2002 ve 2003 yılları esnasında yazmış olduğumuz bazı yazılar ile bu yazılardaki görüşlerimizin sağlamasını günümüz sürecinde yapmaya çalışacağız. Bu sağlama sırasında, o yazılardan aktarmalar yapacağız. Buna göre, günümüzde R.T. Erdoğan tarafından telaffuz edilen (BOP) Büyük Ortadoğu Purojesi ile ilgili görüşler, yaklaşımlar ve hedefler üzerine de, düşünceler üreteceğiz...Nedir BOP? Kime ya da kimlere ne faydası olacaktır? Kim ve hangi güç mensupları tarafından gündeme taşınmak istenmektedir? Bu güçler, niçin BOP sürecine girmişlerdir? Temel amaçları ve hedefleri nedir?
Aslında BOP, Anglo-Sakson-Yahudi ittifakını, sosyo-ekonomik açıdan bir çeşit güvenlik sıtratejisiyle Ortadoğu ve Kafkasya’da rahatıp, sömürüsünü devam ettirme anlayışıdır...Buna göre, en önce İsrail devleti rahatlatılmak istenmektedir. BOP ile oluşacak ya da oluşturulacak olan kukla Kürt ve Arap devleti ya da devletleri, İsrail’in bayrağındaki hedeflerine ulaşmasını sağlamaya gayret göstereceklerdir...İsrail devletinin bayrağındaki birbirine paralel iki mavi çizgiden bir tanesi; Nil nehrini, diğer mavi çizgi de Fırat nehrini ihtiva eder. Buna göre, aradaki bölge, yani malum yıldızlarının gösterildiği bölge ise, olması hedeflenen ideallerindeki Yahudi topraklarıdır!
Günümüzde İsrail’in rahatlaması, nasıl olacaktır? Bu rahatlama, bölgedeki yeniden çizilmeye çalışılan devlet oluşumları ve sınırlarıyla sağlanmayla çalışılmaktadır. Bölgedeki oluşması istenilen Arap devleti ya da devletlerinin, Ürdün ve Mısır gibi dişleri sökülmüş, büyük kediler şeklinde olması hedeflenmektedir. Oluşturulması istenilen Kürt devleti ise, hem Türklere, hem de Araplara baskı unsuru yapılacaktır... İşin ta başından beridir, kontrol ettiği PKK hareketini, şimdilerde bitirmeye doğru giden Anglo-Sakson-Yahudi iitifakı, Abdullah Öcalan’ı 1999’da teslim ederek, esas oğlanlar olarak bölgede yetiştirdiği Barzani ve Talabani’nin önünü açmağa ve Türkiye’yi susmağa zorlamıştır. Anglo-Sakson-Yahudi ittifakı ve uzantıları, şimdi de PKK’yı yasal zemine çekmeye çalışmakta ve PKK’lı teröristlere aflar çıkartmakta ve Osman Öcalan ile şürekasını dahi, pasif hale getirme sürecine girmiştir.
Buna göre, Türkiye’nin bölge için çizdiği sadece güvenliğe yönelik Irak politikası, iflas etme sürecine girmiştir. Türkiye’nin dışişleri, yıllardır malum ittifak gölgesi ve baskısı yüzünden, erkekçesine Musul-Kerkük konusunda, bölge ile ilgili taleplerini, tarihsel ve Türk/Türkmen kartına yönelik işleyememiştir. Bu yüzden de, bölgedeki güncel yapılanmalar adına, Türkiye’yi zor günler beklemektedir. Bazı PKK teröristlerinin, silah bıraktırılması sonucunda, bölge güvenliği hususunda, Kuzey Irak’taki ajan güçlere karşı tavır alma noktası kalacak mıdır? Bu durumun oluşumu içindeki, Anglo-Sakson-Yahudi ittifak güçleri, al işte terör, terör diyordun bitti dediklerinde, Irak konusunda Türkiye başka ne görüşler ileri sürebilecektir? Barzani’ni ve Talabani’nin devletleşme çabası karşısında ise, Türkiye’nin dış politika üreten güçlerinin, kırmızı veya başka bir renk tonunun kalıp kalmadığı da meçhuldür...Elimizde, yıllarca uygulanan yanlış ve de yanlandırılmış dış politikanın dayanılabilecek tek noktası var mıdır? Yoksa, bu bölge adına acil olarak, yeni bir anlayışın çizgisi mi çizilmelidir? Bize göre, en sağlıklı yol, Türkmen kartıdır. Fakat, ne yazık ki o konudaki bahanede, sadece Türkmenlerin güvenliği şeklinde kalmıştır. Malum güçler, bu güvenliği de sağlayacaklarını söylediklerinde, Türkiye’nin elinde ne bahanesi kalacaktır? Çok merak ediyorum...Siz geçmişin ve de günümüzün bürokratları, yöneticileri, bu ülkenin paralarını utanmadan yediniz; ve bu ülke bu hale düştü, fakat kimse suçunun cezasını çekmedi ve de çekmiyor, kimse kimseye hesap sormuyor/soramıyor, niçin? Olacak iş mi bu? Şimdi yazdıklarımızın sağlamasını yapmaya başlayalım...
(BOP) SÜRECİ ÖNCESİNDE TÜRKLERİN DIŞLANMASI
2003 Şubatında, şunları yazmıştık:
“Amerikalıların bölgedeki petrolün kontrolünün, Türklerin eline geçmemesi adına, uzun vadede hedeflediği politikanın sonucu olarak, ürettiği Saddam fobisinin bir devri aynine daha getirildik... Aslında, coğrafyanın doğrusal gereğini bilmeleri ve bölgenin kalıcı huzuru açısından yapmaları gereken, bölgedeki Türk gücünü ve potansiyel birikimini dikkate alarak hareket etmeleriydi...Oysa onlar, İngilizlerin güneş batmayan ülke konumunda olduğu dönemlerden başlayarak, her zaman Türkleri bölgede ezelim, ezdirelim ve dışlayalım/dışlatalım politikası takip ettiler, şu anda da ediyorlar. Belki anlayacaklar ama biraz geç olacak. Türksüz bu coğrafya, neye benzer biliyor musunuz? Bilmiyorsanız gidin Filistinli insana sorun, Boşnaklara sorun, onları da bulamıyorsanız, tarihe sorun kardeşim tarihe...Gerçekleri saklamayla, uyduruk, maşa, tampon ve baraj olan devletlerle bir yere varamazsınız. Varacağınız nokta bellidir. O nokta, bugün açıktadır. Türkler zaten yüzlerce yıl önce demiş, dinle Buş Efendi: “Yanlış hesap, Bağdat’tan dönermiş”(...) ABD’nin bölgeye operasyon yapması kaçınılmazdır. Çünkü aylardır sürdürdüğü söylem ve kendi ülkesindeki silah sanayinin konumu bunu gerektirdiği için, uzun süreçli Türk uyanışının kısa süreçte boğulması adına, bu operasyon gereklidir. Bu durumda Bakü-Tebriz-Kerkük hilalinin yükselmemesi adına, o topraklar üzerindeki Türkler uyanmadan sınırların ve haritaların belirlenmesi gerekmektedir. Anglo-Sakson-Yahudi ittifakı lehine, Bakü-Tebriz-Kerkük olası hilalinden bi-haber olan Türkiye Türklerinin de, bu yeni konumu görüp uyanmadan, bu işin halledilmesi gerekmektedir. Böylece ABD’nin elindeki Saddam fobisi ve silahlarının (Irak dışında pek çok ülkede, daha tehlikeli silahların olduğu, pek çok yetkilinin bilgisi dahilinde değil midir?) üzerinde oluşturulan söylemlerin pek tutarlı olmadığı ve demokratikleşme (Yine Amerikan yanlısı bir sürü cunta, dikta yönetimlerinin olduğu zaten bilinmektedir.) sürecinin de palavra olduğu, hepimizce bilinmektedir. ABD tarafından üretilen tüm haberler, bugün dünya kamuoyunun pek çok kesimince de, kabul görmediği gibi, inandırıcı da gelmemektedir...Dünyada kabul gören ve de görülmesi istenen düşünce, ABD’nin bölgede petrol için mücadele verdiğidir. Bu düşünce genel itibarıyla doğru olmakla birlikte, Irak dışındaki birkaç büyük petrol kaynağı olan ülkeye bunu neden yapmıyor, sorusunu da sormalıyız? Aynı şekilde, Anglo-Sakson-Yahudi ittifakı, Irak’ta neden her alanda ve ortamda, sürekli olarak Kürtleri öne çıkarmak istiyor? Sürekli olarak da, Kuzey Irak bölgesindeki petrolün kaynağının sahibi olan Türkmenleri, neden yok saymaya çalışıyor? Bu bağlamda, Türkmen adı verilen bu Türklerin, İran’daki ayağını neden kaşımıyor? Bu kütlenin nüfusunun önemli bir orana tekabül ettiği halde, bu insanlara neden destek olmuyor? İran yönetimini Farslara peşkeş çeken Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının İngiliz kanadının, Türk düşmanlığı politikasını Amerikalılarında sürdürmesi, uzun soluklu siyasetlerinin tutarlılığının bir sonucu mudur? Yoksa Türk korkusunun tarihsel bir izdüşümü müdür? Hatırlayın 1918’in Eylülünü!..Yahudiler de, dünyadaki egemenlikleri ve yayın gurupları adına, neden sözde kendilerine düşman gibi görünen ya da gösterilen İran’daki Molla rejimi aleyhine yüksek tondan harekete geçmiyorlar? Uzun dönemdeki Fırat’a doğru yayılma sıtratejileri adına, Türkleri kendilerine rakip mi, görüyorlar? O nedenle mi, onlar da sürekli Kürtleri öne çıkarmayı hedefliyorlar? Siz ne dersiniz? (...) Uzun süreçte; Orta-Asya’dan, Kafkasya’ya ve Orta-doğuya, Türkleri saf bir müttefik olarak, çok arayacaksınız... Size para karşılığında uşaklık edenler ve size bölge için sıtratejik yolu gösterenler de, artık yeterli ve etkili olamayacaklar. O nedenle aklınızı başınıza alıp, Türk merkezli anlayışın üstüne oynamayın, oynarsanız siz kaybedeceksiniz. Bu güç belki Türklerden kaynaklanmayacak, fakat AB’nin yükselişi ister istemez, çekim alanı olarak Türkleri de etki altına bırakacaktır... O zaman Türk dünyasının önüne tampon ya da baraj devletler oluşturma gayretlerinizi, Türkler çok kolay biçimde görecek ve size de gösterecektir. Tüm bunları düşününüz, Pentagonunuzla, CİA’nızla... Dün Musul’un elimizden çıkmasına vesile olan İngilizler utanmadan, sıkılmadan Ankara’ya Genelkurmay Başkanlarını yolluyor. Buna ne derler biliyor musunuz? “Düşmez kalkmaz bir Allah” yarınki süreçte de benzer duruma düşebileceğinizi hesaba katın. O nedenle, şimdiden Türkler ve Türklerin üstündeki oyunlarınız konusunda, aklınızı başınıza alınız. Yeni ve Gizli Sevr politikalarınızı iyi tahlil ediniz. Bu bağlamda da, Bakü-Tebriz-Kerkük hilalinin önünü kesmeyiniz!...Yoksa bölgede hakimiyet adına bu günleri de ararsınız! Kürtler bölgede tarihsel konumlarının gereğini, bu gün yine aynı düzlemde sürdürmektedirler. Her dönemde olduğu gibi, büyük bir gücün oyuncağı ya da maşası olarak, yoğun bir çalışma içersine sokulmuşlardır. O nedenle de bunun gereğini yapıyorlar. Tarih boyunca kullanıldıklarının durumunu, analiz etmedikleri gibi, bu gün de aynı süreçte olduklarını düşünmeden, kendilerine malum ve zalim ittifak tarafından, kesin söz olarak verilen devlet olmanın hayaliyle, her gece yatıp, her sabah kalkmaktadırlar: “Göreceğiz el mi yaman, biz mi yaman...”
Şu anda bile,(Mart 2004) bölgedeki Türklerin ve de Türkiye Cumhuriyeti’nin dışlanması halen açık bir biçimde sürmektedir. Bu olumsuz yapılanmayı da, AKP hükümeti doğal bir olaymış gibi kabullenmiş durumdadır. Hatta hatta Diyarbakır merkezli BOP diye, bazı içi boş görüşleri ileri sürmenin aracı rolünü de ifa etmektedirler...Aynı Mesut Yılmaz’ın meydanlardan silinmeden, partisinin de siyasetten henüz kazınmadan önce söylemiş olduğu, ‘Diyarbakır’dan geçer’ anlayışında olduğu gibi...
SURİYE’DE KÜRT AYAKLANMASI MI?
Ayrıca, 2003 Nisanında ileri sürdüğümüz görüşler, malum ittifakın ana çizgisine yönelik olduğundan halen geçerliliğini de sürdürmektedir:
“Şimdi bu birinci senaryonun Irak’a düşen kısmı, hepimizin malum olduğu üzere, Irak topraklarının üçe bölünüp, kısa vadede bir federasyon devleti oluşturmak şeklindedir. Buna göre Türkiye sınırından itibaren Kuzey Irak’ta bir Kürt bölgesi oluşturup, federasyonun kuzey ayağı böylece atılmış olacaktır. Bu ayağa, diğer sömürgeci gurup olan AB’de, yeşil ışık yakmaktadır. Öyleyse sorun nedir?.. ABD ile AB arasında bu Kürt oluşumunun, kimin kontrolünde olacağıdır... Kürt oluşumuyla orta vadede, Türkmenlerin tamamen ezilmesi ya da silinmesi sağlanacaktır. Ayrıca yine orta ve uzun vadede Kürt oluşumu: Türkiye, İran ve Suriye üzerinde siyasi basınç yapıp, bölgede yayılmak isteyecek, bu yayılmanın orta ve uzun vadedeki sınırları, İskenderun-Mersin-Adana hattına, Kuzeyi ise Ermenistan’a komşu olacak şekilde geliştirilmeğe, çalışılacaktır. Bu arada, Türkiye’de Kürt insanı olarak kendini niteleyenlerin bilhassa, İçel, Adana ve Hatay’a göç ettirilmesini kimin pilanladığı ya da pilanlattırdığı iyice incelenmelidir!.. Bu bölgedeki Kürt nüfusunun yaygınlaşmasını, yapılan legal ya da illegal eylemler ve seçimlerdeki Kürtçü partilerin oylarının incelenmesiyle de açığa çıkarılabilir... Türklere baskı unsuru olarak seçilen Kürtler, Suriye’deki ve Irak’taki Araplara ve İran’daki Azerbaycan Türklerine de aynı şekilde baskı unsuru yapılacaktır... İsrail’in bölgede kendisine en yakın müttefik olarak gördüğü, Kürtler eliyle, uzun vadede Fırat’a ulaşması ve Arapların tamamen etkisiz kılınması düşünülmektedir. Şu an için yetersiz Yahudi nüfusu, bunu da gerekli kılmaktadır.”
Bu görüşümüzün somut kanıtları, gerek Suriye’de Mart 2004’te yaşanan isyan faaliyetleri ile yine 28 Mart 2004’teki Belediye seçimlerindeki Mersin-Adana ve Hatay bölgelerinde Kürtçü yandaşlarının aldıkları oylarda kendisini göstermektedir...
Şubat ve Nisan 2003’teki bu yazılarımızın yine arkasındayız. Buna göre aradan on dört ay geçti. Anglo-Saksonlar Irak’ı işgal ettiler. Kürtlere malum pirimlerini verdiler. Fakat her şey tam anlamıyla pilanladıkları gibi gitmiyor ve de gitmeyecektir...Hedeflerinin sekteye uğramasının bir diğer nedeni de, Saddam’ın ordusunun, beklenenden ve sanıldığından çok kolay bir şekilde teslim olmasıdır. Bazıları bu durumu anlayamayacaktır. Fakat bir gerçek var ki, o da on binlerce Saddam askerinin bir anda, umulandan az telef olarak savaştan çekilmeleridir. Böylece bu askerlerin önemli bir kısmının yer altı faaliyetlerine geçmeleri de kolaylaşmıştır. Bu yer altı faaliyetleri, saldır, vur-kaç ve de bombalamalarla günümüz Irak’ında güçlü bir şekilde kendisini hissettirmektedir. Bu çabadır ki, Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının bazı görüş ve hedeflerinin yavaşlamasına yol açmış ve de önümüzdeki günlerde belki de yeni gelişmelere gebe olacaktır...Hele küçük Buş, ülkesindeki seçimi kaybederse...
Ne yazık ki, biz kendi dinamiğimizi kaybettiğimiz için, Irak’taki Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının çözülmesi hususunda hiçbir şey yapamıyoruz...Bırakınız dışarıları, ülkemizde dahi ne elimizi kaldırabiliyoruz, ne de dilimizi çıkarabiliyoruz...Evet, biz Türkler! Bizim yöneticilerimiz! Bizim milliyetçilerimiz! Bizim insanımız nerede? Bakınız Talabanı ve Barzani orada? Para bastırdılar...Bayrak astılar...Meclis açtılar...Daha ne yapsınlar? Bunlar, bölgelerinde hükümran olmanın somut kanıtlarıdır? Dışarıdan destekli olsalar da...Bu adamlar, kendilerine Türkiye’nin bundan da öte tavır alabilmesi için, ülkemizdeki bazı kansızların; analarına, bacılarına ve karılarına küfür ya da tecavüz mü etsinler? Bu kadar mı çok ölü toprağı serpildi, bu ülkenin üzerine? Çuvallar kimlerin başlarına geçirildi? Bundan kim onur, kim gurur duydu?!. Yok mu bir Allah’ın kulu? Bu ülkenin kaymağına her zaman unvan ve de makam olarak ortak olanlar nerede?