Burada yer verilen kelimelerin bir kısmı yabancı dillerden gelmedir; bir kısmı yazarlarımızca üretilmişlerdir; diğer bir kısmı da konuşma dilinde ve belki yazı dilinde bulunmasına rağmen sözlüklere henüz alınmamış olanlardır. Bunların tümünün dilde kalıcı olup olmayacağını ancak zaman gösterecektir.
Hybrid: (İng. Melez) “Türkiye Cumhuriyeti adlı ‘hybrid” demokraside demokratik haklarımızın çerçevesini Askeriye’nin sonsuz hassasiyetleri belirler.” Perihan Mağden, “Bu sezonun kötü çocuğu”, Radikal, 4 Ocak, 2003, arka sayfa.
Fırtınalamak: “Çünkü Bülent Arınç artık ne yapsa, ne etse kızıp köpürüp leğende fırtınalamaya ant içmiş vaziyetteyiz.” Perihan Mağden, “Bu sezonun kötü çocuğu”, Radikal, 4 Ocak, 2003, arka sayfa.
Ameliyatlanmak ve ameliyatlanmış: “Binlerce, on binlerce memura (...) kira gibi, doğru dürüst rakamlar ödenmeye başlansa mesela. Bunun maliyeti de satılan lojmanların paralarıyla karşılansa. Ama beş yüz göstermelik lojmanın değil. On binlerce, yüz binlerce lojmanın satılmasıyla. Lojman kamburu, ancak o zaman ameliyatlanmış olur.” Perihan Mağden, “Bu sezonun kötü çocuğu”, Radikal, 4 Ocak 2003, arka sayfa,
Bağlantılandırılmak: “Cumhurbaşkanı’nı uğurlamak üzere protokole türbanlı eşiyle katılması ve bunu savunması, komutanların kendisini kutlamak üzere yaptıkları ziyareti üç dakikayla sınırlandırmasıyla bağlantılandırıldı”, Murat Çelikkan, “Bülent Arınç konuşmalı!”, Radikal 4 Ocak, 2003, s. 4.
Mek parmak daha iyi: “Devlet memuru ile aylığını Emekli Sandığından alanların durumu, işçiden mek parmak daha iyidir belki.” Hakkı Devrim, “Sivil memura da ev bulsak!”, Radikal, 4 Ocak 2003, s. 7.
Lafı ıvırıp kıvırmak: “Nedir? Lafı ıvırıp kıvırarak hepsini satıp Hazine’ye kaydedelim mi diyorsunuz?” Hakkı Devrim, “Sivil memura da ev bulsak!”, Radikal, 4 Ocak 2003, s. 7.
Akıllı kart: “Dünyada ‘smart card” olarak bilinen akıllı kartlar personel devam kontrol sistemleri, geçiş kontrol ve güvenlik sistemleri, resmi kimlik belgelerini barındırabilen, İnternet ve İntranetlerde güvenlik altyapısı gibi birçok çözümler sunan, küçük bir bilgisayar gibi işleyen çiplerden oluşuyor.” “Akıllı kartlar yüksek güvenlikli yetki belirleme ile kimlik veri saklama/yönetimi olarak görülüyor.” Akıllı kartlar ekonomik, kullanışlı ve dayanıklı veri saklama yöntemidir. Kart üzerinde birden fazla alanda, pek çok farklı bilginin barındırılabilmesi ve bilgilerin tam güvenlikle korunuyor olması, akıllı kartların kullanım alanlarını giderek genişletiyor. “E-kart pazarı ele geçirdi!”, Radikal, 4 Ocak 2003, s. 16.
Paylaşımcılık: (İnsanlar) yeni yılın kendilerine mutluluk getireceğini umar, başkalarına da mutluluk dilemek paylaşımcılığını gösterirler.” Mine G. Kırıkkanat, “‘İnternot’ zaferi”, Radikal, 4 Ocak 2003, s. 7.
Sanalsavar: “Sayın İslamcı korsanlar, ATT0081.dat (220 octets) ve Turkish Satanized Forces (351 octets)lik virüs atak sortileriniz, prof. Nimbus’un kurduğu görünmez ağlara takıldı ve sanalsavar bataryalarımız tarafından ‘unauthorized relay traffic prohibited’ ilanıyla imha edildi.” Mine G. Kırıkkanat, “ ‘İnternot’ zaferi”, Radikal, 4 Ocak 2003, s. 7.
Adabeyi buğulama: “Yılbaşına dumanı tüten bir adabeyi buğulama ile girme hayali.” Seyhan Adalı,“Yeni yıla eski yazı”, Radikal, 4 Ocak 2003, s. 21.
Anti-aging: “Bütün dünyada şu sıralar anti-aging hareketi başladı. Bir moda olarak yayılan, yaşlanmayı geçiştirmeyi hedefleyen bu hareketi, Allah’ın verdiği ömrü sağlık adına en kaliteli şekilde yaşama ve insanları basit uyarılarla sağlıklı olmaya davet olarak algıladığım için tüm kalbimle destekliyorum.” Gülsen Ortaç, “Anti-aging ile yaşlanmayı yavaşlatıyoruz”, Yeni Şafak, 7 Ocak 2003, s. 17.
SUV: “Huffington’ın ‘Detroit projesi’ adını verdiği kampanya göre ‘SUV’ (Sport Utility Vehicles) olarak nitelendirilen ve çok yakıt harcayan gösterişli araçları kullanmak aslında vatan hainliğiyle eşdeğer.” Radikal, 10 Ocak 2003, Cuma, arka sayfa.
ILS –güvenli iniş sistemi/aletli iniş sistemi-: “Genel kurmay başkanlığının, uçakların sisli havalarda güvenli inişini sağlayan ILS (Instrument Landing System) cihazının Diyarbakır Havaalanına kurulmasına, ‘askeri uçakların güvenliğini olumsuz etkileyeceği’ gerekçesiyle izin vermediği öğrenildi.”, Ayfer Selamoğlu, askerden izin çıkmadı”. Radikal, 10 Ocak 2003, Cuma, s. 3.
Olabilirlenme: “Günümüzün makbul konularından biri de, tayyib erdoğanın milletvekilliği olamazlığı veya olabilirliği, daha doğrusu maslahat icabı olabilirlenmesinin gerekliliğidir.”, Hakkı Devrim, Kanadoğlu YSK’dan ne istiyor”, Radikal, 10 Ocak 03, Cuma, s.7.
İnsankızları: “Aslında insankızları ve oğulları dünya gezegeninde ilk yaşamaya başladıklarında ne evlilik, ne kapanma, ne de koca bulmak, ne de dört karı almak hakkı diye kavramlar vardı.” Buket Uzuner, “Ah Sinek Kadar Kocam olsun da başımda bulunsun”, 11 Ocak 2003, Sabah Cumartesi, Sabah eki, s. 7.
Barana: ‘Lafı fazla uzatmayayım; Kemal Tahirlerden, Yaşar Kemallerden, Fakir Baykurtlardan bu yana, Anadolu’nun gelenekleri, yaşam ve insanları üzerine yazılmış bir kitabın beni, Eskil’in kitabının kahramanı “Necmiye’nin İstanbul’dan kaçırılıp baranalarda oturak alemleri için tutsak edilmesi gibi” tutsak edeceğine, rüyamda görsem inanmazdım!.’ Hıncal Uluç, “Anadoludan güçlü bir nefes”, Sabah, 11 Ocak 2003 cumartesi, s. 19.
Moron: (Yazar az dizi izliyor. Herkes ise pek çok.) “İzlemenin ötesinde takip ediyorlar. Hangi dizide kim na’pıyor tamamen kontrolleri altında. Ciddi bir moron olduğuma kanaat getirdim.” Mansur Forutan, “Yüzüklerin efendisi Türkiye’de çekilse...”, Sabah, 11 Ocak 2003 Cumartesi, s. 5.
“O olmasa ‘birazcık eğlenelim, ağzımız tatlansın” diye dizi seyreden biz dünyadan bihaber moron kadınlar ne yapardık acaba?” Tuğçe Baran, “Böyle olur ağaların okuması”, Vatan, 21 Ocak 2003, Salı, s. 6.
ERP (kurumsal kaynak planlama): ERP (kurumsal kaynak planlama) uygulamalarında faaliyet gösteren QAD firması yazılım ve çözümlerini Makina Takım Endüstrisi A.Ş.de kullanmaya başlıyor. Yazılımla verimlilik artışı, Milliyet, 13 Ocak 2003, s. 6.
GPS: Dünya üzerinde o anda bulunulan konumun neredeyse sıfır hata payıyla tespit edilmesini sağlayan (...) GPS (konum belirleme) teknolojisi, artık ele takılabilen mobil cihazlara kadar girdi. Şükrü Andaç, “Teknonet”, Milliyet, 13 Ocak 2003, s. 6.
GPRS, devgöz, yerkurdu: GPS teknolojisi pek çok kullanım alanının yanı sıra cep telefonlarında da kullanılmakta. Bu teknoloji özellikle cep telefonundan internete bağlanılmasını sağlayan GPRS (genel paket radyo servisi) ile birlikte kullanılmaya başladı. (...) Turkcell GPRSLand içeriğinde yer alan Devgöz ve Yerkurdu bunun ilk örnekleri arasında. Devgöz ile kullanıcı, 35 değişik kategoride adres ve harita bilgilerine cep telefonundan ulaşabiliyor, telefon destekliyor ise bulduğu adresleri dijital şehir haritası üzerinde görebiliyor. Yerkurdu ise aranan yerin adresinin ya da adının girilmesi halinde, bölgeyi harita üzerinde gösteriyor. Şükrü Andaç, “Teknonet”, Milliyet, 13 Ocak 2003, s. 6.
Voodoo ayini: “İngiliz polisi, Thames nehrinde bulunan beş yaşındaki başsız, kolsuz ve bacaksız bir çocuk bedeninin (cesedinin, olmalı FG) arkasında yatan sırrı araştırırken, Afrikalı büyücülerin voodoo ayinleriyle bağlantı kurdu. Beş yaşındaki çocuğun voodoo töreni sırasında öldürülüp bedeninin parçalarının büyücülükte kullanıldığı sanılıyor.” Hürriyet, 15 Ocak 2003, “Londra’da insan eti mi satılıyor”, s. 4.
Pentür: “Alkış istemiyorum ama gençlerin anlamasını istiyorum. Pentürün haysiyetini, şerefini iki paralık ettiler. Tuvale kedi çizemeyen adamlar güncelim diye ortalarda geziniyorlar.” Ayşe Su Sel’in Yavuz Tanyeli ile söyleşisi. 16 Ocak 2003, Milliyet Kültür ve Sanat eki, s. 6
Pitbul: “Hamburg’ta Volkan Kaya’yı (6) okul bahçesinde oynarken parçalayıp öldüren “Zeus” adlı pitbul cinsi köpeğin sahibi İbrahim Külünk, Almanya’dan sınır dışı edilerek İstanbul’a gönderildi.” Tercüman, 17 Ocak 2003, s. 3.
Koçbaşı: “70’li yılların Türkiye’sini hatırlıyorum. Tercüman’ın, geleneksel sağ-sol saflaşmasının iki koçbaşından biri olduğu yılları. Diğer koçbaşı da Cumhuriyet’ti.” Gülay Göktürk, “Sağım olum sobe”, Dünden Bugüne Tercüman, 17 Ocak 2003, s. 4.
Dumurluk sakız: Çocuğunuz tutturdu siz de ona doğal nane aromalı şekersiz sakız bay balon aldınız. (...) [Böyle devam ediyor içinde dumurluk kelimesi geçmiyor, kelime sadece başlıkta]
Radikal cumartesi, 18 Ocak 2003, s. 7.
Boşluk tiyatrosu: Seyhan Ada, Radikal, 18 Ocak 2003 Cumartesi, s. 23.
Sosyal çalışmacılar: “Aileler arasındaki sorunları çözmeyi hedefleyen yasa uyarınca, Adalet Bakanlığı, bu mahkemelerde görev yapacak psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıları öncelikle evli ve çocuğu bulunanlar arasından seçecek.” Şeyda Apaydın, “Boşanmalar artık zorlaşıyor”, Dünden Bugüne Tercüman, 20 Ocak 2003, s. 2.
Eküri: “İstinye’de müthiş eküri Derimod-Okan elele”. Borsada spekülasyon yapanı eleştirirken kullanmış. Osman N. Arkangil, Dünden Bugüne Tercüman, 20 Ocak 2003, s. 6.
Plase olmak: “Yılmaz’ın has adamları Kayalar’ı destekleyince Favori, plase oldu...”, Anahtar Deliği sütunu, Dünden Bugüne Tercüman, 20 Ocak 2003, s. 8.
“Sütlü sahanı” gibi: “Bir kısım ‘zevat-ı muhterem’ televizyon ekranlarına ‘sütlü sahanı’ gibi sıralanıp kaynağı belirsiz bilgilerle olmadık malumatfuruşlukta bulunmazlar mı... seyrederken kahroluyorum.” Hasan Celal Güzel, “Kâbus”, Dünden Bugüne Tercüman, 20 Ocak 2003, s. 9.
Takıntı: “Bununla da yetinmeyip, sırf bu kütüphaneye sefer yapan ve Fransız demiryolu takıntısının bin yıl örneğini sergileyen bir metro hattı imza ettirmiş.” Şeref Oğuz, “Bilgi Tekeli”, Dünden Bugüne Tercüman, 20 Ocak 2003, s. 7
Dağıtık: “Nitekim Fransız halkı, dağıtık yapıdaki eski semt kütüphanelerini geri istiyor. İnternet vasıtasıyla bilgiye ulaşmak arzusunda, metro ile değil.” Şeref Oğuz, “Bilgi Tekeli”, Dünden Bugüne Tercüman, 20 Ocak 2003, s. 7.
Özdeşim kurmak: “İzleyenleri acıma duygusundan yararlanarak özdeşim kurmaya (ama... ama... böyle kelimeleri anlamıyoruz ki biz..) çağıran bu dizi aslında SİZE (bakın Ece Hanıma değil... BİZE! Yani biz aptal sarışınlara! Yani Ece Hanım gibi zeki kadınlara değil) şöyle demektedir: Gel bakim buraya! Seni çok mu üzmüşler?”, Tuğçe Baran, “Böyle olur ağaların okuması”, Vatan, 21 Ocak 2003, Salı, s. 6.
İnfazlanmak/infazlatmak: HaberTürk, uçakta cep telefonu kullanmakla suçlanan yazarı Taki Doğan’ı “infazlatmayacağını” ilan etti. Bu fiile imtiyaz sahibi Ufuk Güldemir’in manifestosunda rastladım: O da “infazlanma”dan söz ediyordu.” Hakkı Devrim, Radikal, Cihannüma, Dil Yaresi, 22 Ocak 2003 Çarşamba, s. 7.
Kırmızı Türk: “Ajanımızın özel kıravat iğnesi ise konuştuğu kişinin beyaz Türk mü yoksa kırmızı Türk mü olduğu konusunda sinyaller göndererek gardını almasını sağlar...”, Can Barslan, “Ben ajan... Türk ajan”, Radikal, 22 Ocak 2003 Çarşamba, s. 22.
Tu kakalamak: “Ayrıca planı daha gördüğü an, ‘tu kaka’ladı.
Restlemek: “Yakın zamanda istifa edeceğine dair şööle bir restledi de ortalığı.” (b.)
Deja vulanmak: “Bugün Kıbrıs’ta bir seçim yapılsa, Kıbrıs’la ilgili hiper paranoyalarıyla çıktığı televizyon programlarında ona gözü değen her birimizde dehşet hisleri yaratmış bulunan Bülent Ecevit’in akıbetinin, aynen sayın Denktaş tarafından da ‘deja vu”lanacağı ortada.”
Teorilemeler: “Sonuç olarak ada Kıbrıslıların adası. Adanın jeopolitik önemine dair, son dakika kurtarışı diye, mantık ötesi teorilemelerle ortaya dökülen, statü bağımlılarından ziyade.”
Tutturucular: “Adaya dair çözümle çözümsüzlüğün savaşı, tutturucular ne savlarsa savlasın, bal gibi işte, bizlerin tercihiyle, başöğretmenlerin bizimle ilgili kararlarının mücadelesi.” Perihan Mağden, “Sürüncemeler imparatorluğu”, Radikal, 22 Ocak 2003 Çarşamba, arka sayfa. (son beş kelime Maden’in aynı yazısından)
Cıstak: “Elektrik yoksa, elektronik aletler de yok... Ha, tamaaam anladııım... Cıstakları sokmuyorsun devreye. Doğal yani her şey.” Ayşe Arman, “Anplacıt Sezen”, Hürriyet, 29 Ocak 2003, s. 6.
Unplugged: fişi çekilmiş. Ayşe Arman, “Anplacıt Sezen”, Hürriyet, 29 Ocak 2003, s. 6.
Reaktif: “Genel tavır reaktif olduğu için, felaket gerçekleşince çözüm aranır ve bilinç yükselir ilkesine varıldı.” 30 Ocak 2003, Şeref Oğuz, “Virüs Kültürü”, Dünden Bugüne Tercüman, s. 7.
Proatif: “Bu yüzden tepe yöneticileri yeni bir solucan beklemeden arada bir (her ay başı mesela) ilgili birimlerinden bir virüs raporu isteyebilir, bu çağdaş soruna proaktif bir çözüm politikası geliştirebilir. 30 Ocak 2003, Şeref Oğuz, “Virüs Kültürü”, Dünden Bugüne Tercüman, s. 7.
Dijitalleşme: “Geleceğin dünyasında varolmak için dijitalleşme kaçınılmaz bir yol ise, virüslerle iç içe yaşamayı öğrenmek zorundayız.” 30 Ocak 2003, Şeref Oğuz, “Virüs Kültürü”, Dünden Bugüne Tercüman, s.7.
Vıdıvıdılanmak: “Bir dolu insandan duymuşluğum var; işine ne biçim vıdıvıdılandığını bilirim.” Nur Çintay A. “Ayşe Arman olmak”, Radikal, 31 Ocak 2003, s. 2.
Ölmek: “Tarzını beğenmeyebilirsiniz, filmlerine ölmeyebilirsiniz. Bana da küfredebilirsiniz; severim Sinan Çetin’i.” Nur Çintay A. “İşini iyi yapmayan ahlaksızdır”, Radikal, 31 Ocak 2003, s. 2.
Geri çağırmak: 1 Şubat 2003, Dünden Bugüne Tercüman, BMW spor arabalarını geri çağırdı.
Matruşka: KADEK’e ‘Matruşka’ operasyonu. Yeni Şafak, 17 Aralık 2002, s. 20. Matruşka bebeği, Canan Barlas, 1 Şubat 2003, Dünden Bugüne Tercüman.
Iğğğ: “[Kıbrıs uçağındaki paçoz teyzeler] Ve Girne’nin İngiltere/ABD ayaklı havalı gençlerinin onlara nasıl tiksintiyle baktığını hatırlıyorum; ‘ığğğ gene köylüler geldi’ diye.” Nur Çintay A, “Kıbrıs tatili”, Radikal, 2 Şubat 2003, Pazar”, s. 2.
Heykellendirmek: [Beşiktaştaki anıtın] “Tabii ‘Demokrasi, Cumhuriyet, Vatanın Bekçileri, Bölünmez Bütünlüğümüz’vari bir adı da mevcuttur. Ama ben yurdun dört bir yanındaki devlet heykellendirmelerimize: ‘Kabiliyet ve sanat düşmanı bazı ihale heykelciliği Krallarına Milyarlar Akıtma Projeleri’, filan tarzı realist adlandırmaları yeğlerim.”, Perihan Mağden, Radikal, “Sömestr kitapları”, 2 Şubat 2003, Pazar, arka sayfa.
Geçişim: “Önümüzdeki günlerde çözüm için gerekli siyasi iradenin Erdoğan’dan hükümete hükümetten de Denktaş’a ve Kıbrısçılara geçişimi sağlanması lazım.
Nur Çintay A. “Kıbrıs tatili”, Radikal, 2 Şubat 2003, s. 8.
Kurumsal yönetim ilkeleri (corporate governance): “Kurumsal yönetim ilkeleri bir şirketin hissedarı, iş çevreleri, çalışanları ve toplum ile ilişkilerini düzenleyen genel yönetim ilkeleri olarak adlandırılıyor.” Şeref Oğuz, “Omurgalı Kurumlar”, Dünden Bugüne Tercüman, 4 Şubat 2003, s. 7.
İtibar yönetimi: İtibar yönetimi deyince Türkiye’de akla gelen isim, Salim Kadıbeşegil. Yıllardan beri bıkmadan usanmadan diline pelesenk ettiği itibar yönetimi için herkese sorduğu soru şu: “İtibarınızdan daha değerli neyiniz olabilir?” Şeref Oğuz, “Omurgalı Kurumlar”, Dünden Bugüne Tercüman, 4 Şubat 2003, s. 7.
Amip firmalar: “Sonuçta, omurgalı yöneticilerin omurgalı hale getirdiği kurumlar ile ilk krizde yok olup gidecek amip firmalar ayrışmaya başlayacak.” Şeref Oğuz, “Omurgalı Kurumlar”, Dünden Bugüne Tercüman, 4 Şubat 2003, s. 7.
Libor: “Hazine yüzde 11 ile borçlanıp topladığı paraları, bir gruba libor artı 0.50 faizle (libor şu sıralar 1.35 buna 0.50 eklenince oluyor 1.85) borç ödemesi yaptıracak.” Can Aksın, Şeref Oğuz, “Böyle bir kurtarma ancak altın harflerle yazılabilir”, Dünden Bugüne Tercüman, 4 Şubat 2003, s. 7.
Discrimination: “Farklı muameleye tabi tutuldu, discriminationa uğradı. Zenci muamelesine tabi tutuldu.” Nuh Gönültaş, “Hayrünnisa Gül neden davasından vazgeçecekmiş ki!”, Dünden Bugüne Tercüman, 4 Şubat 2003, s. 8.
Jön fille: “Hülya Avşar’ın tetiklediği ‘jön’ tartışmasına katılan Yeşilçam’ın ağır topları, ‘jön değil oyuncuyuz’ dedi ama ekledi: ‘Jön yoksa jön fille de yoktur’.”, Milliyet, 5 Şubat 2003, Çarşamba, s.5.
Sabra: “Sabra kaktüs çiçeği anlamına geliyor. İsrailde doğmuş olanlar için kullanılan bir deyim.” Güneri Civaoğlu, Milliyet, 5 Şubat 2003, Çarşamba, s.19
Tek tabanca: (Türkçe Sözlük’te yok) “Şöyle 70leri 80leri bir hatırlayalım. TRT.nin tek tabanca olduğu yıllar.” Sina Koloğlu, Milliyet, 5 Şubat 2003, Çarşamba, s. 26.
Netlemek: “Fotoğrafı netleyelim!”, Melih Aşık, 9 Şubat 2003 Milliyet, s. 15. (İslamcı gruplar neden Amerikanın Irak’ı işgale hazırlanmasına karşı çıkmıyorlar? sorusuna karşılık aradığı notuna bu başlığı koymuş.)
Gurkha: “Gurkha değiliz”, Milliyet, 10 Şubat 2003, Pazartesi manşeti.
Gurkha: İngiliz ordusundaki Nepalli paralı askerlere verilen genel ad. (Yetmişli yıllarda bu söz “gurka” olarak sağ basında çok kullanılırdı)
Rüzgarlanmak: “Beynimde elli yılı aşkın bir zaman öncesinin kadife perdeleri rüzgarlanıyor.” Çetin Altan, “İkindi ışıkları”, Milliyet, 10 Şubat 2003, Pazartesi
Botoks, kolajen, casting: “Yüz kaslarını felce uğratarak kırışıklıkları ortadan kaldıran botox yöntemi, gün geçtikçe yaygınlaşıyor. (...) İngiliz Casting (Oyuncu seçimi) Yönetmenleri Derneği Başkanı Paul de Freitas, botoxun oyuncuların mimiklerini de yok ettiğini söylüyor ve ekliyor: “Yakın plan çekimlerinde, yüzde hiçbir duygu ifadesi görünmüyor. Bazıları dudaklarına o kadar çok kolajen enjekte ediyor ki ‘Lanetliler Kasabası’ filminden fırlamış gibi duruyorlar.” “’Botox’lu oyuncuya yapımcı boykotu”, Milliyet, 10 Şubat 2003, Pazartesi, arka sayfa.
CRM: “Oracle başkanı Larry Ellison hatalı müşteri ilişkileri yönetimi (CRM) uygulamaları nedeniyle CRM.in şirketlere değil, şirketlerin CRM.ye ödeme yaptığını söyledi.” “Veri tabanları artık aynı dili konuşacak”, Hürriyet, 12 Şubat 2003, Çarşamba, s.10.
Mazo zevk: “Aynı meslekten insanlar topluluğu biraz sıkıcı olur ama ne yaparsınız zaman zaman buna da katlanmak, aynı şeyleri başka kişilerden dinlemek insana mazo bir zevk veriyor.” Doğan Hızlan, “Ben de şûraya katıldım tahammül sınavını geçtim”, Hürriyet, 23 Şubat 2003, s. 15.
Irak Karzai’si: “Bir de ‘savaş patronları’nın ‘Irak Karzaisi’ yani, merkezi yönetimi ile tüm parçacıkların ilişkisinde ortaya çıkacak sorunları hesaba katmak gerekiyor.” Ahmet Taşgetiren, Ateşle oyun, Yeni Şafak, 24 Şubat 2003, s. 13.
Modtan moda geçmek: “Vaşington, istediğini almak için bir modtan diğer moda geçiyor, bu da sökmezse bir başkasına geçmek üzere...” Fehmi Koru, “Bir adım, bir adım daha...”, Yeni Şafak, 24 Şubat 2003, s. 12.
Özelge: “Maliye Bakanlığı özelge ve iç genelgeleri”, Yaklaşım, yıl 10, sayı 111 (Mart 2003).
Füniküler: “İSKİ.den yapılan yazılı açıklamada, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Dairesi Başkanlığı tarafından yapımına başlanan Taksim-Kabataş füniküler sistemi inşaatı güzergahındaki çelik borunun, mevcut isale hattına bağlantısının yapılacağı belirtildi.” İstanbulda su kesintisi, Yeni Şafak, 8 Mart 2003, s. 3.
Sayıltı: ‘İnsanın kendini özlemesi’ türünden gölgelikler altında kendi kendime konuşurken bazılarının bazen sayıltılarımın kendi sayıltılarına karşılık geldiğini söylemelerini ve dahası lütfedip beni de bundan haberdar etmelerini hiç umursamıyor değilim (...), Dücane Cündioğlu, “Kadınlar niçin kendilerini özlemezler”, Yeni Şafak, Mart 2003, s. 14.
Nümerote: “Tek para, dünyanın her yerinde geçerli "nümerote" bir kimlik, yerel dillerin yanında, ortak bir dil bütünleşmesi olsa...” Çetin Altan, “Kakavanlıklar valsi ve orkestrasız bir pasadoble...”, Milliyet, 15 Mart 2003, s. 22.
Pasadoble: “2003 yılı, ne yapacağı hiç belli olmayan bir sevgilinin, orkestrasız bir pasadoble’si gibi başladı...”, Çetin Altan, “Kakavanlıklar valsi ve orkestrasız bir pasadoble...”, Milliyet, 15 Mart 2003, s. 22.
Tüketken: [Hocalar ve öğrenciler] “Üretken değil, tüketken oldular. Özgün kaynaklar yaratamadılar.”, Abbas Güçlü, “Kabahatli Kim?”, Milliyet, 15 Mart 2003, s. 22.
Sesli kitap: Okumaya zaman bulamayan insanlar, teyplerden dinleyerek pek çok kitabı okuma fırsatı buldular. Bebekler için hazırlanmış sesli kitaplar bile var... Türkiye’nin ilk sesli kitaplar yayınevi yedinci yılını doldurdu. Yayınevi yayın yaşamına gazeteci ve araştırmacı yazar Ergun Hiçyılmaz’ın “Fi Tarihi” adlı kitabını basarak başladı. Sesli Kitaplar Yayınevi 0216 358 20 97. Sesli Kitapların Yedinci Yılı, Milliyet, 15 Mart 2003, Cumartesi, s. 12.
Flörtöz: “Erkeklerle kolay ilişki kuran bir kadın mısınız? –Flörtöz bir kadın değilim. Ben mesafeye inanırım. Evliliklerde bile bir karış mesafe olması gerektiğini düşünürüm.” Hürriyet Pazar, 16 Mart 2003, s. 2 “Tahmin edemeyeceğiniz kadar ödleğim”, Ayşe Arman’ın İclal Aydın’la mülakatı.
Verinti: “Gazetelerde okuduklarımız kitaptan alıntı mıdır, yoksa yazılması düşünülenlerden verinti midir?” Pakize Suda, “Haber Turu”, Hürriyet, 16 Mart 2003, s. 6.
Dinar bandosuna dönmek: “Ben birinin hekimliğini yapıyorsam onun bedensel fonksiyonlarını biliyorum değil mi? Yoksa Dinar bandosuna döner bu iş, herkes ayrı telden çalar.” Ayşe Arman’ın Osman Müftüoğlu ile mülakatından. Hürriyet Pazar, 16 Mart 2003, s. 9.
Detoks: “Sağlıkta detoksu savunuyorum ben. Yani temizlenme, arınma ve lüzumsuz ayrıntılardan uzaklaşma.” “Hayatın kendisini detokslamak lazım. Bütün ayrıntılardan, fazlalıklardan kurtulmamız lazım.”
Ayşe Arman’ın Osman Müftüoğlu ile mülakatından. Hürriyet Pazar, 16 Mart 2003, s. 9.
Detokslama: “Gereksiz olandan, fazlalık yapandan, üzerine yük olandan, baskı yapandan, fenalık getirenden, elimi kolumu bağlayandan, rahatsız edenden kurtulmanın tam zamanı. Detokslama zamanı. Bütün zehirlerden kurtulma zamanı. Evet ben hafifleyecektim, kuş gibi olacaktım. Bugün hiçbir yere gitmeyip, bütün evi detokslayacaktım.
Ayşe Arman, “Detoksladım”, Hürriyet, 19 Mart 2003, s. 6.
Parabaz: “Buna da, ‘onursuz’, ‘parabaz’, ‘bezirgan’ türü küfürnameler yağdı.
Hadi Uluengin, “Gözüne Gözlük”, Hürriyet, 19 Mart 2003, s. 18.
Rodaj: “Türkiye’nin henüz rodaj dönemindeki yeni iktidarının ekonomik boşlukları Washington tarafından karşılanacaktı.” Güneri Civaoğlu, “Açık makas”, Milliyet, Cumartesi 22 Mart 2003, s. 23.
Head-hunter: Koç Üniversitesinden bir gurup head-hunter (başarılı kişileri bulup kendine bağlayan kurumlar) Pınar’la tanışıp ona Koç Üniversitesi’nde kürsü teklif etmişler. Leyla Umar’ın Çetin Doğan ile söyleşisi, Vatan, 25 Mart 2003, s. 5.
Bekçi Murtaza: “Toplumumuzda Bekçi Murtaza tiplemesine uygun insanların çok olduğudur.” Leyla Umar’ın Çetin Doğan ile söyleşisi, Vatan, 25 Mart 2003, s. 5.
Yes: “Yes, yes ve yine yes... yakın arkadaşlarımız Patriot ve Cruise ve Tomahawkın memleketinden...” Tuğçe Baran, “Kardeş tokadı!”, Vatan, 25 Mart 2003, s. 6.
Dürülürü: “... ama ilahi bir güçle yaptığı bestesi yıllar sonra; kapı zili, cep telefonu melodisi, hatta geri vitese takmış arabalardan yükselen alarm kılığında ‘dürülürü’lü, ‘dürülürü’lü şeklinde karşımıza çıkar.” Milliyet, 25 Mart 20003, s. 5, A. Mestçi-H. Özcan, “3-2-1 Yayındayız!...”
Gizemli zatürree-SARS: “Tüm dünyada panik yaratan ‘akut solunum yolu sendromu’ (SARS) can almaya devam ediyor. “Gizemli zatürree” diye de nitelenen SARS’tan ölenlerin sayısı dünya çapında 75’e, virüsten etkilenenlerin sayısı da 2 bine yükseldi. Virüsün en çok etkilediği ülke olan Çin’de ölenlerin sayısı 46’ya çıktı.” Milliyet, “Bizi de ‘SARS’tı!”, 3 Nisan 2003, s. 3.
Bıtbıt düğme: “... manasız bir Çin işi Japon işi takıntısı da insanın üstüne üstüne geliyor. Gereksiz bir boğazlanma ve verev giden bıtbıt düğmeler.” Nur Çintay A., “En rüküş yaz”, Radikal 4 Nisan 2003, Cuma, s. 2.
Gizemli virüs/zatürree/sars: “Korkutucu bir hızla yayılan ve şimdiye kadar en az 75 kişinin ölümüne yol açan ‘gizemli zatürree”, diğer ismiyle SARS nedir? Yeni bir solunum yolu hastalığı. Çoğunlukla 38’in üzerinde ateş, öksürük, nefes alma zorluğu gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Ayrıca boğaz, kas ve baş ağrısı, mide bulantısı ve ishal görülebiliyor. Şüpheli vakalarda ciğerlerin röntgeni çekiliyor. Zatürree veya akut solunum zorluğu tespit edilirse bu kişiye ‘olası vaka’ gözüyle bakılıyor. Ancak SARS’ın adının konulması için en az 10 gün geçmesi gerekiyor.
SARS, virüslü kişilerin hapşırırken ve öksürürken yaydıkları damlacıklarla kişiden kişiye bulaşıyor. Virüsler iki metre mesafeden bile geçebiliyor.” Radikal 4 Nisan 2003, Cuma, Arka sayfa.
Yoğurt tiftisi: “Geceleri en sevdiğim şeydir yoğurt tiftisi yemek” dedi. “Annem de çok güzel mısır ekmeği yapar.”, İclal Aydın, Artık sevemiyorum İclal Hanım..., Vatan, 18 Nisan 2003, Cuma, s. 11.
E-mektup: “Nasıl satarsınız o yavruları” diye –sanki dünyada hayvan ticareti yokmuş gibi- bana ağlamaklı e-mektuplar yazar arkadaşların gözü aydın.”, Tuğçe Baran, “Mesaj manyağı oldum”, Vatan, 18 Nisan 2003, Cuma, s. 6.
Hani: (İng. Honey: bal) “Zekalarımızı tokuşturalım hani? Sen akıllısın ama ben de para var. Dupont çakmağım için sorry... Süper olduğum için sorry. Sorry for you dear... Done before... Years ago...”, Tuğçe Baran, mesaj manyağı oldum, Vatan, 18 Nisan 2003, Cuma, s. 6.
Bu ayaktan: “Maksat, bu ayaktan, Amerika’ya karşı Irak’tan arta kalacak Saddam kırıntılarıyla ve “Esad Junior” rejimiyle Türkiye’yi yakınlaştırmak...”. Engin Ardıç, “Sto kokkini milia!”*, Star, 19 Nisan 2003, s. 2. *Haydi Kızılelmaya!: Faşist Rumlar Türklere alay etmek için söylerlermiş. Aynı yerde.
Himiniler var miminiler var: “Neme lazım himiniler var miminiler var, biz Delta, KLM falan bir şey bulup onla gidelim!”, Ali Atıf Bir, “Havayolu ‘güven’ satar!”, Hürriyet, 4 Mayıs 2003, s. 14, Pazar.
Kasting: “En ünlü film şirketleri, henüz kasting aşamasında onun kapısını aşındırmaya başlıyor”, s. 19.
Lepistes: Hadi bir an için lepistes belleğine sahip olduğumuz gerçeğini es geçip geçmiş haftaların kasetleri arasında şöyle bir turlayalım.”, Ebru Çapa, “Acı var mı acı?”, s. 24.
Ayrık durmak: “Kürtçülere de tahammülüm kalmadı. Hayata ırkçılık gözlükleriyle bakıp, mağduriyeti bir tarz olarak benimseyenlerin öyle ayrık durmalarına, birlikte şu ülkeyi güzelleştirelim diyenleri dışlamalarına dayanamıyorum.” Ferai Tınç, Hürriyet, s. 19, “Yasaklarla Günahlar Arasında”.
Russelia: “Yuvarlakçay’ın köpürerek hızla akıp giden sularının kıyıcığından yükselmiş delikanlı bir çınarın, suya yakın yapraklarında ışıklı kıpırdak yansımalar yapıyor suyun akışı...” Çetin Altan, “Russelia, yahut çeşme çiçeği...”, Milliyet, 7 Mayıs 2003, s. 4.
Manevralanmak: “Kimi yorumculara göre ise (biz de bu görüşü paylaşıyoruz) Washington da aynen AB gibi Kemalist ideoloji ve TSK’yı Türkiye’nin siyasi hayatında geri plana itmek için manevralanmaktadır.” Melih Aşık, “Washington Rotası”, Milliyet, 27 Mayıs 2003, s. 15.
Füzyon: “Füzyon” kabaca “etrafımızdan topladığımız ve asla bir arada var olamayacağını sandığımız kimi zıt örnekleri sentezleyerek yepyeni kavramlar oluşturmak” diye tanımlanıyor. Can Dündar, “Füzyon çağı”, Milliyet, 27 Mayıs 2003 Salı, s. 15.
Dizleksi, dizlek: “Baba, bu solak saati olarak bize geldi ama bu aslında bir dizleksi saati. Baba, Leonardo da Vinci de bir dizlekti ve yazdığı mektupları arkadaşları, yakınları ancak aynaya tutarak okurlardı. Hatta onun Galata Köprüsü için yaptığı çizimi bile aynaya tutup bakarsan gerçek görüntüsüyle görebilirsin.” Yalvaç Ural, “Bir fabl yazarı olarak Leonardo da Vinci”, Milliyet, Cumartesi eki, 31 Mayıs 2003, s. 8.
Moda markalama: “24-25 Haziran’daki kongrede 2005’ten önce ve sonra, işlevsel mükemmeliyet, yenilik ve teknoloji, insan kaynakları ve sorumluluklar, moda markalama başlıkları altında konuşmalar yapılacak.”, Modacılar İstanbul’da buluşuyor, Cumartesi Milliyet, 21 Haziran 2003, s. 6.
Pokemon, digimon, beyblade, nemo: “Ancak sevimli balık Nemo’nun işi pek de kolay değil. Kış aylarında her gün sabahçılar için ayrı, öğlenciler için ayrı gösterilen Pokemon, Digimon ve Beyblade’ler çocukların hayal alemlerini fethetmiş durumda. Orta yaşlıların Şeker Kız Candysi Heidisi lezzetindeki Nemo’nun Cüneyt Arkın’ın Dünyayı Kurtaran Adamını bile kıskandıracak absürtlükteki bu ‘fatihlerle” baş etmesi zor görünüyor.” Doğan Sarsar, “Nemo pokemon ile baş edebilecek mi?”, Radikal Cumartesi, 9 Ağustos 2003, s. 5.
Rivet: “Jakob Davis isimli terzi, jean pantolonların daha uzun süre dayanmaları için, pantolonların dikiş başlarına metal rivetler çakmayı akıl etti.”, “1800’lerden bugüne...[jean]”, Radikal Cumartesi, 9 Ağustos 2003, s. 6.
Trey: “... Şaron’un ise sadece Batı Şeria’daki treylerde yaşayan az sayıdaki yerleşimciyi değil, her biri birer kasaba olan yerleşimleri buradan uzaklaştırabilmesi ile mümkün. “Şimdi Abbas Zamanı”, 9 Haziran 2003, s. 18.
Hamşalak: “Toplumca zenginlere karşı boynu bükük, suratımıza yapışmış hamşalak bir sırıtışla duruyoruz. Öyleyse tesettür defileleri.” Yıldırım Türker, “Nikahın kerameti”, Radikal,18 Ağustos 2003, Pazartesi, s. 4.
Şiirsel adalet: (İng. Poetic justice): “‘Poetic justice’ kavramını ‘şiirsel adalet’ diye çevirmek ne kadar doğru olmuş bilemeyeceğim; ama eminim İstanbul Kültür Sanat Vakfı yöneticileri bu çeviriyi uzun uzun tartışmışlardır. Kavram, İngilizcede icat edilmiş bir kavram. Başka dillerde başka başka karşılıkları var. Türkçede ise maalesef yerleşmiş bir eşdeğeri yok. Yaratma özgürlüğü, sanatçının eserini yaratırken mevcut gerçeklikten kopabilme hakkını kullanıyor olmasının sorgulanamazlığı anlamında.” İsmet Berkan, Radikal, “Şiirsel adalet”, 20 Eylül 2003, Cumartesi, s. 3.
Enstalasyon: “Ben şu anda dünyadaki kargaşaya, ırkçılığa bakarak “ve”yi olumsuz, ötekini işaret eden, ayırıcı bir unsur olarak gördüm. Hiçbir suçu bulunmadığı halde savaşın öncelikli kurbanları olan masum insanlar var. “Ölü Çocuklar Bildirisi” adlı enstalasyonumda savaşta yaşamını yitirmiş en masum güçlere, çocuklara yöneliyorum.”Milliyet Cumartesi eki, 27 Eylül 2003, s. 12. Balkan Naci İslimyeli’nin görüşü.
Yerleştirme: “Sergilenen iki işim var. Sualtında yaptığım yerleştirmenin adı “Çeşitliliğe ağıt”. Çeşitliliğin uyumlu bir şekilde bir arada yaşadığını ve bunun ne kadar huzurlu olduğunu göstermek istedim.” Şirin İskit’in görüşü. Milliyet Cumartesi eki, 27 Eylül 2003, s. 12.
Yerleştirmeciler: “Ben bundan bir şey anlamıyorum diyenler çok. Bu sanat değildir diyenler de. Sanat dünyası ‘ressamlar’ ve ‘yerleştirmeciler’ diye bölünmüş durumda.” Gündüz Vassaf, “Kavram+Sanat=?” , Radikal, 28 Eylül 2003, s. 23.
Aşkınsallık: “Örneğin Antrepo’daki iki merdiven (özellikle kırmızı tülden yapılmış olan), daralan koridorlar ve nihayet Yerebatan Sarnıcı’ndaki ağaç işi bu bağlamdadır. Ne bir cevaptır onlar, ne de bir düşünsel iş. Ama hepsini kapsayan öncelikle içerdiği güzellik ve aşkınsallıkla bizi ürperten yapıtlardır.”, H.B.Kahraman, “Bienaldeki gizli güzellik”, Radikal, 2 Ekim 2003, s. 21.
Çöydürmek: “Bizim Başkan da yaralı parmağa çöydürmez, muhtemel bir seçim öncesi, halkla tüpgazcıların karşı karşıya gelmesinden tırstığından, benden ricacı oldu.”, Erkan Goloğlu, “Tandemde çağdaş roman etkileri”, 7 Ekim 2003 salı, Radikal Futbol, s. 8.
Taykonot: “Yetkililer taykonotların dönüşte indikleri alanda olası vahşi hayvanlara karşı silahla uzaya gönderileceklerini belirtti.”, Milliyet, “Taykonotlar uzaya silahla gidecek”, 11 Ekim 2003, arka sayfa.
Photoshop: “Fotoğraflarını photoshopta düzelttirmekle eleştirilen Sibel Can ile Hülya Avşar arasında bir de ilginç çocuk diyaloğu geçti!”, “Photoshop güzelleri Avşar Şov’da buluştu”, Milliyet, 11 Ekim 2003, s. 2.
Sayılaştırma: “Azerbaycan Telekom’u Aztelekom, Beylekan kentinin tüm telefon santrallarının sayılaştırılma ihalesini Türk firması Telesise verdi.” Radikal, 13 Ekim 2003, s. 12.
Ham yapmak: “Truva atının kendilerini ham yapmasından korkan Atatürkçü CHP.liler genelde sessiz.” Melih Aşık, “Kemal ve Kemalizm”, Milliyet, 16 Ekim 2003, Perşembe, s. 17.
“Kaplan ham yaptı ama şov devam edecek”, Radikal Cumartesi, 18 Ekim 2003, s. 2.
Yav: “Ve bingooo! Röpartaj bitti fakat fotoğrafçı Muhsin yok ortada. Hay, şimdi, ne olacak yav, dilenci arkadaşı çağırın. Radikal Cumartesi, s. 3, 18 Ekim 2003. “Yaa veya yav, yahu’nun bozulmuş biçimi olduğu gibi, yahu da ya ahi (ey kardeşim) hitabının bozulmuş biçimidir.” Hakkı Devrim, Dil yaresi, Radikal, cumartesi, 18 Ekim 2003, s. 7.
Zırıl ve sıkıntıcı: Yani ben ömrümde, bu kadar zırıl bir senaryo ve böylesine sıkıntıcı bir filmin olabilirliğinden haberdar değildim.”, P. Mağden, “Ülke Büfe’nin son çeşnileri”, Radikal, Cumartesi, arka sayfa, 18 Ekim 2003.
Oligarklar: “Oligarklar Putin’i öldürtecekti”, Milliyet, 20 Ekim 2003, Pazartesi, s. 14. Küçük bir zümrenin hakim olduğu idare biçimindeki yöneticiler, oligarşi yöneticisi. (Gazetenin açıklaması).
Yaratıklandırmak: “Afganistan’da tüm o labarotuvar canavarlarını yaratıklandırırken de anlamıyordu başka ülkelerin insanlarından Amerika, Irak’ı İran’ın üstüne salarken de, İran’da iğrenç Şah Rejimini desteklerken de.”, Perihan Mağden, Radikal, 29 Ekim 2003 Çarşamba, arka sayfa.
Jonklör/jonklörlemek: “[Amerika] Güç Mücadeleleri’yle onca grubu jonklörlerken, petrölününü araklayacaktır.” Perihan Mağden, Radikal, 29 Ekim 2003 Çarşamba, arka sayfa.
Jonglörlük: ((Ece Temelkuran, “Daha sözcükleri bir araya getirmeden önce alınan yaralar vardır, diyor; tamtakır silahsızken, kuru bakır savunmasızken” (Milliyet, 3 Kasım).
-Ne istemiş cânım deyimden anlamadım ki!
Daha çok hanım yazarlar arasında kelime jonglörlüğü modası var; dil fındıkçılığı diyesim gelir.
Kolay iş değil! Kötüsüne katlanmak zor oluyor.)), Hakkı Devrim, Radikal, 21 Kasım 2003 Cuma, s. 7.
Altüstlük: “Paul Krugman’ın da vurguladığı gibi, öncelikle Asya merkez bankalarının (kendi paralarının değerlenmesini önlemek amacıyla) dolar alması sayesinde ve kısa vadeli sermaye girişleriyle finanse edilen dış açığın bir noktadan sonra doların değerinde önemli bir düşüşe sebep olması olası. ABD’den kaynaklanan bu durum nedeniyle döviz piyasalarında bütün dünya ekonomilerini etkileyecek bir altüstlük yaşanması riski giderek artıyor.” Osman Ulagay, “Şimdi en riskli ülke ABD mi?”, Milliyet, 3 Kasım 2003 Pazartesi, s. 13.
Atrium: “Sınıf ve konferans salonlarının çoğu atrium biçimli geniş alanlara açılıyor. Dolayısıyla içerdeki bitki örtüsü de zengin.” “Binaların orta yerleri hep atrium tarzı boş mekanlara açılıyor. Bunların birinde çok güzel bir hat sergisi vardı.” Ertuğrul Özkök, “İyi haber manşet olur mu?”, Hürriyet, 5 Kasım 2003 Çarşamba, s. 27.
Suspansuar: “’Suspansuardan G-String’e: Değişen Futbol ve Gündelik Hayat’ diye bir ad düşündüm.” “İlk suspansuar kullandığım gün canlandı gözümde. 19 Mayıs Stadının altındaki soyunma odalarında daha ortaokul son sınıf talebesiyiz, takımın her şeyi olduğu için malzemecisi de olan Maki Osman dağıttığında bizim 10 numara ‘bırakın lan ben kaptanım’ diye atılmıştı.” Erkan Goloğlu, “Ancak bir benzerim öldürebilir beni”, Radikal Futbol, 18 Kasım 2003 Salı, s. 8.
Oydaşmak: “Yalvarırım şu işe bir el atın, bir ad önerin, önerge verin, oylama yapın, oydaşın!”, Erkan Goloğlu, “Ancak bir benzerim öldürebilir beni”, Radikal Futbol, 18 Kasım 2003 Salı, s. 8.
Dışkılamak; maus: “Mahgüdük bir köpek. Ama bildiğiniz köpeklerden değil. Eli kalem tutuyor. Hatta maus da tutuyor olabilir. Hayatı öyle mama tabağıyla köşe minderi arasında gidip gelmekle geçmiyor, masaya oturup yazı da yazıyor. Evden sırf dışkılamak için çıkmıyor, akıl fikir saçmak için gazeteye de gidiyor. Çok iyi tavla oynadığını da duydum”. Pakize Suda, “Mahgüdük’e mektup”, Hürriyet, 20 Kasım 2003 Perşembe, s. 4.
Tırsak: “Tırsak müzisyenlere en güzel yanıt ise Çinli piyanist Lang Lang ile İngiliz tindersticks’ten geldi.” Kemal yılmaz, “Blondie gelmezse Bowie gelir”, Radikal, 8 Aralık 2003, s. 23
Beyin fırtınalandırmaları: “... Zaten giden gemiye niye mendil sallansın ki? diye beyin fırtınalandırmalarına giriştiğimi hatırlıyorum.”, Nur Çintay A, “’Sessiz Gemi’”, Radikal, 8 Aralık 2003, s. 2.
Yabancı el sendromu: Evil dead serisini izleyenler, bağımsızlığını kazanan elin sahibini öldürmeye çalıştığını hatırlar. Filmde, el kontrolden çıkar ve sahibi tarafından kesilmesine rağmen onu öldürmek için peşinden gelir. ‘Yabancı el sendromu’ da filmdeki korku dolu sahnelerden farklı değil. İngilizce adı ‘Alien Hand Syndrome’ olan hastalıkta, ‘el veya kol’ bedene [karşı] bağımsızlığını ilan ederek kontrolden çıkıyor. (...) Bunun üç farklı belirtisi var. Birincisi, elin kontrolden çıkarak başına buyruk hareket etmesi. İkincisi, diğer elle birlikte koordineli şekilde hareket edememesi. Üçüncüsü ise elin kullanılamaz hale gelmesi.”, “Ellere şenlik sendrom”, Radikal, 8 Aralık 2003, s. 2.
Tapışlanmak: “... Kofi Annan planını ‘hain tuzak’ diye adlandıran bildiriler yayımlamış ve sırtları Gürüz tarafından tapışlanmıştı.”, Yıldırım Türker, “Ayrılsak da beraberiz”, Radikal, 8 Aralık 2003, s. 4.
Karasakal dostlar: “O, bezgin halkının deyimiyle karasakal dostlarıyla birlikte kurmuş olduğu tezgahın başında dimdik duruyor.” Yıldırım Türker, “Ayrılsak da beraberiz”, Radikal, 8 Aralık 2003, s. 4.
Sığınmalık: “Önce sadece ‘alışveriş bazında’; Grace’in köpekköydeki sığınmalığını, zaten yapmakta olduğu hizmetçiliği daha da ağırlaştırarak ödemesi uygun bulunuyor.” Fatih Özgüven, “Köpekköy!”, Radikal, 11 Aralık 2003, Perşembe, s. 21.
Trailer: “[Murat Gürvardar’ın] İkinci filmi ise, bu tiyatro oyunu trailer’ı. FİDA Film aracılığıyla beyaz perdeye taşınan trailer, Türkiye’de belki dünyada ilk.” Sevin Okyay, “Perdeden bir sahne daveti”, Radikal, 16 Aralık 2003, Salı, s. 21.
Pata pat olmak: “Aradaki pay onların umduğu kadar açık çıkmadı; hele milletvekiline yansıması –en azından şimdilik- tam pata pat oldu, falan filan.” Murat Belge, “Yüklü pazar”, Radikal, 16 Aralık 2003, Salı, s. 9.
Laytlaşma: “”Fakat aynı İstanbul ve aynı medya, suşi niyetine kebap işi yapanlara da alkış tutar, doğulu moğulu demeden. Laytlaşma, merkeze entegrasyon olunca doğu falan kalmaz.”, Zeki Coşkun, Radikal, “Bir Tatlıses’ten ne çıkar?”, 19 Aralık 2003, Cuma, s. 21.
Sıfır toplam: “Sultanların böyle düşüneceğini bilen şehzadeler de hayatta kalmanın tek yolunun ağabeylerini ya da babalarını öldürerek tahta çıkmak olduğuna inanırlardı. Yani, oyun kuramcılarının ‘sıfır toplam’ dedikleri bir durum geçerliydi: iki tarafın birden uzlaşarak ortak bir sonuca varmaları mümkün değildi. Kazanan her şeyi alıyor, kaybeden ise her şeyi (kellesiyle birlikte) kaybediyordu.” Türker Alkan, “Kim şehzade olmak ister?”, Radikal, 26 Aralık 2003, Cumartesi, s. 5.
Hımhımlıklar: “Bazen Hürriyetim’in tıklamalarına bakıyorum. En çok okunan haberlerin neler olduğunu görünce, içim açılıyor. Siyaset dediğimiz o hımhımlıklar arka sıralarda nal topluyor.” Ertuğrul Özkök, “Hayatın dayatması ağabey”, Hürriyet, 28 Aralık 2003, Pazar, s. 23.