Kasım 2008

Ö T E S İ

 

30.12.2024 



Dilek / çe

 
Hüseyin Mümtaz

En iyi Türk, ölü Türk müdür?


Sanki üzerlerine vazifeymiş gibi, Akepe’nin bütün “kurmay kadrosu” fırsat bulduğu en ufak bir zaman aralığında Türk ve Türklük üzerine ahkâm kesmeyi pek seviyor. Uzmanlık alanları olmadığı bir konuda bu anlamsız ısrar neden? Yoksa onlarca, ısrarın özel bir anlamı mı var? İstanbul’daki sinagog saldırılarıyla Millî Eğitim Bakanı Çelik’in “Andımız” polemiği aynı zamana denk geldi. Bunlar hep “yanlış anlaşılıyorlar”. Bir gün önce söylediklerini, tepki görünce ertesi gün “tevil” yoluna gidiyorlar.

Ya “gazeteciler yanlış aksettirdi” yahut “bakan aslında öyle demek istememişti” oluyor. Gerçi Doç.Dr. Mehmet Aça; “ANDIMIZ Sayın Bakanı Niye Geriyor?” (www.internetgazete.com) başlıklı yazısında ayrıntılı bir kök-köken ve karakter tahlili yapmış ama sinagog olayından sonra gelişen yeni durum karşısında eksik kalan bazı tuğlaları tamamlamak görevini de “durumdan vazife çıkararak” biz üstleniyoruz.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, öğrenci andıyla ilgili tartışma yaratan sözlerine açıklık getirmiş. Yabancılar için öğrenci andının kaldırılmasının Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını kapsamadığını belirten Çelik, ''Bir Alman, bir İngiliz, bir Fransız her sabah 'Türküm, doğruyum, çalışkanım' demek zorunda mı?'' demiş.
Çelik ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi'nde ''Öğrenmeyi Öğrenme Etkinlikleri'' nin açılışına katıldıktan sonra gazetecilerin önceki gün Kayseri'de öğrenci andı konusunda söylediği sözleri anımsatmaları üzerine, ''Andımız her sabah okunmamalıdır. Herkes okumamalıdır'' gibi şeyleri asla söylemediğini kaydetmiş.
''Yabancıların andı içme zorunluluğu bulunmadığını söylediğini'' kaydeden Çelik, bir süre önce yayımlanan İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nde bu zorunluluğun kaldırıldığını kaydederek şunları söylemiş:
''Bundan daha tabii bir şey olabilir mi? Yabancı olduğunun altını çiziyorum. Yani Türk vatandaşı bile olmayan, ülkemizde geçici olarak bir diplomatik misyonla bulunan insanların çocuklarından söz ediyorum ben. Bir Alman, bir İngiliz, bir Fransız her sabah 'Türküm, doğruyum, çalışkanım' demek zorunda mı?''
Çelik, kendisinin ''değişime direnen bir zihniyetin olduğunu'' söylediğini de kaydetmiş.
İşte bu “ben”im.
Gelişmeye değil, uyduruk değişimlere, değişme diye takdim edilen yozlaşmaya, soysuzlaşmaya direniyorum.
“Değişim” diye cilalı ambalajlarda önümüze sürülen “millî nitelik erozyonlarına” direniyorum.
Çelik ''yabancılar için öğrenci andının kaldırılmasının azınlıklar için de dayanak olup olmayacağı'' sorusu üzerine de şöyle konuşmuş: ''Bu madde azınlıklar için bir dayanak olmaz. Azınlıklar bizim vatandaşlarımızdır. Onlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatandaşlarıdır. ''
Sayın bakanın yaşı tutar mı bilmiyorum ama biz lisedeyken “olgunluk “ sınavı vardı.
Liseyi bitirseniz bile bu sınava girip geçmeden diploma alamazdınız?
Sayın Bakan”a tam da işte öyle bir “olgunluk” sorusu:
“Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türk müdür?”
Yahut kavrama-algılama zorluğu çekeceğini tahmin ettiklerimiz için soruyu değişik bir açı ile ve derinlik getirerek tekrar soralım;
“Dünyada Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan Türkler yok mudur?”
Veya; “Her Türk, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak zorunda mıdır?”
Yâni demek istiyorum ki; Çelik, uzmanlık alanı olmayan, ilgisi bulunmayan konulara fazla girmemelidir.
Olaylara cemaat gözlüğü ile bakmak mı “değişim”dir? Veya ille de cemaat gözlüğü ile bakmamak “değişime direnmek” midir?
Terörün dini ve milliyeti olmaz. Savunulacak tarafı da yoktur. İstanbul olayı için elbette üzüldük.
“Dinlerince dinlensinler”, fakat bu üzüntümüz saldırıda ölen Museviler için yapılan cenaze törenindeki acayipliği görmemizi engellememelidir.
Habere göre “Törende, 5'i Türk, biri Romanya vatandaşı 6 Musevi'nin tabutuna Türk Bayrağı “serilmiş” (Serilmek fiilini haberi Sabah’ta (19 Kasım 2003) yapan hanım kızımız kullanmış). Türkiye Hahambaşılığı'nın 6 Musevi'nin cenazesinin ay-yıldızlı bayraklara sarılması için valiliğe başvurması üzerine İstanbul Valiliği, ölen Museviler'i şehit saydı. Türkiye Hahambaşılığı Protokol Müdürü Silvia Vadya da, saldırının Türkiye'ye yapıldığını, bu nedenle ölenlerin şehit sayıldığını söyledi. Vadya, Romanya vatandaşı olan Musevi'nin de Türk Bayrağı'na sarıldığını belirtmiş..”
Hadi Bayan Vladia’nın “şehitlik” kavramı üzerine söylediklerini bilgisizliğine verelim, fakat İstanbul Vilayetinin tabutlara bayrak sarılmasına izin vermesine ne diyorsunuz?
Türk Bayrağı’nın hangi cenazelerde hangi tabutlara “örtüleceği” kanun ve yönetmeliklerle düzenlenmiştir.
İstanbul Valisi “jest” yapacağım diye kanunu nasıl yok sayar, keyfince hareket eder?
Hadi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Musevileri bir şekilde anladık diyelim; fakat toprağı bol olsun, Rumen vatandaşı müteveffa bayan Anna Rubinstein’ın tabutuna Türk bayrağını sarmak hangi aklı evvelin fikridir?
Ne tür bir “değişimdir” bu? Hangi UYUM PAKETİ ile ilgilidir?
Çelik ne diyordu; “Bundan daha tabii bir şey olabilir mi? Yabancı olduğunun altını çiziyorum. Yani Türk vatandaşı bile olmayan, ülkemizde geçici olarak bir diplomatik misyonla bulunan insanların çocuklarından söz ediyorum ben. Bir Alman, bir İngiliz, bir Fransız her sabah 'Türküm, doğruyum, çalışkanım' demek zorunda mı?''
Peki sağlığında Türk olmaması, and içmemesi bakana göre normal karşılanan bir Rumen nasıl oluyor da ölünce Türk sayılıyor?
Neden sağlıklarında Türklüğün nimetlerinden istifade etmiyor, bağlılıklarını ifade etmiyor, and içmiyorlar da ölünce bu hak ve mazhariyet veriliyor?
Sağlıklarında herkes milliyetini koruyabilir fakat ölünce illâki bir vesileyle Türk mü olmalı?
“En iyi Türk”, Rumların dediği gibi “Ölü Türk” mü?
O zaman, böyle düşünen Rumlardan farkınız ne? 19 Kasım 2003
www.hakimiyetimilliye.org
www.internetgazete.com
www.giresungazete.net


mumtazbay@superonline.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002