Kasım 2008

Ö T E S İ

 

21.12.2024 



Göğe Merdiven

 
Aybars Fırat

Yaşananlar Neyin Nesi


İhaneti tanımaya yarayan ölçüler törpülenmiş, insanlar sağduyularını yitirmişler. Üzerine titrenilen mukaddesler,insanlar için bir değer ifade etmez hale gelmiş. Vatan, millet, aile, namus, şeref, haysiyet gibi bütün insanların ve insanlık tarihinin kutsal saydığı kavramlar, hor görülür, aşağılanır olmuş. "Barış" gibi güzel bir kavram,kendileri gibi düşünmeyenleri bir kaşık suda boğacakların ağzında sakız olmuş ve kirletilmiş.

İzninizle bu ay ki köşemi değerli okuyucularımdan Vahit Türk Beyden aldığım çok güzel bir makaleye ayırmak istiyorum;
İhanete ihanet diyebilmenin bile epey cesaret istediği günler yaşanıyor ülkede. Halbuki ihanet,her gün çeşitli kılıklara girerek arz-ı endam etmekte, insanlar farklı kılıklara bakıp şaşırmakta ve teşhiste zorlanmaktalar. İhaneti tanımaya yarayan ölçüler törpülenmiş, insanlar sağduyularını yitirmişler. Üzerine titrenilen mukaddesler,insanlar için bir değer ifade etmez hale gelmiş. Vatan, millet, aile, namus, şeref, haysiyet gibi bütün insanların ve insanlık tarihinin kutsal saydığı kavramlar, hor görülür, aşağılanır olmuş. "Barış" gibi güzel bir kavram,kendileri gibi düşünmeyenleri bir kaşık suda boğacakların ağzında sakız olmuş ve kirletilmiş. Ay gibi aydınlık bir kavram olan "aydın", bütün hayatlarını karanlıklara adayanlara sıfat olmuş ve milletin kutsallarına küfretme, aydın olmanın şartı haline getirilmiş. "Gaflet,dalalet hatta hıyanet içerisinde olanlar" devlet adamı sayılır olmuş. Türk'ün töresi, toplumdaki bütün pisliklerin, çirkinliklerin kaynağı olarak takdim edilmiş ve edilmekte. Kara ordusunun 2218. yılını kutlayan Türk milleti, tarihinde ilk defa vatan toprağını düşmana vermeyi halk oyuna sunar hale getirilmiş ve televizyon ekranlarında,zifiri karanlık olan pek çok aydın(?), ağızlarında salyalarla toprak vermenin gerekliliğinden dem vuruyor. Yüzyıllarca geçici ikamet olarak kullandığımız, bin yıldan fazla zamandır da vatan haline getirdiğimiz kutsal Anadolu toprakları, ayaklarımızın altından çekilmeye çalışılıyor. Bugün Kıbrıs'ı oylatanların, yarın Anadolu'yu oylatacakları gerçeği, etkili ve yetkilileri ilgilendirmiyor. Bugün, on yıl önce hiç kimsenin hayal edemeyeceği olayları televizyonlarda vaka-yı adiye olarak seyrediyoruz. Türk ve Türklük lehindeki her fikir, "muhteremler"in fetvalarıyla "cehennemlik" günah, her türlü Türk düşmanlığı "cennetlik" sevap hanesine kaydediliyor. "Türkiyelilik" bilinci yerleştirilmeye, "Türklük" yok edilmeye çalışılıyor. Mersin kürtçülere teslim edilmeye çalışılırken, İstanbul'da "cani"nin doğum günü kutlaması yapılabiliyor. Kerkük kan ağlıyor, Karabağ karalar bağlamaya devam ediyor. Camiler bombalanıyor, Kıbrıs'ta oyalama var. Eşkıya reisleri kırmızı pasaportları iade edip, yeni efendilerine selam dururken, şişman adam mezarında rahat uyuyor. Camide insanlar öldürülerek savaşın da ırzına geçilirken, Türkiye'li uzun adam, Kıbrıs'ta hayır derseniz tarih hesap sorar diyor. Amerika'daki "efendi hazretleri" uzun adam ve şürekasına takdir mesajları yolluyor. Uzun adam İsmail Gaspıralı'nın ülkesinde milliyetçiliğin tehlikelerini anlatarak, Cemiloğlu ve Kırımlıları irşad ediyor. Ermenistan'a kapı açılacak ticaret yapacağız; biz mısır alacağız, üç-beş Ermeni bavul ticareti yapacak. Türkiye'ye un,pardon dolar akacak. Irak'ın yıkılmasına yardımcı olacağız, mısır, pardon euro akacak. AB bize tarih verecek, başımız göğe erecek, fakat ayaklarımız yerden, vatan toprağından kesilecek. Bütün işsizlerimiz iş sahibi olacak, bütün borçlarımız bağışlanacak. En önemlisi de çocuklarımızın, yavrularımızın geleceği kurtulacak. Oğullarım benden daha güzel yaşayacak. Çok yaşayın Ermeniler, Irak'ı yakıp yıktığınız, camileri bombaladığınız için siz de çok yaşayın ABD'liler. Bizde iyi cami ustaları vardır, onlardan birkaçını gönderip biraz döviz de oradan akıtabiliriz. Hele AB, sen hiç ölme olur mu. Bizim daha Apo gibi çok celladımız olur, onların da belki korunmaya ve beslenip büyütülmeye ihtiyaçları olur. Meraklanmayın biz size göndeririz. Bir de zırt pırt sizi (bölmeden) AB'ye almayacağız diye açık açık söylemeseniz sizi daha çok seveceğiz, bunu biz biliyoruz da halkın kafası karışır diye endişeleniyoruz. Bu "Türkiyeli" halk, zaman zaman şaşırıyor galiba. AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer diyen bir zihin özürlü vardı, tarihin çöplüğüne yollandı. Acaba görevini mi tamamlamıştı? "Büyük Ortadoğu"nun yıldızı Diyarbakır olacak diyenin görev süresi acaba ne zaman dolacak? İsrailoğulları "vaadedilen topraklar"a kavuşunca mı? O kadar yaşaması mümkün mü? Merhum Orhan Şaik Hoca; "Bu vatan toprağın kara bağrında Sıra dağlar gibi duranlarındır." diyordu. Acaba yer yüzünde yaşadığı toprakları bizim kadar hak etmiş başka bir millet var mıdır? Ceddimizin ve neslimizin hayat ortaya koyarak verdiği mücadelenin neyin mücadelesi olduğunu tam olarak tespit edebildik mi bilmiyorum? Kanaatimce bu mücadele, adı değişik zamanlarda farklı olsa da, Türklük endişesi taşıyanlarla devşirmelerin ve devşirme zihniyetine köle olmuşların mücadelesidir. Batı Türklüğünde bu mücadelenin belirginleştiği nokta, Çandarlı vezir ailesinin Fatih'in sarayından kovulduğu tarihtir. Türk olan Çandarlı ailesinin saraydan uzaklaştırılması, devşirmelerin kesin bir zaferidir. Osmanlı sarayında devşirmelerin etkisi yüzyıllarca sürmüş, Türk'e ve Türk devletine yararlı olacak pek çok şehzade ve padişah yok edilmiştir. Abdülhamit Han'a kadar hiçbir Osmanlı padişahı Osmanlı dışındaki Türklerle olumlu anlamda ilgilenmemiştir. Anadolu Türklüğü ile ilgileri bile sınırlı kalmıştır. Tarihçilerimiz eğer Osmanlı saray tarihçiliği geleneğinden sıyrılıp konuya gerçekçi yaklaşırlarsa bunu ilmi olarak açıklayabilirler. Batı Türklüğü'nde devşirme zihniyete karşı en büyük başarı Atatürk'le sağlanmış, ancak Atatürk'ün sağlığında pusuya yatan bu zihniyet, ölümünden hemen sonra tekrar faaliyete geçmiş ve yıllarca verdiği mücadeleyle bugünkü başarısına ulaşmıştır. Her yolun mübah sayıldığı bu mücadelede her tür gayri milli ideoloji kullanıldığı gibi, Türkiye'de Türküm diyen herkesin başta gelen kutsalı olan İslam dini de kullanılmıştır. Eski komünistlerin büyük kısmının bugün ABD'ci, AB'ci,küreselci ve kapitalist olması sebepsiz değildir. Ayrıca bütün hayatlarını ve servetlerini din ticaretiyle kazananların da eski komünistlerle aynı koroda buluşmaları yine sebepsiz değildir. Cemaatlerin ve tarikatların içerisinde olan Türkler, mensubiyetlerini belirtmekten, kendi kendilerine fısıldamaktan bile çekinir hale gelirlerken,aynı cemaat veya tarikatın bir kısım mensupları etnik ırkçılık yapmaktan geri durmazlar. Hatta Türk olanlar Türklüklerinden utandıkları için kendilerine başka kökler icat etme gayretine girerler. Bu şekilde cemaat ve tarikatların büyük kısmı, azınlık şuurunun öne çıkarıldığı, canlı tutulduğu mekanizmalar haline getirilmiştir. Bakmasını bilenler için karanlıklar aydınlık, kara beyinliler, güneş altında çırılçıplaktır. Bütün insanlık tarihinin, milletlerin mücadelesinin tarihi olduğu unutturulmaya, millet olarak topyekün başımıza "çuval" geçirilmeye çalışılıyor. Köylünün biri öküzünü satılığa çıkarmış,her gelen müşteri önce hayvanın dişlerine baktığı için,hayvancık bir süre sonra karşıdan gelen birini görünce ağzını açmaya,dişlerini kendiliğinden göstermeye başlamış. Yıllar önce yaşanmış olan bu durum,bizim oralarda "Abı Ağa'nın öküzü gibi..."diye mesel olmuş. Yüzyıllardır bir batılı görünce ağzı açık ayran delisine dönen aydınlarımız(?), bu hayvancığa ne kadar da benzemişler. Biz bu aydınları hangi eğitimle yetiştirmişiz? "Kervan geri dönünce topal eşek peşek olur (öne geçer)" derler. Kervanımız ters döndü, öndekilerin en büyük şikayeti, Atatürk'ten. Neden acaba?Neyin intikamının peşindeler? Son söz; Türkiye'de geçmişte yaşanılan mücadele ne komünist-ülkücü mücadelesiydi, ne de bugün yapılan mücadele Türkiye'yi AB'ye taşımak isteyenlerle karşıtlarının mücadelesidir. Bu mücadelenin adını koyalım; mücadele, Türklüğün varlık yokluk kavgasıdır ve bu kavga, devletin bütün kurumlarında yüzyıllardır sürmektedir. Bu kavga, milli reflekslerin canlı tutulması veya yok edilmesi kavgasıdır. Kavganın bugünkü en önemli unsuru insanların "ekmekle" tehdit edilmesidir. ASIL MESELE; KİM, BU KAVGANIN NERESİNDEDİR?


aybarsfirat@yahoo.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002