Bütün olayları ve oluşları kucaklayan, borçlu ve dertlilerin çok iyi tanıdığı, sonsuzluğun derinliklerinden yükselen zamanın direkleri dimdik durmakta. Bu direklere dokunan dertliler hemen şifa bulmakta. En iyi hekim olduğuna dair bazı sözler ortalıkta dolaşmakta. Olay ve oluşları, olacakları kıyaslamaya kalkanlar, evrenin müziğini sevenler onun hakkında bazı bilgiler öğrenmekte. Zaman binasını ayakta tutan bu direkler, olay ve oluşlarda acele edenlerin üzerine yıkılmakta. Zaman değirmeni bu direklerin arasından akan sularla dönmekte. Böylece öğütmediği bir tek kendisi olmakta. Zaman değirmeni bütün boşlukları öğütmeye hala devam etmekde.
Zamanın direkleri dikildikleri gibi duruyor. Kendileri dışında her şey değiştiği halde, onlar değişmeden kalıyor. Değişen şeylerin ölümlerini oldukları yerden seyrediyorlar. Ölümsüzlük şerbetini içmişler. Zaman içindeki zamanı da bizzat yaşıyorlar. Zaman zamana, zamanı zamanda zamandan ne zaman ayrı kaldığını sorduğunda bu direklerin temelleri atılıp, dikilmeye başlanmıştı. O zamandan beri, ayakta duran bu direkleri sallamak isteyen de çıkmamıştı. Zamana meydan okuyanlar, zaman değirmeninde öğütülmüştü. Direkleri ise, pek az kişi yaklaşabilmişti. Çünkü onların evrendeki yeri pek belli değildi. Zamandan şikayet edenler, bu direklerin gölgelerini bile göremezdi. Zaman kendisine dost olacak birini aradığında, bu direklerde yükselen ve çiçek açan sarmaşıklar arasından bakar, gelip geçenleri alıcı gözle seyrederdi. Fakat kendisine uygun bir dost bulamadığından, kendi yarattığı akıntının içinde akmayı daha çok tercih etmişti. Zamana direnmek isteyenler, bu direklerin arasından geçmeye zorlandığından, herkes direnmekten vazgeçerdi. Zaman, zamanla yarışmak zorunda olduğunu ancak anlamıştı. Bu yarışı kendi kendisiyle, kendi için, kendi içinde yapacaktı. Bunun dışında hiçbir seçeneği yoktu. Zorunluluk ilkelerinin doğruluğunu direkler arasında gezerken uyguladığı kurallarla belirlemişti. Bu kuralların dışındaki koşullar, sonsuz derinliklere atılıp yok edilmişti.
Zaman canlıları çok sevdiğinden onlarla oynamaktan hoşlanırdı. Onları kendi kucağına alıp sevmek, onu mutlu ederdi. Kalp atışlarını ve nefeslerini duyduğu anda, onları hemen kucağına alıverirdi. Her canlı onun kucağında rahat ederdi. Kendi evinin direkleri arasından baktığında; akıllı insanların azlığına üzülüp dururdu. Çünkü onlar ona çok saygı gösterir, hürmet ederdi. Onları bu yüzden, çok iyi tanır ve onlarla sohbet etmek arzusu duyuyordu. Fakat onu yaptığında, kendi kendini yok edeceğini bildiğinden böyle bir davranışa asla teşebbüs etmezdi. Canlıların ömürleri onunla sona ererdi. Zamanın direkleri arasında gezinenler, nefesleri tükenince onun kolları arasına düşer, kendilerini isteyerek onun kucağına bırakıverirlerdi. Onları sessizlik içinde kollarına alır, rahat etmelerini sağlardı. Zaman böyle bir zamandı...
Daha sonra öyle bir zaman geldi ki, çetrefil sorunları daha da çetrefilleştirip çözümsüzlük hastalığına yakalananlar, zamanın direkleri arasındaki gölgeliklerde zaman harcamaya, serilemeye çalışır oldu. Kendini sorun zannettiren dert, keder ve üzüntülerle ömürlerini tüketenler, bu direkleri görünce korkar oldu. Direklerin uzunluğu, yüksekliği ve görüntüleri onları ürkütür oldu. Sorunlar karşısında sorgulama yapmadan, seçenek üretmeden, akıl yürütmelerini gerçek düşünce tohumu zannedenler ve çözüm olasılıklarını unutanlar üzerine direkler yıkılır oldu. Verdikleri kararlarda kesinlik duygusuna kapılıp, yanılgılarına inanmayanlar, direklere dokunduklarında çarpılır oldu. Dert aynasında sevinç görüntüleri arama sevdasına tutulanların iyimserliği, direklerin gölgelerinde kaybolup gider oldu. Keder kazanında pişip mutluluk sofrasına oturmak isteyenlerin aklı, direklere toslar oldu. Gelecek zaman denilen ordunun saldırılarını göğüsleyip yenme cesareti olmayanlar, geri dönüp kaçar oldu. Gerisin geri tabana kuvvet kaçanlar, direklerin gölgesinin dışına çıkamaz oldu. Savaşın sonucu hakkında yorum yaparak kahramanlık taslayanların ayakları direklere takılır oldu.
Yine şöyle bir zaman geldi ve zamanın sarmal direkleri sonsuzluğa doğru yükselmeye başladı. Sarmal direklerin tepesine ulaşanlar direğin sallandığını gördüler ve bunu evrenin her yerinde yaymaya çalıştılar. Fakat işin sırrını hiç bilmeden ve düşünmeden yapmışlardı. Bu sır zamanın direklerinin özünde gizlenmişti.
Sarmal direklerin tepesine çıkarken, vakit kaybettirici sözleri, zırvaları ve saçmalıkları yorunlayarak vakit geçirenler tepe taklak yere düşüyordu. Kimse onlara yaklaşamıyordu. Işi bilmeyenler başkalarının da bilemeyeceğini düşünerek direklerin çevresinde dönüp duruyordu. Herkesin farklı düşünebileceği onlara yabancı bir konuydu. Anlama ve kavrama düzeyini bir tarafa bırakıp sözlerdeki çirkinliği güzellik ve incelik sanıp kibarlık budalası olanların direklere yaklaşınca dilleri tutuluyordu. Zihnen aciz olanların vakit öldürmek için severek okuduğu kitaplar zaman değirmeninde öğütülüp “ işe yaramaz” diye çuvallanıp çöplüğe atılıyordu. Gerçekliği görüp anlamadan sarhoş zihinle ve bulanık bilinçle sağa sola dil uzatanlar aniden bayılma hastalığına tutuluyordu. Isteklerini yapıncaya kadar karşısındakini sık boğaz edenler bu sefer direğe tırmanmaları için dostlarına cesaret ve umut satmaya çalışıyordu. Vehimleri ve kuruntularıyla yaşadıkları halde eleştiri aşkıyla yanıp tutuştuklarını sananlar vakit öldürenler sofrasında karınlarını doyurup direklere doğru gösteri yürüyüşü yapmaya hazırlanıyorlardı. Vakit öldürme yarışmasını kazananlar başarılarını herkese anlatmak için yola dizilmişlerdi. Fakat direklere tırmanıp onları kimin sallayacağına bir türlü karar veremiyorlardı.
Böyle zamanlarda, şöyle zamanlarda , öyle zamanlarda... diye diye masakl anlatanların yaptıkları tasarımlar zamanın direkleri dibinde cansız kalıyorlardı. Ancak sözlerin genelliği yazma sebeplerinin özelliğini gerektirmediğinden bakışlarında şaşılık ve şaşkınlık belirtileri olanların bakış açılarını kontrol etmek amaç değildir. Zamanın direkleri arasında yürürken kimlik, kişilik, benlik ve bilincimize kirli, pis, sis ve kötü koku püskürtenleri, dil uzatanları gözden kaybetme hatasına düşülmemelidir. Keskin zekalı, güçlü bellekli,ince anlayışlı ve çabuk kavrayışlı düşmanlarımızı tanıtıcı rehberlere ihtiyacımız vardır.
Sorunlar arasında öncelikm hakkına sahip olanlara haklarını vermeyenler direkler arasında yuvarlanıp bataklığa düşerler. Sebeplerle sebep olanlar, koşullarla koşul olanlar arasındaki ilişkileri kurmadan aciz olanlar ve burunlarının doğrusuna gidenler direkler arasındaki ırmakta boğulup giderler. Belirli veya kesin olmayanları, belirli veya kesin kabul edenlerin düşünce dürüstlüklerini sorgulamaktan kaçanların gözleri kör olduğundan direklere çarpıp yere düşerler. Kesinlikli veya olasılıklı, yeri ve zamanı belli olmayan belirsiz konular arasında bağlayıcılık ilişkilerinin sağlamlığına dikkat etmeden hareket edenler zaman direğinde can vermektedirler. Emir ve yasaklardaki bağlayıcı yaptırımları ortadan kaldırmak isteyenler direkleri de birbirine karıştırmakta ve mevcut düzeni yeniden kurdularını sanmaktadırlar.
Zamanın direkleri arasında bulunduğumuz sırada kirli sislere bulaştırılmak istenen milli bilinç ve vicdanımızı çekip alarak temizlemek ihtiyacı duyduk. Milli bilinç ve vicdanımızı sarsıp silkeleyerek uyandıracak perde perde açılp çınlayan toplumsal seslenişlere ihtiyacımız olduğunu anladık. Milli bilincimizin vicdan terazisiyle kurduğu ilişkilerdeki niyetlerin halis olduğunu gördük kirli sislere bulandırılmak istenen bilinçlerde vicdanları ürpertecek niyetler bulunduğunu üzüntüyle tespit ettik. Dumanlı, uykulu gözlerle ve uyuşuk bilinçle aynaya bakan milli vicdanın tepkisizleştiğini farkettik. Hatta alaycı kahkaha ve gülüşlerin niyetlerini anladığımızda öfkelendik. Milli bilinç ve vicdanımızın uyandırılarak kendi amaçlarıyla ilgili düşüncelerini bir kenara çekerek kulaklarını çekmesini ve sorgulama alışkanlığı kazandırılması konusunda görüş birliğine vardık.
Milli bilinç ve vicdanımız kendi içinde gizlenmiş gül fidanını suladığı taktirde bütün çıkmazlarden kurtulabilir. Bunun için milli kültürümüzü hırpalayıp zamanın direkleri arasında temellerini yıkmak isteyenlere ödün vermemesi gerekir. Bilgi çağının bilgi çığları altında kalıp uçurumlara düşmemesi için tanlış bilgileri doğrulama çabasından mutlaka vazgeçmesi gerektiği onun belleğine iyice kazınmalıdır. Eksik bilgiler tamamlanabilir fakat yanlış bilginin tamamlanmaya çalışılması saçmalığın daniskasıdır. Milli kültürümüz kurnazlık külahı giymiş kültürlerle olan ilişkilerinde kafasına tokmak gibi inen sözlerle ve davranışlarla kendisine getirilmelidir. Bencillik ve çıkar beşiğinde yatırılıp büyütülmüş bebeklerden iyilik beklememesi konusunda kulağına kar suyu kaçırılmalıdır. Bilgi gölgelerini taşlayanlarla bilgi fidanlarını sulayanları görüp ayırabilmesi için mutlaka göz doktoruna muayene ettirilmesi gerekmektedir. Çünkü milli bilinç ve vicdanımızın içeriği ve niteliği zaman direklerini sarsıp sallayabilecek güce sahiptir. Yeter ki kendine güvenebilsin.