Son zamanlarda örneğine pek rastlanmayan, usta işi bir dizi belgesel, -etkilerinin uzun süre devam edeceğine şüphe yok- ufkumuzdan bir güneş gibi parlayıp geçti. Bir çoğumuzun haberi bile olmadı diyemeyeceğim, çünkü belgeseli görenlerin görmeyenleri haberdar ettiğini ve bir şekilde haberdar olup seyretmeye başlayanların da sonraki bölümlerini kaçırmadıklarına şahit oldum. Son Tanıklar isimli belgeselden bahsediyorum. TRT 1’de 13 Ekim 2003’de yayınlanmaya başlayıp 2004’ün ilk haftasında sona eren, on üç bölümlük Son Tanıklar belgeseli, pazartesi gecelerinin büyük bir merakla beklenip, dikkatle seyredilen ve seyirciden tam not alan programı oldu.
Son Tanıklar, bir eğlence ‘şov’ programı değildi. İnsan cinsinin süflileştirildiği ve adeta bir hayvan gibi gösterilen ‘biz evleniyoruz’ türü bir program olmadığı gibi, neşeli konuları işleyen bir program da değildi. Tanınmış mankenlerce bulunmuyor, şöhretleri konuk etmiyordu, üstelik çoğu yaşlı ve hasta, yıpranmış insanlar programın ve gönlümüzün yıldızları idiler.
Kısaca ‘seyirci böyle istiyor’ diye, sırf menfaat için, gözümüzün içine baka baka bizimle dalga geçen, kültür seviyemizi yükseltmek yerine daha da aşağılara indiren programlardan değildi.
Son Tanıklar, bu yurdun asıl sahiplerinin canlarıyla kanlarıyla yaşadıkları bir büyük destanın hikayesini yine onların ağzından anlatıyordu.
TRT İstanbul Televizyonu yapımcı - yönetmeni (aynı zamanda da yakın tarihimizle ilgili çok önemli görülen kitapları bulunan yazar) Abdülhamit Avşar’ın hazırladığı belgesel, Büyük Osmanlı Devletinin son zamanlarında doğan, İstiklâl Harbi yıllarına tanıklık eden, bir kısmı bizzat bu savaşta görev alan gazi, şehit ve gazi yakını ile tarihçilerin hatıralarını, anlatımlarının belgeseli idi. Yönetmen Abdülhamit Avşar, Son Tanıklar’da, o korkunç yılları yaşamış gerçek tanıkların konuşmalarını esas alarak, çok küçük müdahalelerle dönemin çok güzel bir tablosunu bize aktardı. Gazilere, şehit ve gazi yakınlarına çok kısa cümlelerle olaylar anlattırıldı. Tarihçilerin yerinde ve kısa özetleriyle, kısa metinlerle yoksulluk, kan ve ızdırap dolu felaket senelerinin acılarını ve ardından bin bir yoksunlukla kazanılan istiklalin buruk mutluluğunu bütün açıklığı ile önümüze koydu. Bu yapılırken de televizyon seyircisini sıkmayacak, zevkle seyredilen bir belgesel tekniğinin kullanıldığını belirtmek gerekir.
Türk seyircisi, bu belgesele hemen layık olduğu değeri verdi ve sonraki bölümlerini kaçırmamak için, işini gücünü bir yana bırakıp ekran başına koştu.
Belgesel ile ilgili olarak birçok kişiye görüşlerini sordum. Belgeseli çoluk çocuk ailecek seyrettiklerini, çocukların ve gençlerin Son Tanıklar’ın anlattıkları karşısında tüylerinin ürperdiğini, anlatılanların neden daha önce anlatılmadığını, diğer gazete ve televizyonlarda bu konuların neden işlenmediğini kendilerine sorduklarını aktardılar. Üstelik, yetişkin bir insan olarak, kendilerinin de, bu belgeselden, yakın tarihimiz bu kadar yakın iken bilmedikleri, merak edip öğrenmedikleri bir çok konuyu öğrendiklerini söyleyenler oldu. Zannediyorum seyirci, belgeselde anlatılanlardan çok istifade etti, büyük dersler aldı. Çok etkilendi, etkilendik. Mesela, Sakarya savaşında, Yunanlıların serdiği ve Türk Ordusu bunu altı ayda aşamaz denilen çok katlı dikenli tellerin aşılması sırasında, yaralı kahraman askerlerimizin, kendilerini dikenli tellerin üzerine atarak arkadaşları için basamak oluşturduklarını ve arkadaşlarının onların üzerlerine basarak düşmanı tepelediğini öğrenmek ruhumda fırtınalar kopardı. Basın ve televizyonların çoğunun AB ve ABD’nin yayın organı gibi çalıştığı, Kıbrıs ve Irak dayatmalarının ayyuka çıktığı, Türk milletinin başka çıkış yolu yokmuş gibi sürekli yabancı görüşlerinin abartılarak aktarıldığı, Türk milletine dair ne varsa hep olumsuz tarafından yaklaşıldığı, aşağılık duygusunun geliştirilmek, insanımızın umutsuzluk ve karamsarlığa düşürülmek istendiği bir dönemde, en zor şartlardan sıyrılarak nasıl dimdik ayağa kalkılabildiğini göstermesi açısından Son Tanıklar tam zamanında yayınlanmıştır. Bu bakımdan TRT’yi kutlamak gerekir. Belgesel, bu çetin dönemde çok önemli bir görev icra etmiştir ve gelecekte de edecektir. Keşke bu belgesel, İstiklal Savaşımızın hemen ardından, hatta televizyonun ilk yıllarında hazırlanmış olsaydı. Köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşılarak Milli Mücadeleyi bizzat yaşayan kahramanların yaşadıkları olaylar, teferruatlı bir şekilde anlattırılmış olsaydı. Dimağları taptaze iken, yaşlılıktan doğan hafıza kayıpları yaşanmadan ifadelerine başvurulsa idi! Büyük bir kısmı vefat etmiş, kendilerine hiç önem atfetmeyen bu adsız kahramanlar, belki de çok önemli tanıklıkları kendileriyle birlikte mezara götürmüşlerdir. Bizim için ne esef ve utanç verici, ne zavallı bir durum! Halbuki o şehit ve gazilerin her biri için anıtlar yapılsa azdı! Bu topraklarda hür ve bağımsız yaşayabilmemiz onların canhıraş gayretlerinin sonucudur. Bugün hayatta olan tanıklar ise belgesele verdikleri ad gibi Son Tanıklar’dır. Çoğu ömrünün son demlerine gelmiş bu kahramanların önünde ne kadar eğilsek, söylediklerine ne kadar kulak versek azdır. İşte Son Tanıklar belgeselinde bizim gördüklerimiz elde avuçta kalan son kırıntılardır. Konu ile daha önce yine TRT’den usta belgeselci Raşit Demirtaş ve Mehmet Gökağaç ilgilenmiş, gazilerimizle söyleşiler yapmış ve bunları yayınlamışlardı. Ancak bu kadar geniş çaplı bir çalışma yapılmamıştı. Bu çok sabır ve emek isteyen çalışmayı meydana getirdiği için Abdülhamit Avşar’a millet olarak çok şey borçluyuz. Gönlüne, sanatına, eline, kalemine sağlık. Bir kısım seyircinin, bazı bölümlerini kaçırdıklarını belirterek, belgeselin en kısa zamanda yeniden yayınlanması için TRT’ye başvurduğu göz önüne alınırsa, daha geniş bir tanıtımla tekrar yayınlanması çok faydalı olacaktır.
Tarih öğretmeni dostum İsmail Kandemir, bana da gönderdiği mektubunda şöyle diyor: Son Tanıklar'ın kaset ya da cd’sini temin etmem mümkün mü? Bunu sağlayabilirsem, öğrencilerime sıkıcı gelecek bir konuyu, yeni başladığım Kurtuluş Savaşı konusunu, üstelik ana kaynaklarından, yaşananları hissedebilecekleri bir şekilde aktarmam mümkün olacak. Bir öğretmen olarak bundan büyük bir keyif alacağım. Öğrencilerim için de çok faydalı olacaktır." Yine Pumukkale Üniversitesinden Tarih Bölümü Öğretim Üyesi dostumuz Selahattin Özçelik, " Biz bu belgeseli öğrencilerimize göstermek istiyoruz. Sizin TRT münasebetiniz acaba bize yardımcı olabilir mi?" demiş. Ne yazık ki bazı meslektaşlarımız gibi kalemimizi TRT'den program ve maaş koparmaya yönelik kullanmadığımız için TRT ile münasebetimiz yok. Okuyucularıma şimdilik, milli meselelerde hassas olduğunu düşündüğüm yeni TRT Genel Müdürü Sayın Şenol Demiröz'e müracaat etmelerini salık verebiliyorum.* Ancak belgeselin -TRT'nin elinde stok program kalmadığı ve eski yönetimin, program yapımını durma noktasına getirip TRT'yi kilitlediği için mecburen- yeniden yayınlanacağını tahmin ediyorum. Son Tanıklar belgeselini kaçıranlar belgeselin yeniden yayınını kaçırmasınlar. Çünkü bu belgesel, yakın tarihimize dehşetengiz bir ışık tutuyor. Son Tanıkları’ın tekrar yayınlanması yeterli görülmemelidir. Çoğaltılması ve her Türk’ün evine girmesi temin edilerek, bu belgeselde anlatılanların Türkiye Cumhuriyeti yaşadıkça hatırlanmasının sağlanması gerekir diye düşünüyorum. Öğretmenlerimiz çoğaltılan bu kaset ve CD’leri öğrencilerine ders olarak göstermelidir. Ayrıca, Abdülhamit Avşar’ın belgeselinde anlatılanların kitap haline getirilmesi de çok önemlidir. Çünkü nihayet yazı daha kalıcıdır. Aynı mahiyetteki başka hatıralar birleştirilerek bu konuda külliyatlar hazırlanabilir. TRT’nin bunu yapması uygun değilse, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bu konuda bir şeyler yapması mümkündür diye düşünüyorum. Türkiye Yazarlar Birliği, Son Tanıklar belgeseline ‘2003 yılı Yılın Belgeseli’ ödülünü vermiş bulunuyor. Kanaatimce belgesel, bu ödülü ve nicelerini almaya hak kazanmıştır. Kültür, sanat ve tarih kurumlarımızdan benzer bir çok ödüller alacağı kuşkusuzdur. Çünkü, Türk milletine kanıyla, canıyla hizmet eden gerçek kahramanların hikayesini aktararak kutsal bir vazifeyi yerine getirmiştir. Belgeselin yapımcı ve yönetmeni Abdülhamit Avşar’ı, yardımcı yönetmen Figen Baranoğlu’nu, danışman İsmet Görgülü’yü, görüntü yönetmeni Bekir Yıldızcı’yı, belgeselin özgün müziğini yapan Hasan Cihat Örter’i ve belgeselin hazırlanmasında emeği geçen herkesi, böyle kutsal bir vazifeye katkıda bulundukları için yürekten kutluyorum. Bu sıra dışı çalışmanın gerçekleşmesine katkıda bulunan yerel tarihçilerin dünden bugüne karşılıksız devam eden samimi gayretlerini ve elbette hayatının son demlerinde milletine bir nebze olsun bir şeyler bırakabilmenin heyecanını yaşayarak zorlukla da olsa konuşan o kahraman gazileri buradan saygıyla selamlıyorum. Allah onlara sağlıklı uzun ömürler versin. Belgeselin bir gazimizin ağzından söylenen son cümlesi ile yazımı bitireceğim: Allah Türk milletine bir daha o kara günleri yaşatmasın!
*Yeniden yayın için TRT'ye yeteri kadar başvuru yapıldı mı bilmiyorum!