Kıbrıs’ta tarihi bir dönemece girildi. Ancak halkın büyük çoğunluğu Kıbrıs Türkleri’nin götürülmek istendiği felâketin farkında değil. Bir kısım medyaya ve iktidar yandaşlarına bakılırsa Kıbrıs’ta tarihi bir başarı kazanıldı. Sanki işgal kuvvetlerini yurttan kovduk, Kurtuluş Savaşı’ndan bile büyük başarı kazandık Kıbrıs’ta. Öyle bir hava estiriliyor.
Ancak gerçek tam aksi… Kıbrıs’ta hezimetin sonuna geliniyor. Kıbrıs Türkleri’nin ve Türkiye’nin başına örülmek istenen felâket çorabının son düğümleri atılıyor. Başımıza çuval geçirildiğinde felâketin boyutlarını fark edeceğiz, ama inşallah geç kalmayız. Çünkü hiç kimse Kıbrıs’ta olup bitenden haberdar değil. Aksine toplum yanlış bilgilendiriliyor. Kıbrıs davasının yılmaz savunucusu ve Türk dünyasının yaşayan en büyük lideri Rauf Denktaş’a büyük bir tuzak hazırlandı. Bu çirkin tuzağa da maalesef içimizdekiler destek oluyor.
Geçenlerde, benim, Kıbrıs’ta asla taviz verilmesini istemediğimi bilen biri, “Bak, sen yapamazlar diyordun ama AKP iktidarı Kıbrıs sorununu da çözdü” dedi. Ben de Annan’ın Kıbrıs Türkleri’nin egemenliğini yok eden bilmem kaçıncı plânına atıfta bulunarak, “Kıbrıs’ı verdikten sonra tabii ki sorun kalmaz” karşılığını verdim. “Sen boşver bunları, Denktaş koltuğunu kaybetmemek için Kıbrıs sorununun çözülmesini istemiyor” demez mi? Beynimden vurulmuşa döndüm.
Meğer olayın boyutu farklıymış. “Çözümsüzlük çözüm değildir” diye ahkâm kesen iktidar ve yandaşları ile “Ver kurtulcular”, “Denktaş koltuğunu kaybetmemek için çözüm istemiyor, Denktaş’ın tek derdi koltuğunu korumak” diye çoktan çirkin tuzaklarını uygulamaya koymuşlar bile… Adım gibi eminim ki, yıllarını bu davaya adamış, kurt diplomat Denktaş, bu tuzağı de bertaraf edecektir. Ancak böyle bir çirkinliğin yaşanması utanç verici…
Şu açıkça bilinmeli ki, Denktaş eğer koltuğu korumak derdinde olsaydı, bundan önce Rumların hazırladığı bir plâna evet derdi ve ölene kadar kendisine sağlam bir koltuk bulurdu. Üstelik bütün dünya bu hareketinden dolayı Denktaş’ı alkışlardı. Hatta birkaç istisna dışında sadece kendilerine hizmet edenlere verdikleri Nobel Barış Ödülünü bile Denktaş’ın eline tutuştururlardı.
Denktaş bunu yapmadı. Daha meşakkatli olanı, Türk milletine hizmeti ve Kıbrıs Türkleri’nin haklı davasını omuzlamayı tercih etti. Birileri Rauf Denktaş’ın Türk dünyasında yaşayan en büyük lider olmasını ve ilkelerinden, haklı davasından asla taviz vermemesini hazmedemiyor olacak ki, böyle çirkin dedikodular yaymaya başladı.
Kıbrıs’ta gelinen son noktayı başarı diye sunanlar ve Denktaş’ı uzlaşmaz olmakla suçlayanlar, son Annan plânının bütün ayrıntılarını tek tek millete anlatsınlar. Hem Türkiye’de, hem de Kıbrıs’ta… Çok değil, en fazla 20 yıl sonra, hatta belki de 10 yıl sonra Kıbrıs’ta bir tek Türk varlığı kalmayacağını açık açık söylesinler.
Kıbrıs’ta Türk askeri istemeyenler ve Türkler’in güvenliğini Birleşmiş Milletler barış gücüne havale edenler, dün Kosova’da ve Bosna’da olanları ne çabuk unuttular. BM barış gücü Sırpların, Bosna’da katliam yapmasına seyirci kalmadı mı?
O kadar uzağa gitmeye de gerek yok. Bugün Irak’ta yaşananlara baksınlar. Türkmenler’e yapılan katliamlara niçin koalisyon güçleri engel olmuyor? Niçin koalisyon güçleri Türkmen katliamına seyirci kalıyor, hatta destek oluyor ve katliamı körüklüyor? Yarın aynı şeyler Kıbrıs’ta olursa bunu kim engelleyecek? Dün kim engel olmuştu ki…
Kıbrıs’taki seçim öncesinde Rum ağzıyla propaganda yapan, fikri de, zikri de herkes tarafından çok iyi bilinen şimdiki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı Mehmet Ali Talat bile bu plâna hemen evet diyemediyse, felâketin boyutlarını siz düşünün…
Sinek küçük de olsa mide bulandırır ama midesi sağlam olanlara bütün sinekler vız gelir. Hiç kimse Türk milletini, kendi bozuk midelerine benzetmesin. Denktaş’ı kıskanacağınıza, Denktaş’ı örnek alın ve O’nun gibi olmaya çalışın. Mideniz sağlamsa tabii…