Kasım 2008

Ö T E S İ

 

26.04.2024 



-

 
Ahmet Özdemir

Geleceğimizi aydınlatanlar: Öğretmenlerimiz


“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum Bütün çiçeklerini getirin buraya, Öğrencilerimi getirin, getirin buraya, Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer Bütün köy çocuklarını getirin buraya, Son bir ders vereceğim onlara, Son şarkımı söyleyeceğim, Getirin, getirin...ve sonra öleceğim.” Köy öğretmeni Şefik Sınık böyle diyordu.

“Bana çiçek getirin, Dünyanın çiçeklerini getirin.” Bu dileği Ceyhun Atıf Kansu ölümsüzleştirdi. Öğrencilerini çiçeklere benzeten köy öğretmeninin son sözleri şöyle şiirleşiyordu:
“..Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.”
İşte Cumhuriyet yolunu aydınlatanlardan biri ve 24 Kasım Öğretmenler günü. Yüce önderimiz Atatürk’ün, Millet Mekteplerinin baş öğretmenliğini kabul ettiği gün. Bütün yurtta yine kutlandı. Aslında bir gün değil, bütün günler elleri öpülesi öğretmenlerimizin olsa gerekir.
Kuşkum yok ki, yakındığımız bilgisizlikten, düzensizlikten, gerilikten, din ahlak ve düşünce alanlarındaki kargaşadan bizi kurtaracak, tek yol eğitim. Yediden yetmişe, köylümüzle, kentlimizle, ulusça tutacağımız eğitim yolu; yükselişin, ilerleyişin, aydınlığa kavuşmanın tek çıkar yolu. Ancak bu yolla geriliği, karanlığı, her tür iç ve dış tehlikeyi bir kenara itmek, huzurlu, güvenli, aydınlık yarınlara ilerlemek mümkün. Çağdaş uygarlığı yakalamak ve geçmek için buna zorunluyuz.
Her tür bilginin, tekniğin baş döndürücü bir yarış halinde elde edildiği bu uygarlık dünyasında, öteki insanlar ve ülkelerle eşit haklarla yaşamak, ilerlemek için sürekli eğitim seferberliği içinde olmamız gerekiyor. Bu seferberliğin kahraman askerleri de, birbirimizi sevmeyi , saymayı, inanmayı, dayanmayı, hoşgörüyü öğreten öğretmenler.
Her öğretmenin bilincinde, yurdunu korumak, kollamak, onarmak fikri var. Yurdun kuş uçmaz kervan geçmez yörelerinde, bilmedikleri, tanımadıkları çevrelerde bütün güçleri ile görevlerini sürdürüyorlar.
Kendisi de bir öğretmen olan Güner Demiray’ın Sivas köylerinde olan anasına gönderdiği mektuptan satırlar:
“Karlı dağların ardındadır şimdi,
Bir ülkü alev almış içinde,
Korlanan bir ocak gibi
Çetin bir ülkü.
Üzüntülere batma anacığım,
Yavrun ışık götürmüştür gecelere,
Umutsuzlara umut,
Sayrılara ilaç götürmüştür,
Ve yürekler dolusu sevgiler...
Ve anacığım yavrun,
Eliflere Satılmışlara
Yaşamak götürmüştür çiçek çiçek.
Ağlama anacığım,
Oğlun kutsal savaşlar içindedir,
Köylülerle omuz omuza
Çalışmaktadır harıl harıl,
Can katmaktadır toprağa,
Ve çocuklar alfabe sökmektedir
Bahar dalları altında,
Kederlere varma anacığım,
Oğlun sessiz ve dingin koyaklarda
Yeni çağ türküleri söylemektedir.
Bu bir övgü değil, gerçeğin kendisi. Öğretmenler yıllar boyu destanlar yaratmışlar. Kişiliklerinin ve mesleklerin onurunu ayakta tutmuşlar, türlü yokluklara rağmen başları her zaman dimdik olmuş.
Öğretmenliğin, mesleklerin en kutsalı olduğunu savunmaya gerek yok. Atatürk’ün millet mekteplerinin baş öğretmenliğini kabul etmesi de bu mesleğinin yüceliğini göstermekte.
İnanç dünyası açısından da öğretmenlik kutsal bir meslek. Peygamberler dini öğretmek için görevlendirilmiş birer öğretmen değil mi? Onlar imrenilecek insanlar. Çünkü, öğretmek armağanların en güzeli.
Bir hadiste, en güzel armağanın yararlı bir sözü, iyice anlayıp anlatmak olduğu, bunun aynı zamanda bir yıllık ibadete denk olduğu bildiriliyor
Başta da söylediğimiz gibi, elleri öpülesi öğretmenler için ne yapılsa az. Kuşlar gibi çocukların cıvıltısından, zil sesinden ayrı kalmak bir öğretmen için acıların en büyüğü olsa gerek. Yazımı, Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk öğretmenlerinden biri olan Zeki Ömer Defne’nin şiiriyle bitiriyorum:
Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir
Zil çalacak, ziller çalacak benim için,
Duyacağım evlerden, kırlardan, denizlerden;
Ta içimden birisi gidecek uça ese...
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.

Zil çalacak... Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir
Zil çalacak, ziller çalacak benim için,

Duyacağım iskelelerden, istasyonlardan bütün;
Ta içimden birisi koşacak ardınızdan....
Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.

Sonra bir gün bir zil çalacak yine
Hiç kimseler kimsecikler duymayacak,
Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz...
Ta içimden birisi kalacak oralarda


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002