TRT’nin “ülkenin tek televizyon kanalı” olduğu yıllarda, şimdi emekli olan (ya da emekli olamadan kovulan) kimi program yapımcısı, birini televizyona çıkarıp ünlendirmeden önce pazarlığa otururdu... Büyük plak firmaları bunları zaten “maaşa bağladıkları” için, bu firmalara bağlı sanatçılar için sorun yoktu! Çanlar “bağımsız sanatçılar” için çalmaktaydı... Yapımcılar önce yemeğe götürülecek; yenecek, içilecek ve “iş” bağlanacaktı... “Racon” böyleydi !..
Bu duruma başkaldıran şarkıcılar, bir daha TRT yüzü görmedi; sönüp gitti...
Bu yalnızca şarkıcılar için mi böyleydi ? Hayır !
Diyelim ki, TRT’ye bir iş yaptınız, paranızı almaya gittiniz... İmzalamanız üzere bir kâğıt uzatılırdı... Her yanı dolu, gelgelelim alacağınız “tutar”ın karşısı “boş” olan bir “resmi” kâğıt... “Sorgusuz sualsiz” imzalar, uzatılan parayı alıp giderdiniz... O “boş”luk sonradan “birilerinin işine geldiği biçimde” doldurulurdu...
* * *
Bir zamanlar TRT’de “kapalı kapılar ardında” yapılanlar, bugün kimi kanallar tarafından “resmen” yapılmakta... Şu kadar para vereceksiniz, karşılığında şarkınız-“klip”iniz şu kadar kez yayımlanacak. İşinize gelirse !
Firma ya da şarkıcı için değişen bir şey yok ! Bir zamanlar program yapımcısının cebine “gizliden gizliye” giren paralar, şimdi kanal sahibinin cebine “açıktan açığa” giriyor...
Bu biraz daha “dürüstçe” gibi görünüyorsa da, pek “şık” değil !
Uygar ülkelerde televizyona ödeme yapılması bir yana; ödemeyi televizyon yapar. Şarkıcı “deterjan” ya da “margarin” olmadığı için, tanıtımını yapanlara bir şey ödemesi gerekmediği gibi; -tam tersine- televizyon ödeme yapmak, o sanatı “satın alıp” kitlelere ulaştırmakla yükümlüdür. “Asli görev”i budur ! Gerisi bir tür yiyicilik.
* * *
Yiyiciliğin en çirkini, en acımasızı olan “gençlerin umutlarıyla oynanan” türü, “ajans” adı altındaki kimi “üçkâğıt büroları”nda dönmekte... Önce gazetelere “Sanatçı olmak istiyorsanız... / Kaset yapmak istiyorsanız...” gibi “parlak” ilanlar veriliyor... amelelikten-hamallıktan kurtulup bir an önce “büyük para”yı bulmak isteyen, arkadaşlarının ya da emmisinin-halasının “sesin Müslüm’e benziyor / Ferdi’ye benziyor” dediği; genellikle zekâ özürlü taşralılar koşuyor bu ilanlara...
Sömürü, “kayıt ücreti”yle başlıyor... Daha sonra, elindeki bağlamayı bile doğru-dürüst çalamayan ucuz bir “hoca” (!) tarafından çalıştırılmaları üzere “ders ücreti” vb...
Bir süre sonra, şarkıcı adayına (!) “demo”dan söz ediliyor... Yani, stüdyoya girilecek, bağlamacı ve ritm eşliğinde bir bant yapılacak ki, “ajans” bunu pazarlayabilsin... Bu iş için gencin birkaç milyar bulup getirmesi gerekiyor... Böyle bir parayı bulmak pek “kolay” değilse de; ucunda “şöhret” olup trilyonlar kazanmak var ya hani... Genç aday, parayı bir biçimde tamamlayıp getiriyor... Milyarları alan “ajans”, en çok 50-100 milyon harcayarak, “demo”yu ucuz bir stüdyoda yaptırıyor...
Ve doğal sonuç: Bu koşullarda yapılan bir “demo”yu hiçbir yapımcı beğenmiyor; geriye, yalnızca paralarını değil, umutlarını ve yaşama sevincini de yitirmiş, yıkılmış, “menşur arabeks”ci düşleri yerle bir olmuş “mağdur” kalıyor...
* * *
Bu tür “yiyici”liği yaşam biçimi edinenler !
Başvuranlar arasında “bir şey” olabilecekler varsa, ışık görünüyorsa, neyse ! “Bir şey” olamayacaklara umut vermeyin; parasını almayın !
“Aday”lardan aldığınız paraların yalnızca % 10’u - % 15’i “ajans hakkı”dır. Gerisini iyi bir eğitmen, iyi çalgıcılar ve iyi bir stüdyo için kullanın; dört dörtlük bir “demo” elde edin ve pazarlayın ! “Müşteri”niz “İyi” değilse zaten hiçbir şansı olmayacaktır. İyi ise, yok etmeyin !
Karşınızdaki “insan”dır, “kırılgan”dır.
“Yaratamayan insan yok etmek ister” der Erich Fromm. “Yaratmak, birçok niteliği birden gerektirir. Yok etmekse, yalnızca tek bir niteliği.”
Yaşamımızın hemen her alanında boy gösteren “yiyici”liği, bari “kültür-sanat” konularından uzak tutalım; “tuz ve şeker”den oluşan düşlere “su” dökmeyelim.