Kasım 2008

Ö T E S İ

 

3.12.2024 



Göğe Merdiven

 
Aybars Fırat

Bağımsızlık için tarım


Değerli okuyucularım. Bugün izninizle köşemi, hayati önem verdiğim bir konuda Sadun Gürkan SÖZEN Beyden aldığım çok değerli bir makaleye ayırmak istiyorum; "Türkiye tarımsal üretim alanında, kendine yetebilen birkaç ülkeden birisidir" yıllarca bu sözle gurur duyduk, şimdilerde ise avutuluyoruz... Bir zamanlar Türkiye gerçekten de, toprakları üzerindeki tarımsal üretimiyle insanını besleyebilen, tatmin edici olmamakla birlikte ihracat da yapan bir ülkeydi...

Coğrafi konumun, iklim özelliklerinin, geniş ve verimli toprakların sağladığı bu avantajı yitirdik. Aslında pek çok tarım ürününü ihraç ediyor tarımsal alanda pek çok çalışmalar yapıp ilerleme sağlıyor görünüyoruz. Evet, maalesef bu sadece görüntüden ibaret. En temel, aynı zamanda stratejik bir ürün olan buğdayı bile, yeri geldiğinde ithal etmek zorunda kalan bir ülke artık Türkiyemiz... İthal ettiğimiz ürünlere her yıl yenileri ekleniyor üstelik...
Çeşitli dönemlerde idareyi eline alan hükümetler hep yanlış politikalar uyguladılar. Tarımla uğraşan geniş kitleleri sadece ve sadece, ciddi oy potansiyeli olan insan topluluğu, olarak gördüler. Bu görüş doğrultusunda ortaya koydukları tarım politikaları, ki aslında bu bir politikasızlıktı, çözümden ziyade daha fazla oy alabilmek için uygulanmaya çalışılan çeşitli desteklemelerden ve o günü kurtarmaya yönelik çalışmalardan başka bir şey değildi. Elimizdekinin kıymetini bilemedik. Aslında hızla değişen dünya düzenini anlayıp iyi süzemedik. Ancak mevcut potansiyelimizin farkında olanlar var elbette. Bunlar; dünya ve bölge liderliği için silahsız savaş yöntemlerini yürüten ülkeler. Açtıkları önemli cephelerden birisi de Türkiye.
Ülkemizde yaşanan ciddi çarpışmaların bir kısmı da tarım alanında oluyor bugün. Neredeyse hiçbirimiz bunun farkında değiliz ancak ve ne acıdır ki tarım cephesinde, bırakın ilerlemeyi hep savunmadayız, direnmeye çalışıyoruz. Tutunmamızı sağlayan da bir avuç duyarlı insan. Bugünün dünyasını anlayabilen, geçmişte Türk Milleti'nin yaşadıklarından çıkardıkları derslerle geleceğe ışık tutmaya çalışan bir avuç insan... Pamuk, tütün, pirinç, soya, zeytin gibi ürünler ülkemizin başlıca stratejik ya da öyle olma potansiyeline sahip ürünleri. Ama bir türlü mevcut potansiyelimizi yeteri kadar kullanamıyoruz. Kullandırmıyorlar.
İşte çarpıcı iki örnek: Ülkemiz çeltik üretimi için çok uygun iklim özelliklerine ve toprak yapısına sahip. Üstelik çiftçimizin birim alandan ürettiği çeltik, dünya ülkeleri ortalamasının neredeyse iki katı civarında. Yani tüketimimizi rahatlıkla karşılamanın yanında, ihracatını yaparak önemli gelir elde edebileceğimiz bir ürün pirinç. Peki biz ne yapıyoruz? Tükettiğimiz pirincin %60'ını yurtdışından ithal ediyoruz. Mısır, Avustralya, İtalya gibi ülkelerden de pirinç satın alıyoruz ama bu konuda aslan payı ABD'nin. Üstelik toplam ithalatımızın 4'te 3'ünü bu ülkeden yapıyoruz... Yani her yıl milyonlarca doların yurtdışına harcanması için bir yol daha bulmuşuz! Daha doğrusu bu yola sevk edilmişiz.
İkincisi ise daha çarpıcı, bizce üzerinde çokça kafa yorulması gereken bir örnek... Soyayı duymayanımız yoktur. peki ne kadar önemli bir bitkisel ürün olduğunu biliyor muyuz? Konunun uzmanları soyayı, bir ülkenin kaderini bile değiştirebilecek önemli bir bitki olarak tanımlıyor. Soya, yüksek oranda yağ ve protein içeriyor. Öyle ki, içerdiği protein oranıyla, maliyeti yüksek olan ve geniş kitlelere ulaşamayan ete alternatif olarak düşünülebilecek tek bitkisel ürün. Yani soyanın değerlendirilmesi toplumun daha sağlıklı beslenmesinde önemli rol oynayabilir. Ülkemizin bitkisel yağ ihtiyacının önemli bir kısmını da soyadan sağlayabiliriz aslında. Bu kadar değil elbette. Küspesi de ayrı bir değer soyanın. Soya küspesinin yem olarak kullanıldığı işletmelerde ciddi boyutlarda verim artışı gözleniyor.
Ülkemiz hayvancılığının da dar boğazda olduğunu göz önünde bulundurursak, önemli girdilerden olan yemin ucuza sağlanması, üstelik daha besleyici olmasının önemi çıkacaktır açığa... Daha bitmedi; soyanın açacağı ufuk tarımsal ürün olmanın ötesine de ulaşıyor. Bugün dünyanın pek çok yerinde soya 250 civarında endüstriyel ürünün elde edilmesinde de kullanılıyor. Sabundan ilaca, gübreden kartona, kozmetikten kumaş boyasına ve daha pek çok üründe soyadan şu veya bu şekilde faydalanılıyor. Yetiştirilme şartlarının kolaylığı, hastalıklara karşı direnci çiftçimiz için alternatif ürün yapıyor soyayı. Yani bu yolla ek gelir kapısı açılabiliyor sıkıntı içindeki çiftçimize...
Bunun farkında olan çiftçimiz bir dönem soya üretimine yönelmiş. 1980'den bu yana tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de soya tarımı artmış. Hızlı bir yükseliş seyri izleyen soya üretimimiz 80'li yılların ikinci yarısında yılda 250 bin ton seviyesine ulaşmış. Ama bu yıldan sonra, düşündürücü şekilde, yine yükseldiği hızla düşmüş soya üretimimiz. Bugün ise 30 ila 40 bin ton civarında soya üretiyoruz. Peki açığımız? İşte onu da ithalatla karşılıyoruz. Üreteceğimiz soya ile rahatlıkla karşılayabileceğimiz çeşitli ihtiyaçlarımız için yılda 1 milyar doları başka ülkelere ödüyoruz. Dünyanın en büyük soya üreticisi ve ihracatçısı olan ABD'nin silah satışından kazandığı paranın daha fazlasını bu bitkiden sağladığı söyleniyor. Bunun için de ciddi bir strateji güdüyor, konunun üzerine önemle eğiliyorlar. Göstergesi ise ülkemizde, İstanbul'da iki şubesi olan Amerikan Soya Derneği. Bu derneğin Ortadoğu'ya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'ne açılan bir kapı olan, üstelik tüm imkanlarına rağmen kendi ihtiyacını bile karşılayamayan Ülkemizde faaliyet göstermesi sadece bir tesadüf eseri olabilir mi acaba? Pirinç ve soyanın dikkat çekici iki örnek olduğunu düşünüyoruz. Tabi ki bu örneklerin sayısını arttırabiliriz de. Türkiye Tarımsal üretim anlamında kendine yetebilen bir ülke değil artık. Giderek de üretmekten çok tüketen bir toplum oluyoruz. Her geçen gün başka ülkelere olan bağımlılığımız artıyor. İnsanın temel fizyolojik ihtiyacı besin. Onu sağlayan tarım sektörü de diğer sektörlerin aksine tüm toplumu ilgilendirir. Bu açıdan tarım, stratejik öneme sahiptir aslında. Bir ülkenin gelişimi, bağımsızlığı sağlıklı bireylerle mümkün olur. Sağlıklı bireyin olmazsa olmaz koşulu da iyi beslenmedir.
Gelişmiş ülkeler üstün teknolojileri ile, tarımsal ürünlerin genleriyle bile istedikleri gibi oynayabiliyorlar. Buradan hareketle; tarımı bitirilmiş, bu konuda tamamen dışarı bağımlı bir ülkenin gelecek nesillerinin gelişimi, gıda yoluyla belirlenip etkilenebilir. Bu bugün bir hayal, peki yarın????
Sadun Gürkan SÖZEN Yeniden görüşünceye değin hoşvakt olunuz.


aybarsfirat@yahoo.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002