Aylık bir dergide yazıyor olmanın sayısız zorluklarından biri de, değinmek istediğiniz çarpıklığın, günlük ya da haftalık bir (ya da birkaç) yayımda “çoktan değinilmiş” olmasıdır...Yani siz sonuçta, daha önce birilerinin yazdığını, derginiz yayımlandığında “yeni yazmış” sayılıyorsunuz... Dahası, konu bulamamış da, birilerinden “kopya çekmiş gibi” oluyorsunuz...
Kadına şiddet, reklamlara da girdi... Bu, başlı başına bir yazı konusudur. Gelgelelim, Mayıs ayında ekranlara gelen bir olumsuz görüntüyü, siz ancak Haziran sayınızda eleştirebileceksiniz. Bu da, birilerinin sizden önce konuyu günlük-haftalık gazete-dergide yazabileceği; sizin de, “o yazardan öykünüp aynı konuyu işlemiş” durumuna düşebileceğiniz anlamına gelir.
Bu gerçek karşısında, bir başka yazarı yinelemekten kaçınabilmenin tek yolu, kişisel ya da “geniş zamanlı” yazılar yazmaktır ki bu da, toplumsal ve ulusal sorumluluğu ıskalamak olur; dolayısıyla gazeteciliğin “işlev”ine gölge düşürür. “Viagrayı denedim ve yazdım” gibi; “AB’ye çeyrek kala” gibi; “Marmara depremi geldi-geliyor” gibi yazılar belki o ay sizden başkası tarafından yazılmayacaktır ama, sizin bu yaptığınıza da gazetecilik denmeyecektir !..
Biz en iyisi -birilerini yinelemek olsa da- şiddetin, hele “kadına karşı şiddet”in her gece ekranlara taşınmasının, ürün reklamı “mazeret”iyle açıklanamayacağını-aklanamayacağını söyleyelim; buna da susacaksa RTÜK’ün “ne iş yaptığını” sorgulayalım.
Reklam yazarının böyle bir sahneyi “espri”den sayıp kaleme almış olması; bağlı olduğu reklam firmasının bunu beğenip gerçekleştirmesi; ürün sahibinin bundan rahatsızlık duymaması yeterince şaşılası bir durumken; çok daha doğru-düzgün reklamlarda ve programlarda mikroskopla “suç” arayan RTÜK’ün, kadının dövüldüğü bir reklama suskun kalması çok daha şaşırtıcı.
Reklamda kadın erkeğe “Bu mu, bu mu ?” diye soruyor ve yanıt hoşuna gitmeyince “Şak !” diye patlatıyor tokadı... “Kadın hakları gevezeleri” bunları görmüyor ! “Entel feminist”lerimiz, reklam ekrandan kalkıncaya dek yaz tatiline çıkmayı uygun görmüş galiba... Ekranda “üç boyutlu acı bir gerçek” var ve “kadın”la ilgili kişi ve kurumlar bu gerçekle yüzleşmeye hazır değil !
Her şeyin “para”yla özdeşleştirildiği günümüzde, kabalığı, çirkinliği, ve “şiddet”i kanıksayanlar, “olağan” sayanlar giderek çoğalmaktaysa da; bizim “kadın savunucuları”ndan beklediğimiz, “ikiyüzlü”lükten arınması, daha ilkeli davranması; “feminizm”i, tünediği gösteri dalından indirerek “gerçek yaşam”a uyarlamasıdır.