Günlerdir ülkemiz televizyonlarını işgal eden rezilliklerin ardı arkası kesilmiyor. Türk aile yapısını doğrudan hedef alan yarışmalar, reklamlar, düzmece haberler bir biri peşi sıra bilinç altımıza patlamaya hazır mayınlar döşerken, ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın dimağları ne hale geliyor hiç düşündünüz mü?
Televizyonu açtığınızda “kanalların” arasında gezinirken, evlenmek için kendini bir eve, dünya alemin gözü önünde hapseden kızlar mı arasınız, ünlü olacağım diye kişiliğini ayaklar altına alınmasına göz yuman gençler mi istersiniz?
Bir de bunları yarışma diye milyonlarca insana izleten söz konusu “kanalların” yaptığının “psikolojik harp”ten başka bir açıklaması olabilir mi?
İzlenme oranlarını takip ettiğinizde adı yarışma olan, bu programları en çok; ergenlik çağına yeni girmiş gençlerin ve çocukların izlediği gerçeği ile karşılaşıyoruz.
Ailelerin artık varlık nedenlerinin idrakinden dahi uzak olan günümüz insanı, iyice laçkalaşmış eğitim sistemiyle millî kültüründen bihaber, küreselleşme masallarıyla uyutulurken bu çocuklarımıza şan-şöhreti, paranın insanın mutluluğu için sadece bir araç olduğunu kim anlatacak? Kendisini diğerlerinden ayıran ve farklı kılan; bizi biz yapan değerlerin önemini nasıl kavrayacak?
Haberleri açıyorsunuz, rezilliğin bini bir para…
Ukrayna’dan gelmiş AIDS’li bir kadından bahseden adı “haber bülteni” olan psikolojik savaş araçlarıyla karşılaşıyorsunuz. Türkiye’nin en muhafazakâr illerinden birinin adı özellikle verilen rezil bir haberle suratınızda patlıyor. Türkiye’nin serhat şehirlerinden biri olan kent aynı zamanda Türk örf ve geleneklerinin en iyi yaşatıldığı şehirlerden biri olarak biliniyor. Ama haber bülteni öyle şeyler söylüyor ki; gerçekleşmesi imkansız!
Ama milletin gözünün içine bakarak açıkça yalan söyleniyor. Dört işlem bilen en geri zekâlı insanın bile olamayacağını anladığı bir rezilliği sanki gerçekmiş gibi günlerce ekranlarından indirmeyen “kanallar” utanmadan Türk milletine karşı psikolojik savaşı sürdürdüler.
Sanki komik bir durum varmış gibi hafiften de gülerek ( aslında bu asil milletle kendi kuş beyinleri kapasitesinde alay ederek) günlerce psikolojik savaş gerçekleştirdiler. Öyle bir yayın yapıldı ki, o şehrimizdeki herkes potansiyel AİDS’li ve ahlâksız gibi gösterildi durdu…
Millî refleks mi? Ondan ise tık yok!
Memleketimiz öyle bir hale getirilmiş ki, inancı gereği başörtü taktığı için birkaç provokatör uğruna tertemiz Türk kızlarının okuma hakları ellerinden alınırken, diğer yandan “kanatlı-kanatsız, delikanlı kız” reklâmları bütün televizyon “kanallarımızı” işgal etmiş vaziyette.
RTÜK ve Reklâm Öz Denetim Kurulları ise aylardır sözümona delikanlı kızları seyrediyor…
“Çocukların fiziki ve ahlâki gelişimi için olumsuz etkide bulunacağı” gerekçesiyle “kek” reklâmlarının sesini kısan zihniyet, “delikanlı kız”ların da sesini kısmış olacak ki artık el işaretleriyle kendisini seyreden 6-7 yaşlarındaki çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal gelişimini sabote ediyorlar…
Tabii bu arada asıl kimlerin kek’lendiği ise ne yazık ki ortada!
Her devletin psikolojik harp ile ilgili bir kurumu vardır. Ve olması gereklidir. Aynı zamanda psikolojik harp tekniklerine karşı millî gücü koruyacak savunma mekanizmalarını diri tutacak, karşı politikalar üretecek birimleri vardır. Bir milletin millî direncini kıramadığınız müddetçe o ulusu yenmeniz mümkün değildir. İşte karşımızda Çeçenistan ve Doğu Türkistan örnekleri bunun en belirgin göstergeleridir.
İşte Türkiye’mizde gittikçe yayılan “Dünyayı ben mi kurtaracağım? Böyle gelmiş böyle gider…” gibi nemelazım düşüncesinin yayılması “Milli gücümüzü” yok etmektedir. Millî gücünü kaybetmiş bir ulusun ise yaşam şansı yoktur.
Öyle ise önce bireyler olarak ülkemize sahip çıkalım. Vatanımız üzerinde “Psikolojik Harp” uygulayanların oyunlarına gelmeyelim.
Evet, dünyayı siz kurtaracaksınız! Yeter ki, kanuni yollarla hakkınızı arayın. Millî kültürünüze, sizi siz yapan değerlere sahip çıkın. RTÜK’ün telefonlarını kilitleyin.
Haydi, tepkinizi ortaya koyun!