Uzunca bir aradan sonra bir tatile çıkma imkanı buldum. Bu yazımı Alanya’da bulunduğum otelin danışmasında yazıyorum. Epeyce yüklü bir parayı verince istediğiniz şekilde tatil yapabileceğiniz her türlü seçeneğin bol olduğu zengin bir memlekette yaşıyoruz. Kaldığımız otelde fazladan sunulan imkan bayanlar için özel havuzunun da bulunması. Neyse, sohbetimizin konusu o değil. Bin iki yüz kişinin kaldığı otelde kalanların çoğu gurbetçi.
Almanya, Hollanda gibi ülkelerden gelmiş Türkler. Akşamları oteldekileri eğlendirmek için eğlenceler yapılıyor ve sahneye misafirler çağırılıyor. Sahneye yedi kişi çıkıyorsa altısı gurbetçi.. Bu durum, yurt dışında yaşayan Türklerin Türkiye ile ilgisini çok yoğun bir şekilde devam ettirdiklerini gösteriyor. Tatillerini Türkiye’de geçirmek demek, çocuklarına Türkiye’yi göstermek, akrabalarını ziyaret etmek, büyüklerin ellerini öpmek anlamına da geliyor. Eğer tatilci birinci kuşaktan ise akrabalar azalmıştır, belki sıla özlemini gidermek için şöyle bir memlekete uğranır filan. Tatilci ikinci kuşaktan ise Almanya veya gurbette doğmuş, akrabalarını çok az tanımaktadır. Babanın çok canlı hatıralarını dinleyerek geçen çocukluk dönemi, onun imkanları ölçüsünde görülen memleketten bölük pörçük manzaralar. Eğer üçüncü nesilden biri ise onun için bırakın memleket kavramını, Türkiye kavramı bile çok zayıflamıştır. Bulunduğu yerdeki Türkler cemaatleşebilmişse, cami, dernek veya benzeri ortak bir mekanda buluşabilmişse, çocuklarına bir araya gelinen ortamın özelliğine göre öncelikli bilgiler verebilir. Hafta sonları filan. Zaten bir mensubiyetiniz yoksa ve kuvvetli bir kültüre malik değilseniz yok olup gidersiniz. Halbuki gurbetçilerimizin öncüleri köyden kalkıp gitmişlerdi. Gidenleri önce kahve ve lokantalar, sonra bin bir zorlukla kurulan cami ve dernekler birleştirdi. Birleştirdi de ne oldu. Yüzlerce, binlerce cemaat, dernek, kulüp.. İçlerinden yüz bine yakın işadamı, bir o kadar aydın, bilim adamı, yazar çıkaran gurbetçilerimiz bir türlü güçlerini birleştiremediler. Neden mi? Bilmiyorum Ama tahminim şu: Her cemaat kendi açısından Türk Kültürünü işlemeye, öğretmeye çalıştı. Başarılı olanlar da oldu. Mesela Yurt dışından sırf Türkiye’de bayanlar özel havuzu olan oteller için gelenler var. Bu bir cemaatin hem eğitim açısından, hem de teşkilatlanması açısından gücünü göstermez mi? Ancak hep bir şey eksik kaldı. Her cemaat Türk kültürünü, körlerin fili tarifine benzer bir şekilde tarif etti, işledi. Bu, belki yurt dışındaki birinci nesil için mesele olmadı, ikinci nesil biraz zorlandı ama üçüncü nesil tam bir facianın eşiğinde, hatta içindedir. Facia nedir? Ne yapılabilirdi? Ne yapılmalı? Maalesef üçüncü, hatta dördüncü neslin eriyip yok olmasına çok az kalmıştır. Türk kültürü bir bütün olarak işlenmemiş, çocuklarımıza öğretilememiştir. Türk Kültürü denilen şey nedir? Törelerdir, geleneklerdir, yaşadığımız her şeydir. Hani şu sık sık “batasıca!” denilen, adı pis cinayetlerle birlikte anılarak kirletilmek istenen töreler. Türk Sineması adıyla ecnebilerce yıllardır beyinlerimize zerk edilen “kültürsüz millet” düşüncesine kendimiz bile inanmaya başladık.
TÜRKÇE KONUŞMAYAN TÜRKÇE DÜŞÜNEMEZ
“Biz adam olmayız”a inandırılan ise yığınlar gittikçe artıyor. Türk Kültürü bir bütündür. Bütün olarak ele alınıp işlenmelidir. Parçalanarak öğretilemez, yaşanamaz. Cemaatler bunun bir kısmını yaşamakla diğer kısımlarını reddetmekle bir yere varamazlar. Sonuç ne olur; Kendini imha eden bir topluluk oluruz. Şu anda kendimizi imha etmekle meşgulüz. Bu düşünceye nereden geldim: 1200 kişilik otelde rastladığım bütün gurbetçi çocukları Türkçe’yi ya hiç konuşamıyor, ya da çok az konuşabiliyorlar. Sebebini merak ettim; aileler, çocuklarının yabancı dillerinin iyi olması için evde de yabancı dilde konuşuyorlarmış. Aileden başlayan ve milletimizin gelecek nesillerini şimdiden asimile eden bu ihmallere bir son verilmelidir. Aileler çocuklarıyla önce Türkçe’yi konuşmalıdır. Çünkü Türkçe konuşamayan çocuklar Türkçe düşünemez, Türk gibi düşünemez. Hangi dilde konuşuyorsa o dilde düşünür ve yaşar. Buradan yetkilileri göreve davet ediyorum; “Evde anne babamız bize zorla Türkçe konuşturuyorlar” diye okulda öğretmenlerine şikayet eden çocuklarımız var. Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı bu konularla ilgili çalışmalar yapmalı, kitapçıklar hazırlayıp yurtdışındaki vatandaşlarımızı bu konularla ilgili olarak aydınlatmalıdır. Televizyonlarımız bu konuları konuşmalıdır. Tatilde olduğumu söylemiştim. Hayır, facianın tam ortasındayım; Eşleriyle, çocuklarıyla Almanca, Felemenkçe konuşan tatilciler çığ gibi. Hele kendi aralarında Almanca, Felemenkçe konuşan çocukları görünce kahroldum. Alman hapishanelerinde yüz bine yakın Türk genci bulunduğunu, erkek Türk çocuklarının yüzde doksanının kayıp hale geldiğini, kız çocuklarının da yüzde yirmisinin kayıp sayılabileceğini anlatan gurbetçilerle birlikteyim. Oturup ağladığım oldu. Milletimin de ağlamaması için, çok geç olmadan uyanması ve yurt içi ve yurt dışındaki bütün kişi ve kurumlarıyla birleşerek Türk Dili ve Kültürünü hep birlikte ayağa kaldırması için sizleri göreve davet ediyorum. Konuyla ilgili ne kadar program yapılsa, sempozyum, panel.. yapılsa azdır. Hatta çok geç kalınmıştır. (Benim tatilim ise kardeşleriyle Almanca konuşan ilk çocuğu görünce bitmişti zaten.)