı sırada Vali’nin de yanında bulunduğunu savunuyor.
Velev ki Bakan Çelik’in dediği gibi olsun… Bu kadar karanlık işlere adı karışan biri nasıl olur da bakanı arayıp yardım isteyebilir. Bakan Çelik ile ne kadar samimi ki, bu tür bir yardım talebinde bulunuyor!
En garibime gideni de, Emniyet Müdürlüğü’nü bastığı söylenen bir adam nasıl oluyor da kefaletle serbest bırakılabiliyor? Söylemeye dilim varmıyor ama bu devlet Van’da yok mu? Niçin bir yetkili çıkıp da bunun açıklamasını yapmıyor ve hesabını vermiyor?
AKP bu kadar geçmişi karanlık olan bir adamın oğlunu nasıl oluyor da belediye başkanlığına aday gösteriyor ve seçtiriyor. Ve ağlanacak halimiz, Mustafa Bayram nasıl oluyor da iki dönem milletvekilliği yapabiliyor?
İşte, siyasetteki basit çıkar hesapları ve çürümüşlüğün Türkiye’yi getirdiği nokta…
Bir soru da geçmiş iktidara… ANAP’lı eski bakanlardan Mehmet Keçeciler, bakanlığı döneminde Mustafa Bayram’ın (Bayram o tarihte ANAP milletvekilidir) Van’daki bütün devlet ihalelerini almak istediğini söylüyor ve “İhaleleri bana vermezsen kafana sıkarım” dediğini anlatıyor…
Sayın Keçeciler, siz o zaman devletin bir bakanıydınız. Bir milletvekili, “Kafanıza sıkarım” diyor da siz ona haddini bildirmedinizse, şimdi susun… Dediğiniz gibi bu parti içi mesele değil, devletin meselesidir… O tarihte sustunuz, büyük hata ettiniz; bari şimdi de susun, daha fazla rezil olmayın….