Teröristleri özgür bırakın şehit yakınlarını hapse atın (!)
Eskiler, bir başka deyişle aksakallı diye hürmet ettiğimiz arif insanlar, anormal bir durumla karşılaştıklarında “Dünya tersine döndü” derlerdi. Bugünlerde yaşadığımız çarpıklıkları görseler, “Evren tersine döndü” derlerdi sanırım. Halkımız öyle bir noktaya getirildi ki, eğrileri düz, yalanları doğru, hilekârlık ve düzenbazlıkları da normal görmeye başladı. Eskiden doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlardı, şimdi ülkeden hatta dünyadan kovmak istiyorlar.
Geçmişte, marjinal ve uç olarak görüldüğü için milletvekili seçilmesi bile engellenen bu ülkenin başbakanı, Kıbrıs’ta “ver kurtula” karşı çıkanları ve milli menfaatleri savunanları “marjinal” olmakla suçluyor. Dün kendisine marjinal diyenlere ateş püskürüyordu, bugün kendisi “kendisinden farklı düşünenlere” marjinal diyor.
Eskiden IMF ve Dünya Bankası’nın adını anmak bile vatan hainliği ile eşdeğerdi. Şimdi IMF ve Dünya Bankası’na karşı çıkmak vatan hainliği oldu.
Eskiden PKK terörüne herkes lanet yağdırırdı. PKK’lı teröristler için tel’in mitingleri düzenlenir, PKK’lı teröristleri herkes bir kaşık suda boğacak gibiydi. Hatta halk, teröristbaşı Abdullah Öcalan’ı dilim dilim, lime lime doğramak isterdi. Şimdi PKK’ya ve teröre lanet okuyan şehit yakınları engelleniyor, miting düzenledikleri için yargılanıyor. Teröristbaşı Abdullah Öcalan ise İmralı’da el üstünde tutuluyor.
Teröristbaşının yandaşları Leyla Zana ve Hatip Dicle gibi eski DEP milletvekillerini (Milletvekili demeye dilim varmıyor, onlar asla ve asla Türk milletinin vekili olmadılar ve olamazlar) özgür bırakmak için kampanya düzenleniyor. Alel acele kanunlar çıkarılmaya çalışılıyor.
Daha da beteri sanki sömürge ülkesiymişiz gibi AB’nin üçüncü sınıf memurları, teröristbaşı ve yandaşlarını niçin serbest bırakmıyorsunuz diye Türkiye’yi suçluyor, utanmadan bir de fırçalıyorlar. Siyasi iktidar da “Aman efendim siz kusura bakmayın, biz bu işi de hallederiz” diye el pençe divan duruyor. Hadi siyasi iktidarı anladık… AKP iktidarını, yaptıklarından ve yapmaya hazırlandığı icraatlarından tanıyoruz, biliyoruz… Ama DEP’lilere özgürlük diye çırpınan bir kısım medyaya ve onların destekçisi bir kısım çevrelere ne oluyor?
Nasıl olur da, Leyla Zana serbest bırakılmadı diye bir İtalyan densizi, Türkiye’yi, Türk yargısını faşist olmakla suçlayabilir… Üstelik de, benim topraklarımda, atalarımın kanıyla suladıkları, canıyla kazandıkları benim topraklarımda… Yetmemiş gibi milletimin gözünün içine baka baka, Türk televizyonlarının önünde bunu yapıyor… AKP iktidarından bir Allah’ın kulu çıkıp da “Ne oluyor kardeşim, sen kimsin, benim ülkemde nasıl böyle konuşursun?” demiyor, diyemiyor…
Türkiye bağımsız bir devlet değil mi? Türkiye sömürge oldu da bizim haberimiz mi yok? Dedelerimiz, AB’nin üçüncü sınıf memurları Türkiye’ye emirler yağdırsın, kendini bilmez bir İtalyan Türk topraklarında, Türk milletine, Türk yargısına hakaret etsin diye mi savaştı?
Daha dün PKK terörüne karşı binlerce genci şehit vermedik mi? Şimdi kan döken teröristler masum oldu da, bu ülke için şehit olan binlerce genç mi suçlu oldu? Teröristleri özgür bırakalım da şehit yakınlarını mı hapse atalım?
Son günlerde yeni bir çarpıklığın daha hazırlığı yapılıyor. Anayasa değişikliği paketine bir madde eklemeye çalışıyorlar. Eğer bu değişikliği kabul ettirebilirlerse uluslararası antlaşmalar Türkiye’deki bütün kanunların ve Türk anayasasının üstünde olacak. Kanunlarda, hatta anayasada hüküm olsa bile, uluslararası antlaşmalar geçerli olacak. Türkiye topraklarında bile anayasamız ve kanunlarımız işlemeyecek, uluslararası antlaşmalar geçerli olacak.
Türkiye’nin yürütme yetkisini, yani hükümet etme görevini neredeyse AB, ABD, IMF ve Dünya Bankası’na devrettik. Yargımıza müdahale etmeye başladılar, işlerine gelmeyen kararlar çıkınca fırçalıyorlar. Şimdi de yasama yetkimizi elimizden almaya çalışıyorlar. Kimse de sesini çıkarmıyor. Hatta alkışlayanlar, karşı çıkanları “marjinal” olmakla suçlayanlar bile var.
Türkiye, kendi büyüklüğünün farkına varacak siyasi iktidarlara hasret kaldı. Allah sonumuzu hayretsin…