Kasım 2008

Ö T E S İ

 

4.12.2024 



Gerçek

 
Özdemir Özsoy

Ne değiştiğini görelim


Yıllar önce bir yazar, gazetesinde “Sülün Osman şimdi yaşasaydı, şeytana pabucu ters giydiren şu ustalar arasında ancak çırak olarak kalır, peştamal bile kuşanamazdı” diye yakınıyordu. Yine o günlerde bir başka yazar “Vurguncularla mücadele yoksa devlet onlara, resmen namussuzluk primi veriyor demektir. Vurguncunun, gümrük ve vergi kaçakçısının, nüfuz suistimalcisinin düğününe, yemeğine katılmak dahi aynıyla o şahıs gibi olmaktır.” diye sesleniyordu.

Aynı tarihte “Bir KİT’in başına batık bir bankerin getirildiğini, bir bakanın halasını o güne kadar hiç prim ödemediği emekli sandığından maaş alabilmesi için bir devlet dairesine atadığını, Vakıflar Bankası Genel Müdürünün 20 yerden maaş aldığını” yazanlar vardı.
Çok değil, on yıl kadar önce bunlar yazıldığında bizlerde saf saf “karanlık iyice çöktüğü zaman bu iş nasıl başladıydı diye düşünenler olacak. O zaman vizyon sahibi olmanın, köşeyi dönmenin, yükselen değerlerin, globalleşmenin ardında ne dolaplar döndüğünü, ne pislikler saklandığını anlayacaklar ama atı alan haramiler de Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacak” diye sızlanıyorduk.
Kanunların, ensesi kalın olana işlemediğine işaret ederek “Devlet madem ki toplumun varlığı, bağımsız ve hür yaşaması için gereklidir. O halde hiçbir zaman ve hiçbir şekilde yıpratılmamalı, ona olan güven sarsılmamalıdır. Fert ile devlet arasındaki uzlaşmayı sağlayan âdil bir hukuk düzeni kurulmalıdır. Devletçilikten uzaklaşma bahasına belirli şahıs ve zümrelerin çıkarı için işleyen bir düzen düşünülemez.” Diyorduk.
Yıllar hızla gelip geçti. Adı geçen o sinsi hastalıklar ekonomiyi içinden çıkılmaz hale getirdiği gibi sosyal yapımızda da onulmaz yaralar açtı. O zamanlar hemen herkes değişimden bahsediyordu. Ama neyi nasıl değiştirecek, kim değiştirecek bunu da bilen yoktu. Kimisi değişimin, ileride bir istikrara kavuşmak için gerekli olduğunu, o yüzden değişim istediğini ileri sürüyor kimi de istikrarın sürekli ve düzenli değişimden ibaret olduğunu düşünüyordu.
Her köşebaşında bir engel ile karşılaşan, her aşamada önüne yeni bir problem çıkarılan halkımız gün geçtikçe umudunu yitiriyor, günlük sıkıntılardan bunaldığı için ne ile, nasıl savaşacağını bilemez hale geliyor ve yoğun politik manevraların etkisiyle kendisini maddi ve manevi yönden çıplak bırakanların yanında yer alabiliyordu.
Bu arada Türkiye, gelir dağılımı en bozuk 10 ülkeden biri oluyor, ürettiği mal ve hizmetlerin değeri 5 milyon nüfuslu Norveç’inkinin altına düşüyor ama birileri çıkıp sihirli bir değnek ile bu işlerin bir çırpıda halledilebileceğini rahatça söyleyebiliyorlardı.
ÇİTOSAN dahil çimento fabrikaları gerçek değerinin %60’ının altında satılıyor, BOĞAZİÇİ Hava Taşımacılığı 7 milyon dolara Air Lingus’a devredilebiliyordu. O tarihte bankada 6 milyon doları ve depolarında 4 milyon dolar değerinde yedek parça olduğu biliniyordu.
TELETAŞ, USAŞ gibi kurumların yabancı sermayeye blok halinde satışları büyük bir beceri gibi gösteriliyordu.
Özelleştirmede “verimliliğin artışı” temel ilke olarak alınması gerekirken bir an önce verip kurtulmak zihniyeti hâkim oluyordu.
Bütün bunları hatırlatışımızın sebebi, son zamanlarda yolsuzlukların, özellikle banka hortumcularının üzerine gidildiği gibi bir izlenim uyandırılmasıdır. Bu işin planlı, programlı bir şekilde ve hiçbir baskıya aldırmadan yapılması halinde bütün dürüst vatandaşların desteğini alacağından şüphe yoktur. Ancak iyi niyetli beklentilere rağmen basit politika hesaplarına alet edildiği görülürse büyük bir hayal kırıklığı yaratır. Belli kişi ve şirketlerin üzerine gidip aynı suçu işleyen diğerlerinin görmezlikten gelinmesi daha da adaletsizliğe sebep olabilir.
Bir de “Geciken adalet, adaletsizliktir” deyiminde belirtildiği gibi bu konuları sürüncemede bırakmayıp zamanında sonuçlandırma hususunda son derece titiz davranılmalıdır.
Milletin hakkını vurgunculardan tahsil edemeyip bunun ceremesini vatandaşlara çektirme yanlışından kaçınılmalıdır.
Bundan böyle yazılarımızda neyin yanlış olduğundan çok nasıl olması gerektiğini belirtmeye çalışacağız.
Böylece tarihteki diğer devletlerimizin çöküşünün asıl nedenlerini gözönüne koyarak ülkemizde ve dünyada kurulması kaçınılmaz olan gerçek “Yeni Dünya Düzeni”nin esaslarını belirleme gayreti içinde olacağız.



ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002