Bir suçlamadır almış başını gidiyor. En küçük sorun çıktığında bile mazeret hazır, “Ben demiştim ama, dinlemediler ki!”
Mertçe, yaptığı hatanın ardında duran yiğit insanları mumla arar hale geldik. Özür dilemek ise hak getire!
Toplum olarak nasıl bir felakete doğru sürüklendiğimizin farkında bile değiliz. Kaypak, kişiliksiz, egosuna kurban yürüyen cesetler halinde ortada dolanıp duruyoruz. Kişilik denilen şeyin manâsını bilen bile müzelik olmuş... “Zaman icabı deyip” acizliğimiz utanmadan söylüyoruz da, sahip olduğumuz kuvvettin damarlarımızdaki asil kanda olduğuna bile inanmıyoruz çoğumuz...
İşimize gelmediğinde dünyanın en aptal insanı oluvermek kolayımıza gelirken, menfaatimize dokunduklarında adeta aslan kesiliveriyoruz da, cinlere bile pabucunu ters giydirmiyor muyuz?
“Kendimize göre hakkımızı” ararken kırıp dökmeyi marifet addedip; işimize gelmediğinde dünyadan haberimiz yokmuş gibi bir poz takınıveriyoruz. Dilimizde ise yüzümüz bile kızarmadan yalan hazır, “Ben nereden bileyim, söylemedin ki!”
Oysa sen istersen bütün gün avazın çıktığı kadar haykır, kendini yırt, beyzadelerin mazereti hazır: “Ben bilmiyordum!”
Kardeşim sana vaktiyle söylenirken ön yargılarından kurtulup dinlemedin ki, bilesin!
Adeta kulakların sağır, gözlerin mühürlüydü!
***
Bütün gün kendi kendine konuş dur. “Kıbrıs millî davadır, Kıbrıs’ta verilen taviz, başkalarının kapısını aralar” diye.
Dinleyen kim?
Nasıl olsa paçaları sıkışınca televizyondan iki kahramanlık türküsü okuyup,”En büyük memet. Bizim memet” deyip bir daha, bir daha, bir daha ölmeye göndermeyecekler mi?
İş başa düşünce “aslan, kaplan” olan nazenin Türk gençleri; işlerine gelmedi mi, bir anda marjinal birkaç kişi, “kızılelma koalisyoncuları” olmuyor mu?
Burada istediğin kadar de ki: “Arkadaş, yol yakınken uyanın, bak bir Gümrük Birliği faciasından beri belimizi doğrultamıyoruz, daha ne belamızı aramaya Avrupa Birliği’ne üye olacağız diye, kendimizi alay konusu yapıyoruz? Taviz üstüne taviz veriyoruz” Duyan yok ki!
Nasıl olsa iş başa düşünce, “vatan, millet, Sakarya; şanlı Türk ordusu kahramanca can verir ama memleketi düşmana çiğnetmez değil mi?”
İyi de kardeşim, bu ordu konuşunca mı suç oluyor? Ölmeye tamam, ama hainleri fişleyince kötü...
Yok ya! Nerede bu yağma Hasan’ın böreği?
***
Neymiş, Azerbaycan’daki kardeşlerimiz “KKTC milletvekillerinin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde temsil edilsin diye formaliteden bir oylama yapılmış” da orada oy kullanmamışlar. Bak sen!
Arkadaş senin TBMM’den gönderdiğin vekilin bile oylamaya katılmıyor, sen neden bahsediyorsun?
Gönderdiğin vekil bile “Nasıl olsa kaybedecektik. Onun için kendime göre daha önemli gördüğüm bir toplantıya katıldım” diyor. Zaten memleket olarak kaybetmişliği kabul etmişiz. Hiç kaybetmek için maça çıkıp da galip gelen takım olur mu? Az fark yiyeyim diye maça çıkan tarihinin en büyük hezimetini alır ve alacaktır!
Sonra kalkmış iş bilmezliğin sebebiyle sana avuç açmış zavallılarla bile zaten düşman olmuşken yanında son kalan ana-baba bir kardeşlerini de suçluyorsun. Dünyada 11 sınır komşusu olup da hepsi ile de sorunlu başka bir ülke var mı? Dış politikaymış, pöh! Öyle bir mefhum bu memleketten gideli bayağı zaman oldu...
Ey millet uyanın!
Dış politikası olan insan proje üretir, kendisine dikte ettirilene “eyvallah” demez!
Azerbaycan Halk Cephesi Milletvekili iki gün sonra cevap veriyor “Karabağ konusunda güç durumda kalırdık, mecburen oylamaya katılmadık”
Bu cevap karşısında yüzünde gözü olan yerin dibine girer. Ama nerede? Medya, siyaset, elit üçgeni kumpası kurmuş hep bir ağızdan Azerbaycan’ı hain ilan ediyor.
10 sene evvel Halk Cephesi iktidardayken, Ermenilerin kuşattığı bir köydeki Azeri Türkü sivillerin tahliyesi için Ankara’dan helikopter istediklerinde; “Kızılordu karşımıza çıkar” deyip kesip atanlar ve Kafkaslarda yüz binlerce Türk’ün katledilmesine statüko uğruna göz yumanlar, şimdi hangi yüzle Azerbaycan Türk’ünü kınayabiliyorlar?
Bu milletin hafızası zayıf olabilir ama çok şükür ki hâlâ Türk gibi düşünebilen birkaç nev’i şahsına münhasır bu yurtta barınıyor!