Şahin Beğ’in torunları o güzel insanlar, hemşehrileri Necdet Yaşar üstadımız için Kadıköy’de bir gece düzenlemişler. Duyduklarımıza göre, o gece baştan sona bir güzellikler güldestesi olarak devam etmiş. Aynı akşam aynı saatlerde Süleymaniye’de Dârüzziyâfe’de de Ufuk Ötesi’nin “3’üncü Yaşa Merhaba” gecesi vardı. İnanınız o gece gönlümün yarısı Kadıköy’de, öteki yarısı da Dârüzziyâfe’de idi. İki arada bir derede kalmak denilen şey acaba bu mudur?.. Kuran’ı yüzünden bile okuyamayan zıpçıktı şıhlardan birine başvursaydım, onlar da himmet buyurup nefes etselerdi, acaba tayy-ı mekân edebilir, bu sıkıntıdan kurtulabilir miydim?.. Gazetenin en ak sakalı olduğumdan ötürü Süleymaniye’ye müteveccihen yola revân oldum.
Gök mavi, başak sarışın...
Tadı, ne güzel barışın!
Fakat senin on savaşa
Değer, ey yurt, bir karışın!
Arif Nihat Asya
*
Necdet Yaşar, Tamburî Cemil Beğ’den sonra gelen en büyük tambur sanatkârı olarak kabul edilmektedir. Sanatının görkemi kadar, nezaketiyle, kibarlığıyla da hayranlıklar uyandırır. O gece çekilen telgraflardan biri de bize gönderilmiş. İmzası saklı kalmak kaydıyla yayımlıyoruz; hem de zevkle, şerefle, onurla, kıvançla, gururla. Necdet Yaşar üstadımız için bu tür daha nice toplantılar yapıldığını görmek kısmet olur inşallah…
“Tebrik
Hüzzam ile perişan gönüllerde Ferahfeza olan, Sûznâk ile yanan Uşşak’ı Şevkefza, dil-i bî-Nevâ’yı Ferahnâk eyleyen, küffar üzre Darbıfetih açan, Devr-i Tûran ile ilerleyen, Sabâ’da Zemzeme gösteren, sanat dünyasının Evc-i bâlâsından ses veren, Maye’si Tahir, muhabbeti zahir, her taksimi bir Neveser olan, Türk musikisinin Hisar’larından Necdet Yaşar üstadımıza kabulü Muhayyer olan tebriklerimi, saygılarımı sunar; Şahin Beğ’in vefakâr torunlarına da selâmlar ederim.”
18.4.2004
Akıl hastalarının
müzikle tedavisi
“Avrupa’da akıl hastaları daha 19’uncu yüzyıla değin ‘şeytanla işbirliği yapmış zavallılar’ olarak diri diri yakılırken,1488’de Edirne Bayezid Külliyesi Şifahanesi (Üniversite hastahanesi)’nde akıl ve ruh hastaları lâle, sümbül, karanfil, reyhan, şebboy, yasemin kokuları; keklik, sülün, güvercin, ördek, bülbül, üveyik etleri ve 10 müzisyenin icra ettiği Rast, Dügâh, Segâh, Bûselik, Zengûle ve Sûznâk makamlarından eserlerle tedavi ediliyordu.”
Bestekâr, ud virtüözü, hatip, yazar, mimar rahmetli Cinuçen Tanrıkorur, bunları anlattıktan sonra soruyor:
-- Bunu yaptıran nasıl bir medeniyettir, nasıl bir kültürdür, nasıl bir insan sevgisidir?..
Çocuklara seviyeli
bir müzik kültürü
Cinuçen Tanrıkorur, ‘çocuklar ve müzik eğitimi’ konusunda da şunları söylüyor:
“Bırakalım bu ‘teksesli müzik çağ gerisidir’, ‘çoksesli müzik evrenseldir’, ‘çocuğun gırtlağı alaturkaya dönmez’ gibi kargaları güldürecek yutturmacalarla birbirimizi kandırmayı da, Türk çocuğuna müzik yoluyla insan sevgisi, vatan sevgisi, bayrak sevgisi, aile-millet-tarih şuuru, Atatürkçülük ideolojisi, şefkat, merhamet, saygı, sabır, metanet, çalışkanlık gibi yüksek duygular nasıl aşılanabilir, Türk milletine saplantısız, önyargısız, ciddî ve seviyeli bir genel müzik kültürü nasıl verilebilir, onu konuşalım!” (Cinuçen Tanrıkorur, Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler, Ötüken Neşriyat, 0212/ 251 03 51)
Namık Kemalleyin
Sam Amca’yı etekleriz
Tırilyonları bekleriz
Yalana yalan ekleriz
“Ne utanmaz köpekleriz”