Kasım 2008

Ö T E S İ

 

21.12.2024 



Göğe Merdiven

 
Aybars Fırat

Türk Günü


Birileri açıkça sahtekarlık yapıyor. Gözümüzün içine baka baka bizimle oynuyorlar! Televizyonlarımızda soğuk çay reklamı yapılıyor. Sanki Türkler soğuk çay içermiş gibi. Milletimiz, Tv reklamındaki duvar panosundan ortaya fırlayan öküz yerine konuluyor. Banka reklamı, "Yerel kültüre saygı" diye yapılıyor ama cebimizdeki üç beş kuruşu toparlıyorlar. Olayların arkasına daha çok bakmamız gerekiyor vesselam. Son zamanlarda dikkatimizi çeken bir husus var; Türkiye’miz kabuk değiştiriyor. Ancak bu kabuk, bizim bildiğimiz, tanıdığımız bir kabuk değil. Özün ne kadar Türk kaldığı tartışma götürür ama şunu söylemek mümkün: Türkiye ve Türk milleti, kendi iradesi dışında, kendisine yabancı bir kabukla çepeçevre kuşatılıyor.

Kuşatmayı her alanda görüyoruz. Adı Türk olan birtakım kuruluşlar, büyük adamlar, anlı şanlı günler, Türk kültürü dışında her türlü kültürü taşıyan bir taşıyıcı durumuna gelmiştir. Örnek mi istiyorsunuz? Almanya'da yapılan 3. Türk Günü Şenliği, konumuz açısından önemli bir gösterge olarak karşımızda duruyor.
22 Mayıs tarihinde, Berlin'de, tarihi Brandenburg kapısı önünde aralarında Almanların da bulunduğu yaklaşık yüz elli bin kişi 3. Türk Günü Şenliği için toplandı. Almanya'nın dört bir yanından, Hollanda'dan, Belçika'dan bu şenliğe katılanlar oldu. Tek kelimeyle özetlemek gerekirse, muhteşem bir kalabalık toplandı. Dışişleri yetkilileri, Türk kökenli milletvekilleri, Alman yetkililer, çok sayıda dernek temsilcisi, sanatçılar, sporcular.. şenliğe katıldılar. Önce yürüyüş yapıldı. Ardından sanatçıların konserleri dinlendi. İğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık. Çoluk çocuğuyla, kundaktaki bebeği ile oraya koşan Türkler, bir arada olmaktan, Türk Gücü'nü göstermekten büyük bir mutluluk duydular. Bütün güçleriyle Türk olduklarını, var olduklarını, Almanya'da kalıcı olduklarını haykırdılar. TRT, baştan beri bu şenliğe destek veren bir kuruluş olarak üzerine düşen görevi layıkıyla yaptı. Şenliğin tanıtımını ve reklamını yaptığı gibi, iki buçuk saat canlı olarak yayınladı. (Canlı yayınla ilgili eleştiriler konumuz dışı) İyi güzel..Bütün bunlar çok güzel. Güzel de.. İşin özüne baktığımız zaman, şenliğe katılanların umduklarını bulamadığını gördük. Çünkü beklediklerinin aksine bir program vardı. O meydana Türk kültürünü görmek için gelen Türkler de, Almanlar da hayal kırıklığı yaşadılar. Neden mi? Şenliği TRT İNT'ın yayınladığı programdan takip ettik. Programda Neşet Ertaş, Athena ve Sertap Erener'in konseri ve şenliği düzenleyenlerle, yetkililer ve sanatçılarla şöyleşiler vardı. Bu haliyle Türk Günü'nün dolu dolu geçtiğini düşünenler olabilir. Ama işin aslı öyle değil. Neşet Ertaş'dtn başlayalım: Neşet Usta'ya saygımız sonsuz, ama Türk kültürü neden sadece onunla sınırlandı? Sahneye çıkan kişi bizim çok sevilen bir virtiözümüz olsa bile Almanlara ne vermiştir? Türk Müziği sadece bu mu? Hani rengarenk sazlar, hani halk müziğinin ciğerdelen ezgileri, oyun havaları, sanatçıları, herkesi coşturacak halk oyunları, Türk Sanat Müziğinin güzel sesleri ve sazları nerede? Çıkan diğer sanatçıları ise bu şenliğin amacına hiç uymayacak isimler olarak zikretmeliyiz. Athena da, Sertap Erener de Türk müzik kültürünün kanaatimce en yoz halini sundular. Söyledikleri yabancı dildeki şarkıları bir yana bırakınız, Türkçe söyledikleri şarkılar ne derece Türk kültürü ile ilgilidir? Hangi gönül telini titretebilmişlerdir? Sertap Erener, pleybek okuduğu şarkıların aralarında boş yere ahaliyi canlandırmaya çalıştı. Hatta öyle gariplikler oldu ki, yabancı dildeki parçalarını halka mikrofon uzatarak tekrar ettirmeye kalktı. Tabii sonuç tam bir fiyasko. Skandaldan öte birşey. Bizim insanımız çok sabırlı ama bu kadar da değil. Şenliğe katılan Almanlar, herhalde boşu boşuna Türk kültürü ile ilgili birşeyler beklemişlerdir. Gençlere hitap ettik denilebilir; gençlerin böyle yoz bir müziği istediğini kim söylemiş? Türk müziğini gençler dinlemez, yaşlılar dinler diye kim uydurmuş? Zihinlere bu zehri kim akıtmış? Pekala gençler de türkülerle, şarkılarla coşabilir. Ama Türk şarkılarıyla. Melodisi, ritmi, sazı, sözü Türk olan şarkılarla. Binlerce insan, bir kaç şarkı dışında sessizce durumu protesto etti.
Halbuki böyle mi olmalıydı. Yüz binlerce kişi ortalığı yıkmalı, gönlünce doyasıya eğlenmeli, türküleri, şarkıları hep birlikte söylemeli, halaylar çekmeliydi. O gün oradan ayrılan insanların içinde muhteşem bir iz kalmalıydı. Koskoca bir topluluk boş yere o meydana toplandı, hiç bir şey alamadan oradan ayrıldı. Almanya'da para almadan bu konsere katılacak yüzlerce Türk müziği sanatçısı vardır. Onları şenlikte görmek isterdik. Göremedik. Onların yerine kimliği belirsiz DJ'ler, sanatçılar programa konulmuştu.
Bundan böyle Türk Günü Şenliklerinde her şeyi Türk olan etkinlikler, sanatçılar görmek istiyoruz. Halk-Sanat Müziği sanatçı ve topluluklarını, Halk Oyunları ekiplerini, dünya çapında Türk özüyle başarı kazananları, bilim adamlarını, sporcuları görmek istiyoruz. Elbette yabancı ülkenin sanatçıları da ölçülü bir şekilde bu şenlikte yer alabilir, ama bizim sanatçılarımızın çıkıp yabancı kültür borazanlığı yapmasının hiç bir anlamı olamaz. Bunun adı olsa olsa aptallıktır. Eurovizyonla birlikte, yanlış yanlışın üstüne bina ediliyor. Türk Müziğinin olması gereken yerde ecnebi, dönme müziği yer alıyor. Türk Günü'nde yabancı müzik söyleyen sanatçıların ne işi var? Bunlar, dünya çapında başarı kazanıyorlar ama ne adına ve kimin adına. Kim kazanıyor? Kim kaybediyor? Böyle böyle dışı Türk, içi kof, boş, yoz bir kültüre doğru milletimiz sürükleniyor. Bunu da devlet eliyle, millet eliyle yapıyor, yaptırıyorlar.
Sadece Berlin'deki 3. Türk Günü Şenliği değil. Türkiye ve Türkiye dışında Türk Kültürünü daha fazla yansıtması gereken ne kadar program varsa, hepsinde aynı sıkıntılar mevcut. Hepsinin muhtevasının gözden geçirilmesi gerekir. Devlet adına yapılan adı sanı büyük onlarca festival-şenlik vb. etkinlikler, belediyeler adına yapılanlar, özel kuruluşların yaptığı bu türden şenlik ve benzeri ne kadar etkinlik varsa, hepsi de şuna dikkat etmek zorundadır: Eğer adınız Türk ise, programın adında Türk varsa, mutlaka içinde de Türklerden, Türklükten bir şeyler olması gerekir. Türklükle hiçbir ilgisi olmayan, yoz, bizi anlatmaktan aciz birtakım etkinliklerin yapılması ve buralarda birtakım sanatçıların bizimle hiç ilgisi olmayan konserler vermesi bizim yanlış tanınmamıza sebep olmaktadır. Aksi takdirde kabuğu değişmiş bir Türkiye kaçınılmaz olur: Nevşehir'in bir köyünde yapılan kilise ayinleri dünyaya naklen yayınlanır. Mübadele topraklarında, azınlıklarla ilgili programlar çekilir, yayınlanır, mübadele edilenlerin geri getirilmesi çalışması tamamlanmak üzere olur, sizin milli televizyonlarınız bu işlere aracılık ve borazanlık eder de haberiniz olmaz.
Bu arada şunu da belirtmek istiyorum: Türkçü kuruluşların düzenledikleri toplantıların çoğunda sadece belli sanatçılara yer veriliyor. Bunlar fikren Türkçü olsalar da, yaptıkları müzik ve sanat adına Türk'ü bütün yönleriyle temsil etmede kifayetsiz kaldıkları sürece yapılan toplantılar amacına ulaşmaz, ulaşmıyor. Özgün müzik söyleyenler, marşa benzer şarkılar ve bozuk türkü söylemekten başka bir iş yapmamış olurlar.
Türk Milleti öyle kolay kolay özünü değiştirmez, kabuğunu da.. Amma böyle küçük gibi görünen, aslında çok önemli olan konulara Türkler olarak biz duyarsız kalmaya devam edersek, gördüğümüz her yanlışa hem kişi olarak, hem de sivil toplum kuruluşları olarak tepki göstermez isek ayağımızın altındaki toprak kayar gider. Bu topraklarda ayakta kalmak kolay değil. Eğer kıymetini bilmez, bana ne dersek sonuç hüsran olacaktır. Önümüzdeki bütün törenlere, toylara, düğünlere,toplantılara biraz da bu gözle bakıp,"İçinde Türklükten ne vardı? Kimin parasıyla yapıldı? Çocuklarımıza ne verdi? Hangi faydası var? Kime hizmet etti?" sorularını sormamız gerekiyor. Hepimiz sonsuza kadar bu topraklarda yaşamak istiyorsak küçük şeylere dikkat etmek zorundayız.
Gelecekteki mutlu güzel Türk Günleri ancak böyle dikkatler sonunda kendi mecrasına kavuşabilir diye düşünüyorum. Yeniden görüşünceye değin hoş vakit bulunuz.


aybarsfirat@yahoo.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002