Kasım 2008

Ö T E S İ

 

28.03.2024 



Hedef

 
Ünal Bolat

Sanata ve mesleğe saygı


Eroin komasına girip, mezarlık köşelerinde yarı çıplak halde ölüme terk edilen genç kız Bircan’ın haberi de kimseyi ilgilendirmedi iyi mi? Kimsenin mantıkla, düşünceyle, yorumla alakası yok. Herkes kapılmış bahtının rüzgarına gidiyor... Artık sanatçılığın, mankenliğin, şarkıcılığın belli bir kriteri, belli bir ölçüsü falan da kalmadı...

Şimdi elimizde televizyon denilen sihirli bir alet var... Bir sokak kızını bir çırpıda “güzellik kraliçesi”, bir katili bir çırpıda ses sanatçısı, bir konsomatrisi bir çırpıda ekranların sultanı yapabiliyor.
Üstelik birkaç günde şöhret yetiştiren bu tür yayınlardan dolayı, hiçbir sivil toplum kuruluşu, hiçbir eğitimci, hiçbir devlet otoritesi çıkıp da demiyor ki:
“Yahu arkadaş bu nedir Allah aşkına! Önü belli olmayan, sonu belli olmayan bir uğraş için, bu toplumu niçin bu kadar meşgul ediyorsunuz?
Hiç mi sanata ve sanatçıya saygınız yok! Bunca konservatuarlar, akademiler boşuna mı açıldı? Burada sanat eğitimi görenlerin emeği bu kadar mı ucuza düştü?
Yapılan bu sorumsuzluğu basın özgürlüğüne, program formatına nasıl bağlayabilirsiniz? Halk ses çıkartmıyor, maşallah ne yayınlarsak izliyor düşüncesiyle nasıl bu milletin sanatıyla, sanatçısıyla alay edercesine, affedersiniz bir ayda, sanki hıyar yetiştirir gibi şöhret yetiştirme gayretkeşliğine düşüyorsunuz?”
***
Bırakın devlet yetkilisi olarak tedbir almayı, kendisine bu konuda yöneltilen “Siz kimi destekliyorsunuz?” sorusuna Sayın Başbakan bile, fırsat bu fırsat diyerek, sanat ve gerçek sanatçının önemini bir iki kelimeyle vurgulayacağı yerde, favori belirlemeyi tercih ediyor.
RTÜK görevini sadece, kendisine şikayet geldiğinde muzır sahneleri makaslamaktan ibaret sanıyor.
İnsanın havsalası almıyor...
Acaba, bize öğretilen hamasi kültür ve tarihimiz mi abartılıydı? Yoksa değişim dedikleri şey bu mu?
Yoksa artık biz, binlerce yıllık bir kültürün tevarüs ettiği bir millet olmaktan vaz mı geçtik?
Eğer öyle değilse, eğer sorumluluk duygusu halen birilerinde var ise, böylesi organizasyonların cazibesine kapılıp, bir şekilde star olmak uğruna taşradan ve varoşlardan Büyükşehir’e gelen fakat şöhret olma sevdasıyla hayatı kararan, her yıl en az üç yüz bin genç kızımızın, bir o kadar kimsesiz gencin vebalini kim üzerine alacak?
Uyuşturucuyla, kapkaçla, terörle vs mücadelenin yolu buradan geçmiyor mu?
Öte yandan televizyonculuk bu mudur? Gazetecilik bu mudur? Sanatkarlık bu mudur?
Sanki yeteri kadar starımız(!), mankenimiz(!), kraliçemiz (!) yokmuş gibi, maşallah televizyonlarımız birbiri ardına star yetiştiren seralara dönüşmüş durumda...
Bir ülkede sadece şarkıcıya, türkücüye, dansçıya veya futbolcuya mı ihtiyaç var? İşsizliğin kol gezdiği bir ülke olmaktan yararlanıp, toplumun cahil kalmasını avantaj görüp, üretmeden tüketen bir neslin iştahını kamçılayıp, piyangodan çıkar gibi, üç beş kişiye şöhret sunma vadiyle milyonların umutları hayalleri, gelecekleri ile oynanabilir mi? Bu sorumsuzluğun bir müeyyidesi yok mu? Hukuk sadece baklava çalan çocuklar için midir? Umut hırsızlığı suç değil midir?
Bu ülkede iyi bir ayakkabıcılık, iyi bir tezgahtarlık, iyi bir terzilik, iyi bir annelik, iyi bir öğretmenlik, iyi bir şoförlük hatta ve hatta iyi bir siyasetçi yetiştirmek için eğitim verilmeye, kurs veya yarışma düzenlemeye hiç mi ihtiyaç yok?
***
Ekranlarda estirilen hava hep aynı... Varsa yoksa eline mikrofonu kapan çıksın söylesin. Kendine güvenen(!) kıvırsın. Alkış kıyamet gibi...
Sabah, öğle, akşam günün hemen her saatinde neredeyse tüm televizyon kanallarında şarkı, türkü, oyun havaları, uyduruk isimlerle şov dedikleri maskaralıklar...
Kim ne kadar maskaralık yaparsa o kadar prim alıyor. Kimin ağzı Türkçe’den uzak değişik ağız ve şivelere kayıyorsa o kadar reyting yapıyor.
Tarihine, kültürüne, milli menfaatlerine bu kadar duyarsız, eğitim öğretim, bilim araştırma gibi konulardan böylesine uzak, hangi sebepten olursa olsun meslektaşları mağdur olmuş, aç kalmış, hatta ölüm orucuna başlamış olmasına rağmen umursamayan; tek derdi izleme oranını yükseltip reklam almak ve para kazanmak olan, böylesi kısır bir medyaya sahip ikinci bir ülke daha var mı?


unalbolat@netbulmail.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002