Ertelenmiş nisan yağmurlarıydı niyetim... İliklerine kadar kirlenmiş bu kentin, son seferini yapan bir otobüsüyle eve dönerken... Fakat olmadı... Yorgun argın çehrelerden usanan bakışlarım, elimde olmadan yanımdaki adamın gazetesine takılıverdi. Bir ‘bakan’la, edebiyat dahisi (!) bir ‘bakamayan’ın can ciğer kuzu sarması olmasını yazıyordu. Dahi, hayatında ilk kez bir bakan öpmüş. Allah biliyor ya, ‘kesin etnik bir öpücüktür’ diye geçirdim içimden. Sabırla bekledim adamın gazeteyi çevirmesini. Yanılmamıştım... İkisi de yıllar yılı özlemini çektikleri şeye, ‘ana dil’lerine kavuşmuştu ve bu mutluluğu paylaşıyorlardı.
Bakan’ın bir kaç hafta önce, bir başka etnik kişiye, onun ‘dilinden’ sevgisini açıklamasına tanık olmuştuk. Şimdi bir başka etnik kişilik, bu kez bakanı öperek sevincini ortaya koyuyordu. Haydi hayırlısı. Ortalık bayram yerine döndü, öpenini mi ararsın, “Ez te pir hez dikim” çekinini mi? Söyleyip duruyoruz ya, ‘herkes görevini yapacaktır.’ Türkiye’nin artık buna alışması gerekiyor. Asıl sorun, ‘görev kaçakları’ Mesela ben merak etmekteyim, vakti zamanında “vatan, millet, bayrak” dedikleri için kodeslere tıkılanlara dayılanıp, “Ulan size mi kaldı bu vatanı kurtarmak, biz neciyiz?” diyenler şimdi nerelerdeler? Sahi, sabah 06.30’da kulaklarını radyolarına dayayıp, TRT ‘yi mi dinliyorlar dersiniz? Kültürel zenginlik masalı ile yumuşak geçiş yapılan etnik parçalanma adımlarına tempo tutuyorlardır belki de...
Günahlarını almayalım isterseniz ‘uyum’a ayak uyduruyor da olabilirler. Bu ülkede ne hikmetse ‘Türk’ denince, sosyalistine de, din üzerinden siyaset yapanına da pek dokundu. Gelin görün ki, aynı çevreler diğer etnik gurupları yaşatma ve su yüzüne çıkarma anlamında hiçbir şeyden çekinmediler. Şimdi birer birer arz-ı endam etmeye başladılar. Kimi, “Ben bilmen ne karın ağrısıyım” diyor, öbürü ona alkış tutuyor. Bir başkası, devletin en üst noktalarına tırmandıktan sonra, saraya cariye giden büyük annesini hatırlıyor. Bir diğeri, “Yahu bizim damat arşivleri karıştırmış, aslında biz Girit’ten gelmişiz” diyor.
Bu arada varlığı bile şüpheli hale gelen (!) Yüce Türk Milleti’nin fertleri ne yapıyor? Görev kaçakları dedik ya, bu taifede hayli kabarık görev kaçakları. Altında makam arabası, cebinde yolluğu, bankada parası, avantaları aklamak için ‘iş yapıyor gözüken karısı’ ile geçinip gidiyorlar işte hamdolsun... Hoş dünyayı onlar mı kurtaracak. Milliyetçilikse milliyetçilik. Bunun ölçüsü mü var sanki?! Yazdan yaza memlekete gidip hava basıyorlar işte yeter: “Bizim oğlan böyüüük adam oldu. Aha kartı... Ankara’da...”
Oysa ne kadar ufak hesap adamı oldukları bir bilinse... Ah bir bilinse, “Çinli’nin tatlı diline, ipek şalına” kanacak kadar ucuz kumaştan yapıldıkları... Ne çok var bunlardan, aman Allah’ım.. Her dönem Anadolu bozkırlarından devşirilip, bir kalıba sokuluncaya kadar orada burada tutuluyorlar. Tam kıvamına gelince de, “Artık bu başkaldıramaz zaafını bulduk” denilip, bir ihanet odağına gönüllü nöbete gönderiliyorlar. Ara eleman bunlar... Ne kokar ne bulaşırlar.. Tavşan pisliği misali... Kendi ucuz çıkarları için, memleketin de, milletin de yarınını heba etmekten geri durmazlar. Partilerde, devlet dairelerinde, derneklerde, medyada sıkça rastlarsınız onlara.
Ee, alan razı, veren razıysa sorun ne, diyebilirsiniz haklı olarak... Bize göre de sorun kalmamıştır artık. Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan Türkler, 300 milyonluk Türk Dünyası’na liderlik etmek imkanı bir yana, kendi varlığını bile tehlikeye atar duruma gelmiştir. Kıbrıs’ta, Irak’ın Kuzeyi’nde, Ege’de, Batı Trakya’da, Kafkaslar’da oldu bittilere boyun eğen bizler, milli egemenliği ve tam bağımsızlığı tartışılır hale gelen Türkiye Türkleri, Ergenekon için, mankurtlaşmamış kardeşlerinden yardım beklemeliler.
Türkiye olarak son elli yıldır örülmesinde büyük katkılarımızın bulunduğu sahte sınırlar, umuyoruz ki, Türk Dünyası’nın uyanışı ile dağılacaktır.
Ana okullarında bile yabancı dilde eğitimin teşvik edildiği bir ülkede, bir futbol takımı kuramayacak sayıdaki zümrelere ‘ana dil’ tavizi verilen bir ülkede, şu sorunun cevabını aramak elbette hakkımızdır: Türk için ne yapıyorsun?
Kimsenin üstüne alınmayacağı bu sorunun cevabı verilinceye kadar, biz de bundan böyle yazılarımız her sayı bir Türk lehçesi ile yazarak, görev kaçaklarını tel’in ve kınama yoluna gideceğiz. Ve ısrarla soracağız, Özbekistanlı şair Azim Süyün gibi: