Merhaba sevgili Ufuk Ötesi okuyucuları,
Toplumsal alışkanlığımız mıdır nedir bilemiyorum ama, genelde “insan” olarak kendimizi hep ikinci planda tutarız değil mi?
Diyeceksiniz ki ne var bunda? Ailemize, çoluk çocuğumuza, komşumuza, iş arkadaşımıza önem vermeyip de kime önem vereceğiz. Haklısınız ama benim “ikinci plan”dan maksadım yardımseverlik değil. Düşünelim bir kere. Hangimiz elbisemizi, “Canım kirli mirli bugünlük de böyle giyeyim” diyoruz? Otomobilimizin bir yerinden ses geldiğinde “Aman sen de” diyor muyuz? Ya da ne bileyim randevularımızı vb hiç aksatıyor muyuz?
Peki aynı şekilde başımız ağrıdığında, uykusuzluk çekmeye başladığımızda, iştahımız azaldığında, boynumuz ağrıdığında, kulağımız çınladığında vb. kendimizi dinlemek hiç aklımızın ucundan geçiyor mu?
Maalesef günlük telaş ve koşuşturma içerisinde kendi vücudumuzu hiç ama hiç hatırımıza getirmiyoruz.
İyi de, hani her şeyin başı sağlıktı? Hani cana gelmesin de mala gelsin diyorduk. Hani canımız sağ olsun da her şey düzelirdi. Bu güzel sözler hep bizim kültürümüze ait değil mi?
Buna rağmen vücudumuz iyice elden ayaktan çekilip, neredeyse yatağa düşene kadar onunla ilgilenmiyoruz. Arabanın yenisini almak mümkün. Elbiseyi yenilemek her zaman mümkün. Oysa vücudumuz bir kez geldi bu dünyaya. Bir ikincisi olmayacak. .
Buna rağmen vücudumuz o kadar hassas bir makine ki, en ufak bir aksamada bizi haberdar ediyor. Ah o an hemen tedbirini alabilsek...
Bu yazımızda ilk başlarda hiç önemsenmeyen, hatta zaman içinde kendi kendine iyileşeceği zannedilen bir rahatsızlıktan, sinüzitten söz etmek istiyorum.
Sinüzit pek önemli görülmeyebilir ama hiç de hafife alınacak bir rahatsızlık değildir.
Nasıl bir şeydir sinüzit?
Tıbbi olarak özel tanımı, burun boşluğu çevresindeki alın kemiği, üst çene kemiği ve etmoid kemikleri içersinde, içinde hava bulunan ve burun boşluğuna açılan, sinüs denen boşlukların iltihaplanması olarak değerlendirilebilir.
Bu rahatsızlıkta en önemli belirti ağrıdır. Bu ağrı, iltihaplı sinüs ve çevresinde olur. Hani öne eğildiğimizde veya alnınıza parmağınızı bastırdığınızda şiddetli bir ağrı olur ya işte o şekilde. Ya da kaş üzerinde, gözün altında, şakaklarda, bazen gözünüzün arka kısmında oluşur bu ağrılar.
İlk başlarda gelip geçici zannedilen bu ağrıların, zaman içinde kendi kendine geçmesini beklerseniz yanılabilirsiniz. Hatta kimi zaman ağrının hafiflediğini bile zannedersiniz. Oysa bu sürede hastalık müzminleşmeye başlar da haberimiz olmaz. Daha künt bir dolgunluk ve ağırlık hissedersiniz o bölgede. Ardından burun tıkanıklığı; burundan öne veya burun gerisine akıntı, sinüs çevresinde şişlikler görülmeye başlanabilir.
Yine de “Aman sen de, geçer “ mi diyorsunuz? Bu safhadan sonra sırada ateşlenmeler, ardından iştahsızlıklar baş gösterecektir. Ve eğer bu rahatsızlık ciddiye alınıp tedavi edilmezse sinüs çevresindeki kemiklerin de iltihaplanmasına ve devamlı akıntıların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Gözde ve göz kapağında kızarma, şişme, iltihaplanma olabilir. Daha da ileri gidersek, bademcik iltihabı, bronşit, bronşektazi veya astıma bile yol açabilir. Burundan solunumun iyi yapılamaması nedeniyle vücuttaki tüm sistemler etkilenir. Beyne yeterli derecede oksijen gidemez. Buna bağlı olarak, vücutta süregelen hücreler arası iletişimde yaşanan aksamalar sebebiyle birçok şikayetin tetikleyicisi bile olabilir.
Bu konuda tüm uzmanlar özellikle sinüzitin erken tedavisinden söz ederler. Gerçekten haklı bir tespittir bu. Sinüzitin tedavisi hiç vakit geçirmeden yapılmalıdır ki kısa zamanda sonuç elde edilebilsin.
Bir akupunktur uzmanı olarak şu müjdeyi de vereyim ki, sinüzit tedavisinde akupunkturla oldukça yüz güldürücü neticeler alınmaktadır. Hatta ciddi bir takiple, yirmi - otuz seans akupunktur tedavisiyle, sinüzit rahatsızlığında çok başarılı neticeler elde edilmiştir.
Sağlıklı günler dileğiyle...