Gelişen teknolojiler hayatın her bölümüne girerek insan hayatını her geçen gün biraz daha kolaylaştırmakta. Bilgisayar ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sanayi devrimi ile mukayese edilmekte. Teknoloji insanlığın hayatını kolaylaştırmaya devam ederken bir yandan da beraberinde çözülmesi gereken problemleri de ardından getiriyor.
Teknoloji, sadece cep ve sabit telefonlarımızın değil, ev ve işyerlerimizdeki bilgisayarların bile 'dinlenebilmesini' sağlıyor. 500 bin dolarlık bir harcama ile kurulan özel frekans tarayıcıları, kilometrelerce uzaktan bilgisayar ekranlarındaki görüntüleri, hatta bilgisayardan yazıcıya gönderilen dokümanları kopyalayabiliyor.
Buraya bir kuş konmuş, bu izlemiş, bu gözetlemiş, bu duymuş, bu ölçmüş, buda almış götürmüş. Son sözü söyleyen de hani bana demiş demesine ama ortada bir şey kalmamış. Bu hani bana diyen aslında biziz. Bizi izleyen, ölçen, gözetleyen ve hayatımıza bir yön veren teknoloji kolaylık getirdiği gibi kâbusumuzda olma yolunda.
Akşam gazetesi Yazarı Serdar Turgut'un 2004/01/08 tarihli yazısında ilgi çekici bir iddiayı dile getiriyordu.Turgut'un iddialarına resmi yetkililer fazla itibar göstermemişti veya göstermek istememişti..Şöyle diyordu yazar ''Muhakkak izliyordunuz Amerika Mars gezegenine gönderdiği uydudan müthiş fotoğraflar elde etmeye başladı. 169 milyon kilometre öteye bir uyduyu indirmek, aletleri yerleştirmek, oradan mükemmele yakın fotoğraflar elde etmek gayet tabii ki olağanüstü bir başarı. Şimdi düşünüyorum da acaba bu işi başaran beyinler uçmakta olan bir uçağın yönetimini bir yer istasyonundan aniden tamamen devralıp, uçağı istedikleri hedefe doğru yöneltecek teknolojiyi de üretmiş olamazlar mı?
Bana kesin üretebilirlermiş gibi geliyor. Hatta bu işin Mars'a seyahati gerçekleştirmekten çok daha kolay olduğunu tahmin ediyorum.''doğru veya yanlış bu kararı size bırakıyorum. 11 Eylül ile başlayan terör dalgası ile dünyada haritaların değişmeye başladığını izledik..Ve Bush hükümetinin temsilcilerinin önümüzdeki yıllarda 20'ye yakın ülkenin'de haritalarını değiştireceklerini bildiriyorlar. ABD kurumlarından olan ve teknolojinin son noktalarında iş yapan NSA, CIA, FBI gibi istihbarat kuruluşları için teknoloji işlerinin ana teması. bütün dünyayı dinleyen ve ABD tarafından varlığı inkar edilmesine rağmen konunun uzmanları tarafından bilinen 'Echelon' ile birçok bilgiyi denetleyebilmektir. Kurulan teşkilat Tüm dünya ülkelerini kapsamakta ve ABD dışındaki ülkeler için ise küresel bir tehdit olarak algılanmaktadır. Çünkü ABD'nin yaptığı faaliyetin temel amacının "ticari" boyutu çok fazladır. Dinlenen tüm şirket ve kurumların en hassas bilgileri teknoloji transferi ile ABD eline geçmektedir.ABD'nin özellikle dinlediği ülkelerin başında ise Japon,Alman ve Fransız şirketleri gelmektedir. ABD ticari sırlarını elde ederek, uluslararası pazarlarda avantaj sağladığı ve birçok ürünü kendisi imal etmektedir.
11 EYLÜL BİR MİLAT MI ?
Bütün dünyanın sınırsız servetiyle tanıdığı Rockefeller ailesinden David Rockefeller'in 1994'te BM Is Konseyi toplantısında sarf ettiği ve kayıtlara geçen söyle bir sözü var: ''Küresel bir değişimin eşiğindeyiz. beklediğimiz şey, tam zamanında gelecek büyük bir bunalımdır. Uluslar Yeni Dünya Düzeni'ni o zaman kabul edecekler.'' beklenen, 11 Eylül'de geldi. Amaç egemen ulus-devletleri serbest pazar ya da askeri müdahale yollarından biriyle açmaktı. Buna ulusal toplumları istikrarsızlığa sürüklemek ve bölünmeleri, giderek
kopmaları gerçekleştirmek de dahildi. Küreyi 11 Eylül ile birlikte çatlamış ve istenilen olmuştu. Büyük sermaye tarafından görünenler halk tarafına farklı yansımış, dalga dalga başlayan panik havası Afganistan ve Irak duvarlarında patlamıştı.
TEKNOLOJİK TERÖRÜN FATURASI KABARIK
Teknolojik terörün somut zararını yaşayanların sayısı oldukça fazla, bu tip saldırılardan etkilenen şirketler gerçekten maddi olarak fazla zarar görüyorlar. Yapılan istatistik bilgileri, hackerların bilgisayar sistemleri ve şirketlere, ticarete, bankalara verdikleri zararın 10 milyar dolara yaklaştığını gösteriyor. FBI ve diğer ülkelerdeki denetleme kurumları siber güvenlik olgusuna ister istemez eğilmeye başladılar. Siber güvenliğin ticari anlamda yarattığı zararı kesin olarak tespit etmek kolay değil. Temelde bilginin salt olarak değerinin saptanmasının yanı sıra, sonuçta zararların milyar dolar seviyelerine ulaşması, siber güvenliğin kontrol altında tutulması gerektiğini gösteriyor. Ticari bir şirketin geliştirdiği bir patentin rakibi tarafından çalınmasının değerini ölçmek çok güç olmasına karşın, söz konusu ürünün satışındaki düşüşlerden bu zararın bedeli anlaşılabilir; buna en güncel örnek ise dosya paylaşımı sitelerinin kullanımının artmasıyla, cd satışlarındaki düşüşler olarak gösterilebilir.Ticari şirketlerin kurumsal web sitelerinin güvenliği şirketlerin prestiji açısından ayrıca önem arz ediyor. Bilgi hırsızlığı yapılmasa bile, bir şirketin web sitesinin çökertilmesi kurumun kamuoyundaki imajının zarar görmesine neden oluyor. Tüm bu faktörler yan yana koyulduğunda, bir mali tablo çıkarmak zor olsa da, zararların milyarlarla ölçüldüğünü düşünmek doğru olur. Havalimanı bilgisayar sistemleri gibi kritik bilgiler günlük hayatta kullandığımız Internet üzerinde yayınlanmıyor. Ancak, kapalı devre bilişim sistemlerine 'arka kapı' vasıtasıyla erişmek, hackerların becerileri açısından bakıldığında giderek kolaylaşıyor.. Fakat bu sistem de bir tedbir olarak algılanmamalı. Çünkü 'tempest' denilen bir teknoloji ile de internete bağlı olmayan bilgisayarlar yaydıkları dalgalar ile başka bir bilgisayara yansıtılarak izlenmesi de mümkün olmaktadır. Bu sistemle de daha çok sanayi casusluğu ve kriptoloji bilgileri öğrenmek mümkündür.
Teknoloji hayatımızın bir parçası artık. Bundan geri dönüş olmayacağı gibi. teknolojinin nefesinin de ensemizde olduğunu her zaman bilelim
TEKNOLOJİ TERÖRÜN HİZMETİNDE
Günümüzde artık teknolojiyi bilmeyen terörist ile bunları yakalamaya çalışan güvenlik birimleri yok gibidir. Biri hayra vesile olurken birisi de şer üzerine bunu kullanmanın yollarını arar durur. İngiliz polisi de teknoloji ile tüm vatandaşlarını izlemeye almıştır..O kadar ki İngiltere'de normal sıradan bir vatandaşın sokağa adım atması ile tüm gün boyunca 300 yakın kameranın objektifine takılır. 'Big Brother' olarak adlandırılan George Orwell'ın 1984 romanındaki gözetleme sistemi gerçek hale gelmiştir. Sokak, mağaza, metro, resmi daire, hastane, pastane, okul derken kişilerin nerden nereye gittiklerini izleyen gelişmiş uydu teknolojileri bu paranoyanın son ayağı oldu. Londra caddelerine cctv sistemi ile (Merkezi Kamera Sistemi) izinsiz hiçbir kamyonetin çıkamayacağı, çıktığı takdirde ise şoföründen taşıdığı malın cinsine kadar olan bilgiler ve koordinatları ekran ve kamera ile izlenme kontroller sistemi İstanbul içinde düşünülmesini sağladı. Terör gibi bir güvenlik sorunu kısa sürede kendi eko-sistemini oluşturmaktadır. Silah kartelleri, lobiler, iç politikada seçim hesapları ve enerji lobileri hızla bu soruna eklemlenerek kendi çıkarlarını rasyonalizme etmeye girişmektedir. Bu sarmal ilişkide kendi terör ve politikalarını oluşturmaya başlıyor.