“Ah! Şimdiki aklım olsaydı” şeklindeki yakınmaların işe yaramadığını herkes bilir. Oysa bu pişmanlık cümlesi, geçmişteki aklın şimdikinden farklı olduğunu, o aklın yetersizliğine vurgu yapmaktadır. Sonradan gelen aklın pek işe yaramadığına işaret etmektedir. Sefillik sahnelerinde “zenginlik gösterisi oyunu” oynayanların da akılları sonradan başına gelecektir. Yerinde ve zamanında, uygun durumda, yeteri miktarda bulunmayan akıldan ne fayda gelir? Sonradan gelen akıl, aptaldan akıllıdır.
“Türk’ün aklı sonradan gelir” sözü son günlerde çok kullanılır oldu. Bu söz “Etrak-ı bî idrak” sözünün (akılsız, kavrayışsız Türkler) sözünün kibarca söylenişinden başka bir şey değildir. “Türk’ün aklı ya şurada ya burada ya da orada iken gelir.” diye söylenen sözler, Türk milletini aşağılamayı amaçlayan sözlerdir. Tıpkı olaylara vaktinde cevap veremeyenler veya kavrayışları az olanlar için kullanılan “manda tiren geçtikten 36 saniye sonra kafasını çevirir veya köşeli jeton kullanıyor” deyimleriyle aynı içeriğe sahiptir. Türk milletine böyle bir yafta yapıştırmaya, onu etiketlemeye bu sözün gerisinde Türkleri aşağılayarak, kendini üstün zekâlı ve akıllı zeki olanların aptal ve geri zekâlı olanlara müdahale hakkı söz konusu olmaktadır. Onlara bu hakkı tanıyanlar, acaba bizi severler mi? Aynı şekilde bizim de onlara aynı sözü söylememizi onaylar mı? Hiç zannetmiyorum. İtilip kakılarak bunaltılmak istenilen bir millet olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım.
Toplumsal bilincimizi şaşkına çeviren akılsızlık uçurumlarının dibinde akıl aramaya çalışanlarla ne yapılabilir? Toplumsal algılarımızı yanıltanlar, tasarımlarımızla alay edenler, akıl yürütmelerimizdeki olasılıkları kendi çıkarlarının yoluna çevirenler ve hatıralarımızı, tarihimizi saptıranların milletimizin geleceğine katkıları olabilir mi? Hele yaşanmışla bilinmişi, yaşanılacak olanla bilinecek olanı birbirine karıştıranların aklıyla nereye varılabilir ki...
Zihinsel evrenimize atılan bombalarla düşünce saflığımızın dağıtılıp şaşkınlığa düşürülmesi yetmiyormuş gibi zihinlere, fakirleştirilip kısırlaştırılan bilgi tohumları ekilmeye çalışılmaktadır. Sorunlar karşısında bocalayan zihinlerimizdeki buhranın sebep olduğu ümitsizliğe kapılıp gitme yerine emellerin ve ülkülerin peşinden koşacak iradeye sahip bir millet olmamız gerekmektedir. Türklük düşüncesinin temellerini derinleştirip temizleyerek tasarım ve düşüncelerini bu temel üzerinde yapılaştıranları da teşvik edecek bir kültürel ortama ihtiyaç vardır. Doğruyu eğri, eğriyi doğru yapmaya çalışarak “eğrisi doğrusu” arasında sıkışıp kalanlardan medet beklemek de boşunadır.
Toplumsal sorunlar üzerinde uğraşan toplumsal bilincimiz, bilincimizi sorunlu hale getirmez. Verdikleri doğru kararları sonradan boğazlayanların akılları elbette sonradan gelir. Milletimizin düşünce evrenindeki matematik ve geometri gibi doğruluğunu bozup şaşırtmak isteyen sömürgeci zihniyetin saldırılarını her zaman hesaba katmak zorunda olduğumuzun bilinciyle hareket edelim. Görülmüş, yaşanmış, tecrübe edilip çözümlenmiş olay ve olgulardan ders almamak, tedbirsiz davranmak akılsızlığın ta kendisi olup, bilinçsizce kendini uçuruma atmaktır. Bu oyuna gelmemek önce, şimdi, daha sonra diyerek zamanı, bölüştürülen akılla değil, her zaman, her yerde, her koşulda akıllıca davranmakla olabilir. Aşılmaz denilen uçurumlar, tırmanılmaz denilen dağlar, geçilmez denilen okyanuslar, ulaşılmaz denilen gezegenler akıllıca davranıldığında, aşılır, tırmanılır, geçilir ve ulaşılır olur.
“Türk’ün aklı sonradan gelir” sözünde, Türk’ün şimdiki zamanda, olay, olgu, kişi ve nesneleri doğru algılamadığı yargısı gizlidir. Dolayısıyla hatalı ve bozuk algısı yüzünden Türk gelişmemiştir. Hatalı ve bozuk algısıyla doğru tasarımlar üretemez, doğru muhakeme yapamaz ve doğru hatırlayamaz. Böyle bir önermeyi kabul edecek bir Türk, bir Türk vatandaşı, kendini Türk hisseden bir insan bulunacağını hayal bile edemiyorum. Eden varsa bile ya gafletten, ya dalâletten ya da ihanettendir. Çünkü sonradan gelen akıl bilgi üretemez, bilgiyi yönetemez, bilgiyi dağıtamaz ve bilgiyi paylaşamaz. Küresel ilişkilerle demokrasi ilişkilerini yürütemez. Olur mu böyle şey? Bu nasıl mantıktır.
Küresel iletişim adı altında bilimsel dil piyasasından Türk’ün dilini çıkarıp, uzaklaştırma, kovma peşinde koşanlar, yalan fabrikalarının ürünlerini satan perakendeciler, hem zor, hem yanlış anlayan önyargılı olup Türklük coğrafyasına göz dikenler elbette aşağılayıcı deyimlerle milletimizin gelecekle ilgili emelleri ve ülkülerini hadım etmek isteyeceklerdir. Toplumsal aklımızın kundaklayıcılarının ürettiği deyimlere karşı çok duyarlı olmamız gereken bir çağda yaşadığımızın bilincinde olmanın tam zamanıdır. Köhnemiş kuramlara, temelsiz varsayımlara gençlik aşısı yapacak, temel bulacak zamanımız yoktur. Tahrik edici, kışkırtıcı, küçük düşürücü yalanlarla akıl ve zekâ pusulamızı bozmak isteyenlerin ve çıkarlarını bu yalanlara bağlayanların umutlarını boşa çıkarma zamanıdır. Düşünce yoksulu zihinlerin geveledikleri bilgi kırıntılarıyla geviş getiren kurgulama yapanlar ve kuramlar üretenlerin sözlerine de kulak asmama zamanıdır. Hayal, heves ve emellerini bilimsel kuramlarla karıştırıp, bilimsel çorba pişiricilerin çorbalarını yüzüne fırlatma zamanıdır. Hele sözleri güçsüz hayaletlere dönüştüren lâflarla zihinlere ışık saçtıklarını sananların aptallıklarına gülme zamanıdır.
Kapısız ev yapan ustalar gibi ham düşüncelerini tecrübe süzgecinden geçirmeden, lâfları düşüncelerin önünde koşturanların kime faydaları olabilir ki? Söz torbasını lâfla doldurduğu halde, millete hizmet edenlerin hezimetine çanak tutucu olmadığını iddia eden müfterilerden kim emin olabilir ki?.. Nazik görünmeye çalışanın nazeninliği acaba gerçek midir ki? Düşünmeden öğrenmeye kalkıp kendilerini alim sananların bilime, eziyet ve işkence ettiklerinden acaba haberleri var mıdır? Yıllanmış akıl mahzeninin dehlizlerinde dolaşmaktan korkanların, oralarda dolaşanlara karşı artan kinlerinin ahlâklarını da bozacağı doğru değil midir? Kibirleriyle küçüklüğünü gösterdiği halde bildikleriyle alçakgönüllü olmanın erdeminden söz edenlerin şatafatlı yaşam özleyişlerini nasıl bağdaştıralım?..
Türk’ün aklından şüphesi olanlar, dün olduğu gibi bugün de ve yarın da yanıldıklarını anlayacaklardır. Türk’ün aklı, önce ve sonra diye bölümlenemez. O akılda eğrilik, iğretilik, eksiklik yoktur. Onu frenlemeye, insanlığa hizmet etmesini engellemeye çalışanlar, aldandıklarını anlayacaklardır. Türk’ün aklı diyerek, aklı özele indirgemek de akıl alacak bir davranış değildir. Yavaş çalışan, geç kalan bir akıldan söz etmek ise, saçmalıktır. Türk’ün aklının doğrulama işlemlerini yaparken geç kaldığını ve işe yaramadığını, önerme kavramları ve sözcükleri düzenlerken yanlışlar yaptığını iddia etmek ise, saçmalamadan, zırvalamadan başka bir şey değildir. İddia sahibinin iddiasına göre, bu akıl çürümüş, ihtiyarlamıştır. Yahu! Bu kadar saçmalık olmaz. Bu deyimi kullananların mantığı, çocukların uyguladığı, mantık ilkelerinin bulanıklığına benzer bir mantık hastalığına tutulmuştur. “Türk’ün aklı sonradan gelir” diyenlere, onları mahcup edecek şekilde akla dayalı başarılarla cevap verebiliriz. Bunun için her alanda akıl temelli yarışmalarda başarılı olmak zorunda olduğumuzun bilincine varalım. Bilim ve teknoloji laboratuvarları arasındaki yarışmalarda daima birinci olmamız için var gücümüzle çalışalım. Fikir dövüşlerinde, kollarımızı sıvayıp yumruk atmaktan çekinmeyelim. Akıllı Türk sözünü insanlığa söyletelim. Türk’ün akıl cevheri, insanlığın mutluluğunun emrine verildiğinde, daha da parlayacaktır. Yalan değirmeninde yanlışları öğütüp “Türk’ün aklı” diyenlerin ikiyüzlülük silâhını kullandıklarını da aklımızın bir köşesine yazalım. Çünkü ibret almaktan aciz bir akıldan hiçbir şey olmaz. Başarısızlık sebeplerine yanlış teşhis koyan bir akıldan başarı da beklenmez.
Türk, aklın derinliklerine doğru kahramanca ve uygun adım yürümüş, şimdi de yürümekte ve gelecekte de yürüyecektir. Batı kültürünün akıl dayatmalarını akıllıca boşa çıkaracaktır. Yabancı dil ve din misyonerlerinin milletimiz üzerindeki oyunlarına bilinçli bir tepki verme zamanıdır. Aklımız sonradan gelen akıl olmasın.